Sena Özşirin: Sosyal medyada kullanılan dil Türkçe'yi dönüştürüyor
Haber Üsküdar – Hazal Göksun
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü tarafından ‘Sosyal Medya Anlatı Dili’ başlıklı söyleşi gerçekleştirildi. Yeni Medya ve İletişim programı doktora öğrencisi Sena Özşirin’in konuk olduğu söyleşide sosyal medya platformlarının anlatı dili açısından değişimi irdelendi.
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü tarafından gerçekleştirilen ve moderatörlüğünü Doç. Dr. Feride Zeynep Güder'in üstlendiği ‘Sosyal Medya Anlatı Dili’ başlıklı etkinliğe Yeni Medya ve İletişim doktora öğrencisi Sena Özşirin konuk oldu.
"Sosyal medya dünyayı anlama biçimlerimizi etkiliyor"
Sosyal medya özelinde anlatı kavramına değinerek sunumuna başlayan Sena Özşirin, "Anlatı, aktarıldığı medyanın özelliklerine göre biçimlenen ve insanların dünyayı görme biçimlerini etkileyen bir anlatma türüdür. Sosyal medyada şahit olduğumuz bazı kalıplar; dil kalıpları, görsel kalıplar vs. bizim dünyayı görme ve anlama biçimlerimizi etkiliyor. Sosyal medyada yeni bir anlatı türünün olduğuna şahit oluyoruz. Kullandığımız sosyal medya profilleri genellikle bizlerin yaşam hikayelerini anlatıyor. Bunları, içine girdiğimiz ortamın izin verdiği kadarıyla yapıyoruz. Örneğin düşüncelerimizi ve fikirlerimizi, Instagram’da daha görsel olarak anlatırken Twitter’da 280 karaktere sığdırıyoruz. Anlatı biraz da mekân olgusunu ortadan kaldırıyor. Fiziksel olarak yalnız olmamızın aslında ‘sosyal olarak yalnız olmak’ anlamına gelmediği bir iletişim şeklini yaratıyor. Sanal ortamda birtakım şeyleri oynatmak isteyen insanlar her daim alternatif mecralar buluyorlar" dedi.
"Sosyal medya yolculuğumuz 1997’de başladı"
Sosyal ağ sitelerinin çıkış tarihlerinden bahsederek Friendster, ICQ, Yonja, Zurna, Myspaces gibi önceden kullanılan sosyal medya platformlarına değinen Özşirin, "Burada kronolojik bir çubuk var ama buradaki çoğu platformdan haberdar değiliz. Belki Friendster’dan ve MySpaces’ten özellikle Y kuşağının haberi olabilir. 2006’da Facebook ve Twitter’ın gelişiyle bugünkü anlamda sosyal medyadan bahsedebiliyoruz ama bunun çok daha öncesi var. Six Degrees ile birlikle 1997’de yolculuğumuz başladı. Buna şöyle diyebiliriz, ‘internet ortamına düşen ilk sosyal medya tanesi’. Burası Stanley Milgram’ın, ‘Dünya üzerindeki iki insan birbirine en fazla altı kişi uzaklıktadır’ sözüyle bilinen bir deneyden ismini alıyor. Aslında arkadaş olarak eklediğiniz, iletişim kurabildiğiniz çok ilkel düzeyde yapılmış bir sosyal medya platformu olmuş. Tabii ki Six Degrees’den günümüzde hiç bahsetmiyoruz" açıklamalarında bulundu.
"İnternet üzerinde bazı yazılı olmayan ama uyulması gereken kurallar bulunuyor"
Konuşmasında ‘Netiquette’ kavramına da değinen Özşirin, ‘Net’ ve ‘Etik’ kavramlarının birleşmesinden oluşuyor. 14. Fransa Kralı Louis’in sarayında çıkan bir kavramdır. Fransa kralı sarayına gelen misafirlerin kendi kurallarına uymamasından dolayı rahatsızlık duyuyor ve ‘şunu yapmayın, bunu yapmayın’ şeklinde ‘etiket’ dediği küçük tabelalar oluşturuyor. Aslında ‘etiket’ dediği, bizim ‘görgü kuralları’ dediğimiz şeylerle aynı. Bizler de internet üzerinde bazı yazılı olmayan ama uyulması gereken kurallara ‘netiket’ adını veriyoruz. Yanlış mesaj riskini en aza indirgeyen bir uygulama oluyor" sözlerini kullandı.
"Sosyal medyada kullanılan dilin Türkçe'ye etkisi kaçınılmaz"
2000’li yılların başlarında popüler olan ve Y kuşağının internet hakkında bilgi sahibi olmasını sağlayan MSN Messenger uygulamasına değinerek, ‘sosyal medya dili’ kavramına açıklık getiren Özşirin, "Çok fazla ‘emoji’ kullanımı vardı. Sürekli ‘Oturum açtı’ bildirimi ile ‘Ben buradayım’ diyerek dikkat çekilmeye çalışılıyordu. MSN’in bir versiyonunda ‘çevrim dışı konuşma özelliği’ vardı. Başka kişilere ‘çevrim dışı’ görünürken konuşmak istediğiniz kişiye çevrim içi’ görünebiliyor ve yazışabiliyordunuz. Bu da ‘Seni önemsiyorum’ anlamına geliyordu. Bizim ‘MSN’ döneminde interneti tam anlamıyla deneyimlediğimizi düşünüyorum. MSN’de çeşitli görseller gönderme vardı. Kendimizi ifade etmenin tek yolu bu görsellerdi. Kullanıcı isimlerimiz, fotoğraflarımız da bu görseller ve avatarlardan oluşuyordu. İlgi çekici yazılar ekleyebiliyorduk. Bir dönem ‘MSN dili’ oluştu; bir küçük bir büyük yazılar, sesli harfleri kullanmama gibi kendi yarattığımız bu dil Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinde çok konuşulmuş ve tartışmalara yol açmış. Aslında bu da bir netiket kuralı; ‘Eğer MSN dilini kullanmıyorsanız MSN Messenger’ı kullanmayı bilmiyorsunuz’. Sosyal medyada kullanılan dili üreten bireyler aynı zamanda bu dilin konuşurlarıdır. Dolayısıyla gündelik olarak konuşulan Türkçe’nin sosyal medyada kullanılan dile ve sosyal medyada kullanılan dilin de Türkçe'ye etkisi kaçınılmazdır" ifadelerini kullandı.
"Duygumu ifade edeyim derdinden bambaşka bir yere geldik"
Mesajlaşırken ya da yorum yaparken kullandığımız emojilere ve kullanım şekillerimize de değinen Özşirin, "İfadeler, grafik olarak tasarlanmaları ve internette artzamanlı bir iletişim şekli olan e-postaların yanı sıra eşzamanlı iletişim servislerinde de kullanılmalarıyla birlikte duyguları yansıtmanın ötesine geçmişler. İngilizce ‘emotion’ ve ‘icon’ kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen ‘emoticon’lar artık sadece duyguları ifade etmek için kullanılmamaya başlandı. Grafik ifadelere hareket kazandırılarak birtakım jestleri de yansıtmaları sağlandı. MSN Messenger’da kullanılanların belirli kodları vardı. Ezberlenmiş ve anlamları biliniyordu. Artık sürekli kullandığımız ve bizlere dayatılan ‘emoji’ ve ‘bitmoji’ ile ‘duygumu ifade edeyim’ derdinden bambaşka bir yere geldik. Artık hareketli görseller ve GİF’ler ön planda. MSN’de ‘titreşim gönderme’ ve Facebook’ta ‘dürtme’ özelliği vardı: ‘Görmüyorum nerelerdesin?’ anlamına geliyordu. Bugün geldiğimiz noktada Facebook’a bakacak olursak 65 yaş ve üstünün kullanımına kaldı. Görsellere baktığımızda büyük büyük yazılar, arkasında çözünürlüğü çok kötü olan fotoğraflar kaplamış durumda. Gençlerin bunlara tahammül edemediğini düşünüyorum" dedi.
"Bir noktadan sonra sizin düşünüş biçiminizi etkilemeye başlıyor"
Şu anda kullandığımız belirli kalıplara ve netiket kurallarına değinen Sena Özşirin, "Instagram 2013 yılında herkesin ayak ve sahil paylaştığı bir yerdi. Daha karanlık efektler kullanılıyordu. Karamsar bir ortamdı. Bugün gibi rengarenk ve herkesin zengin, harika hayatlar yaşadığı, kahve keyfi yaptığı bir ortam değildi. Fotoğraf ağırlıklı işliyordu. Zamanla şu an bildiğimiz ortama dönüştü. Sadece, ‘good vibes’ların olduğu, herkesin Hindistan cevizinden içecekler içtiği bir ortama dönüştü. Hikayeler formatına girdik, herkesin hayatını rahatça gözetleyebildiğimiz bir konumdayız. Burada ne yediğiniz ve nereyi gezdiğiniz önemli. Artık gezmeye gittiğinizde ‘Biz gezmelere’ ya da yemek fotoğrafı çektiğinizde ‘Bugün de böyle’ yazmaya mecbursunuz, başka bir şey yazamaz hale geliyorsunuz. Çünkü bir noktadan sonra sizin düşünüş biçiminizi etkilemeye başlıyor. ‘Ne yapmamalıyız?’ kurallarına geldiğimizde ‘sürekli hashtag kullanmamalıyız’ ya da ‘birisiyle kavga ettiysek siyah ekran üzerine ona gönderme yapan sözler yazmamalıyız’ gibi netiket kuralları bulunuyor. Sosyal medyada her şey bir diyalektiği bir araya getiriyor. İlk önce beğendiğimiz ve desteklediğimiz şeyler sonradan tam tersine dönebiliyor. Mesela, MSN’de sesli harfleri yazmadık, şimdi ise doğru Türkçe kullanımı çok önemli hale gelmeye başladı" diyerek konuşmasını tamamladı.