İletişim Fakültesi Sektör Buluşmaları'nda akademik kariyer konuşuldu
Haber Üsküdar – Hazal Göksun
Üsküdar Üniversitesi Kariyer Merkezi Direktörlüğü tarafından düzenlenen Kariyer Günleri: İletişim Fakültesi Sektör Buluşmaları etkinliği gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü Kariyer Merkezi Yönetici Yardımcısı Gülçin Eren’in yaptığı etkinliğe Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Can Diker konuk oldu.
Öğrencilerin sektörde çalışan isimlerle buluşturulması amacıyla düzenlenen Kariyer Günleri: İletişim Fakültesi Sektör Buluşmaları etkinliği gerçekleştirildi. İletişim Fakültesi Dekan Yarımcısı Dr. Öğr. Üyesi Can Diker’in konuk olduğu etkinlikte akademik kariyer serüveni ve edinilen tecrübeler ele alındı. İş hayatıyla ilgili düşüncelerini paylaşan Dr. Öğr. Üyesi Can Diker, ‘‘2004 yılında üniversiteye giriş yaptım ve 2008 yılında İletişim Fakültesi birincisi olarak mezun oldum. Öğrenciliğim keyifliydi çünkü ben İletişim Fakültesi öğrencisi olmayı çok benimsemiştim ve mutluydum. Ofisime geldiğinizde öğrenciyken aldığım ödülleri masamda görürsünüz. Ben zamanında çok keyif alıyordum. Yazın okula gidip projeler, film ve televizyon çekimleri yapıyordum. Burada işin özü yaptığınız işi sevin. Yaptığınız işi sevmezseniz işin hiçbir önemi yok. 40 yıllık bir iş hayatınızın olduğunu düşünelim, 40 yıl boyunca devamlı sevmediğiniz bir işi yaparsanız bir noktada sıkılır ve yıpranırsınız. Maalesef bu çok verilen bir tavsiye değil. Satır arasında söylenen bir söz ama işin ciddi bir boyutu var. Sevmediğiniz bir işi yaparsanız hayat boyunca diş sıkarsınız, tahammül etme noktasına gelirsiniz’’ sözlerini kullandı.
"Hocalarla yakından tanışarak tecrübe edinmeye çalışın"
Öğrencilere şu an neler yapabilecekleri hakkında kısaca bilgi veren Dr. Öğr. Üyesi Diker, ‘‘Şu an öğrencilere baktığımda; sınıftaki arkadaşlarla takılmak daha cazibeli ve eğlenceli geliyor. Bunlar da olmalı fakat sizin oradaki önceliğiniz bir meslek öğrenmek. ‘Üniversitedeki eğitimler işsizliği örtmek için yapılmış yerlerdir’ diye bir söz var, işin boyutu o kısma gelir. İşsizliğinizi örTmek için üniversite okumamalısınız. Aynı zamanda kendinizi donatmak için ek derslere girmeli, hocayla yakından tanışmalı ve iletişim kurup tecrübe edinmeye başlamalısınız. Şu an bulunduğumuz günlerde okulumuzdaki eğitimlere ve etkinliklere de katılarak kendinize bir şeyler katabilirsiniz’’ ifadelerini kullandı.
"İletişim alanında bir meslek birliği ve örgütlenme yok"
Üniversitedeki planlarından bahseden Dr. Öğr. Üyesi Diker, ‘‘Ben Üniversite 3. sınıfa geçtiğimde akademik hayatı ikinci plan olarak düşünüyordum. İlk önce sektörde deneyim elde ederim, günün birinde üniversiteye geçerim nasıl olsa diye bir plan kurmuştum. Orada bir hatam oldu. Hemen hemen herkesin düştüğü bir hata, ‘Sektör bizlere kollarını açmış bekliyor’ düşüncesi. Maalesef Türkiye’de böyle bir şey yok çünkü İletişim alanında bir meslek birliği ve örgütlenme yok. Dışarıdan gelerek birisi iletişimci olabilir. ‘İletişim mezunu değilsin reklamcı olamazsın’ diye bir düşünce yok. Dışarıdan birinin gelip üstünüze oturma durumu olabiliyor. Bunun çözümünü kendiniz bulmalısınız. Ben 3. sınıfta belgesel projesi yapıyordum ve reklam ajansında çalışmayı düşünüyordum. Alternatif olarak da İngilizce sınavına girdim. Akademik alanda İngilizce çok önemli ve bilmiyorsanız öğrenmenizi tavsiye ederim. Öğrenemezseniz akademik hayata geçiş yapamazsınız. Deneme amaçlı da böyle sınavlara girin, bir gün hayatınızın bir aşamasında işinize yarayacaktır’’ sözlerini kullandı.
"Neden yaptığınızı, konuyu ve arkasındaki mantığı oturtun"
Akademik hayat isteyenlere nereden başlamaları gerektiği konusunda tavsiyeler veren Dr. Öğr. Üyesi Can Diker, ‘‘Akademik hayat herkese göre değildir. Her öğrenci istemeyebilir. Çünkü hayat boyunca sınav, öğrenme, makale ve ödev yazma var. Şimdi yaz tatili geliyor, herkes tatil yapmayı düşünürken ben, ‘Bu dönem iki makale mi yoksa kitap bildirileri mi çıkar?’ diye düşünüyorum. Çünkü ben kışın derslerden dolayı bunlara vakit ayıramıyorum ve yazın 4 ay var böyle değerlendiriyorum. Hiçbir şey yapmazsanız da kendinizden memnun olamazsınız. Bu da ilk dediğim konuya gelir, işinizi sevmezsiniz. İşinizi sevmemek de en tehlikelisidir. Son sınıfa geldiğinizde mezuniyet projesi dersiniz var. Eğer akademisyen olmak istiyorsanız uygulama projesi yapmamanızı onun yerine tez yazmanızı tavsiye ederim. Her bölümün tez yazımı için bilgi aldığı bir hoca bulunuyor. O hocanızla birlikte tez yazmanın mantığını oturtun. Neden yaptığınızı, konuyu ve arkasındaki nedenleri bilin. Kopya yapmayın, mantığıyla birlikte nelerden faydalanmanız gerektiğini, akademik yaratıcılığınızı çok iyi çözümleyin. Bugün İletişim ‘interdisipliner’ bir alan ve bu alanda çok yaratıcı düşünceler ortaya çıkabilir. Psikolojiden, sosyolojiden, yeni medyadan bir şeyler alarak projeler üretebilirsiniz. Ben son sınıfta sektörle temas etmeye başladım. Sektör maalesef çok korkunç bir durumda. Benim zamanımda ‘Yerli dizi yersiz uzun’ diye bir kavram vardı. Hala geçerli bir durum ve set çalışanlarının hali ortada. Dolayısıyla sektörün durumu parlak olmadığı için ondan vazgeçtim. Doğru bir karar verdiğimi düşünüyorum, bana göre bir şey değildi. Ben daha çok oturmayı ve düşünmeyi seven bir insanım’’ ifadelerini kullandı.
"Her konuya akademik perspektiften bakılabileceğini unutmayın"
Akademik hayata nasıl karar verdiğini anlatarak örnek tez fikrinde bulunan Dr. Öğr. Üyesi Diker, ‘‘3. sınıfta bizzat edindiğim bir tecrübe sonucunda yüksek lisans yapmaya karar verdim. Çektiğim bir belgesel film ile 'Altın Kozalak Film Festivali' ve 'Altın Portakal Film Festivali'nde finale kaldım. Festival ortamını gördüm, çok keskin bir ayrım vardı. ‘Bir gişe filmi olan Recep İvedik ile Nuri Bilge Ceylan’ın Üç Maymun filmi arasındaki fark nedir? Neden bazısı festival film olur? Neden bazısı övülür de diğeri halka ve popüler kültüre uygun olduğu halde övgü görmez? Avrupa neden bu tarz sanat filmlerine değer verir de diğer filmlere burun kıvırır?’ sorularını düşündüm. Kendim için bir yanıt aramaya başladım. Tez fikri yoktu kafamda. Mesela, ‘Ataerkil bir toplumda yaşıyoruz, baş rollerde hep erkek var. Peki bu erkeklerin temsil ettiği şeyler nelerdir?’ diye soruyordum. Recep İvedik’e baktığımızda genellikle herkes gülüp geçer. Ama burada popüler kültürün bir ürünü olmasının çok ciddi bir sosyolojik arka planı var. Çünkü neden komik olduğunu düşündüğümüzde şu karşımıza çıkıyor; geleneksel yaklaşımla birlikte modern toplumun kurallarını yıkıyor ve bunu komik hale getiriyor, iktidar hale getiriyor. Çok enterasan nüansları bulunuyor. Kültürel hegemonyanın altında komediyi getiriyor, olayı tersine çeviriyor. Bu konuyu popülerleştiriyor. Şu anda bahsettiğim şey çok güzel bir interdisipliner konu. ‘Recep İvedik’in Temsil Ettiği Geleneksel Değerlerin İncelenmesi’ başlıklı güzel bir tez yazılabilir. Yüksek lisans yapacağınız zaman en gündelik, kafa dağıtan bir konunun bile akademik bir perspektiften bakılabileceğini unutmayın’’ sözlerini kullandı.
"Akademik kariyer yapıyorsanız bedel olarak ‘zaman’ ödüyorsunuz"
Yüksek lisanstan doktoraya kadar olan süreci anlatarak devam eden Dr. Öğr. Üyesi Can Diker, ‘‘Yüksek lisansın ders aşamasında çalışmadım. Tez aşamasında 'Araştırma Görevlisi' olarak işe girdim. O sırada üniversitenin bir takım idari işleriyle uğraştım. Dolayısıyla iki üniversitede birlikteydim, kaçacağım alanım yoktu. Şunu anladım, eğer bir yerde çalışıyorsanız iş her zaman vardır. Bizim okulda da herkes çalışmakta. Tabii bir bedel ödüyorsunuz, ‘zaman’. Akademik kariyer yapacak birinin her zaman zamanı olmalı. Ekonomik ve maddi olarak kaygılar yaşamamalısınız. Araştırma görevlisiyken daha az para kazanıyorsunuz, bunları kafaya takmamanız gerekiyor. Tez sürecindeyken kafanızın rahat olması gerekiyor, çok uzun sürüyor. Tez bittikten sonra akademisyenlik açılmasını bekliyorsunuz. Bu nedenle kendi içinize yönelik olup, akademik anlamda bir şeyler öğrenip yaratmaya heyecanınız varsa gerçekten akademisyen olabilirsiniz. Yoksa para kazanmak için yapma gibi bir anlayış üniversiteler için geçerli değil. Maddi ve çıkar için çalışılan bir yer değil. Gel/geç iş yapamazsınız, bir şeyi öğrenmek için severek yapın. Öteki türlü kendinize eziyet edersiniz. Doktora kısmında da üç dönem ders aşaması oluyor. Sonrasında yeterlilik sınavı var. Orada genel olarak öğrendiklerini ölçüyorlar. Ardından ‘Tez Öneri Sınavı’na giriyorsunuz. Konunuz onaylanırsa tez izlemeye gidiyorsunuz, onaylanmazsa tekrar tez sunuyorsunuz. Eğer onaylanırsa üç tez izleme aşamasından geçiyorsunuz. Sonrasında tez savunma sınavı oluyor ve kazanırsanız ‘Doktor’ unvanını elde ediyorsunuz. Tabii bu yol hiçbir zaman bitmiyor, öğrenme devam ediyor’’ ifadelerini kullandı.