Nazan Öçalır: Haber alma ihtiyacı sürdükçe gazetecilik var olacak
Haber Üsküdar - Merve Şişman ve Abdullah Şaşkın
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü’nün düzenlediği “80’li yılların gazeteciliği ve yeni medya akımları” konulu etkiliğe gazeteci Nazan Öçalır konuk oldu.
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü tarafından düzenlenen “80’li yılların gazeteciliği ve yeni medya akımları” konulu etkinliğe katılan gazeteci Nazan Öçalır deneyimlerini, 80’li yıllara ait mesleki anılarını ve dönemin koşullarını genç iletişimcilerle paylaştı. Çevrim içi panelin açılış konuşmasını yapan Yeni Medya ve İletişim Bölümü Başkanı Doç. Dr. Feride Zeynep Güder, Nazan Öçal’ı şu sözlerle tanıttı: “Benim için 80’li yıllar, hayatımdaki en önemli yıllardı. Fakat birçok üniversite öğrencisi için 80’li yıllar çok yabancı. Konuğumuz Nazan Öçalır gazeteci, yazar, halkla ilişkiler uzmanı ve program yapımcısıdır. Kendisiyle öncelikle 80’li yılların gazeteciliğinden konuşacağız. 80’li yılların gazeteciliğinden günümüze ufak bir tarihsel serüvene çıkıp ardından gazeteciliğin şu anki durumu ele alacağız. Nazan Öçalır, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksekokulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler bölümünü 1987 yılında bitirdi. Stajını o zamanlar ünlü olan Nokta dergisinde tamamladı. Ben Nokta’yı çok iyi hatırlıyorum. Çok değerli bir dergiydi. Yine aynı derginin öğrenciyken İstanbul ve Ankara bürolarında muhabir olarak görev yaptı. Güneş ve Günaydın gazetelerinde umumi, istihbarat, kültür-sanat ve haber merkezi bölümlerinde görev yaptı.”
“Haberi ajans değil muhabir üretirdi”
Doç. Dr. Feride Zeynep Güder, gazeteciliğin en önemli ayaklarından birinin muhabirlik olduğunu belirterek Öçal’a ilk olarak kendi muhabirlik deneyimi ile ilgili ‘Cumhurbaşkanı, Başbakan ve diğer pek çok devlet yöneticisinin İstanbul takiplerinde görev yaptınız. Devlet adamlarını takip etmek ne demek?” sorusunu yöneltti. Gazeteci Nazan Öçalır soru üzerine, “Bir politika muhabirliği bu. Bir cumhurbaşkanı ülkenizi ziyarete geldiğinde ya da yabancı devlet erkânı ülkemize ziyarete geldiğinde bu bir kalıptır ve programdır, üç gün sürer. Üç gün boyunca o kişinin arkasından ayrılmama koşuluyla haberleri takip edersiniz ve fotoğraflarını çekip merkeze yollarsınız. Yani ajanstan ziyade haberi muhabirin kendisinden bekliyorlardı ve biz de bunun için hem fotoğraf çekip hem de haber kovalıyorduk. Bunu tek bir kişi yapıyordu. Şoförümüzle gazeteye götürüyorduk. Böylesine hareketli bir ortamdı” ifadelerini kullandı.
“Haber yazma tekniklerini bilmeyen insan için cümle kurmak saatleri alabilir”
Haber yazarken zaman ile yarışıldığına dikkat çeken Doç. Dr. Güder’in, bu süreci nasıl yürüttüklerine dair sorusuna yanıt veren Nazan Öçalır, “Haber yazma tekniklerini bilen bir gazeteci için haberi hızlı bir şekilde yazmak ve aktarmak çok kolaydır. Fakat haber yazma tekniklerini bilmeyen insan için cümle kurmak bazen saatleri alabilir. Acaba doğru mu ya da yanlış mı kaygısına girmek vaktinizi çalabilir. Çok güzel bir Türkçe konuşmanız gerekiyor. Çok güzel cümleler kurmanız gerekiyor. Eğer habercilik eğitimi, haber yazma tekniklerini öğrendiyseniz bunu yapmak sizin için bir sorun değil. Üstelik İstanbul’da yetişen, İstanbul Türkçesi bilen ve burada eğitim gören bir öğrencinin bu konuda başarılı olacağına inanıyorum” dedi.
“Yaşadığımız toplumun profili ne ise basını da o”
‘Gazeteciliğe başlama nedenlerinizi anlatır mısınız? sorusu üzerine Nazan Öçalır, “Konuşmama 80’li yılların gazeteciliği ile başlamamın nedeni, o kadar kısa zamanda büyük bir değişiklik yaşadık ki, bu değişiklik içerisinde bizler orta yaş olmamıza rağmen birdenbire tarih olduk. Bu hızlı değişime ayak uydurabilenler ancak varlığını sürdürebileceklerdir. Sizler çok şanslısınız ve bilgisayar çağının öğrencilerisiniz. Şimdi ben 80’li yılların profilini çizmek istiyorum. Çünkü yaşadığımız toplumun profili ne ise basını da o. Geçmişe inip dönemsel bir araştırma yapmak isterseniz hemen dönemin gazetelerine bir tarama yapabilirsiniz. O dönem hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Eğer gazetelerdeki haberlere şöyle bir bakarsanız ‘O zamanki toplum neler yaşamış ve sorunları nedir?’ gibi sorulara cevap arayabilirsiniz. Şimdi ben 80’li yılları çizerken, 80’li yıllarda ilk önce neler vardı, onlara bakmak istiyorum. Siz gençlerin şu an elinde kullandığı bilgisayar, cep telefonları, internet denilen hiçbir şey yoktu. Hayatımızda bir kitabımız bir öğretmenimiz ve bir de kütüphanemiz vardı. Şimdi diyeceksiniz ki ‘Ne kadar dar bir hayat?’ Maalesef öyle. Çok sınırlı bir hayatta iyi şeyler, üstelik gazetecilik yapmak çok zordu. Nedenini söyleyince anlayacaksınız. En ufak bir araştırma için kütüphaneye kapanmanız ve onları araştırmanız gerekiyor. Şimdi bir tuşa basıyorsunuz ve istediğiniz cevaba erişebiliyorsunuz. Lakin biz bunları yapamadık. Bu açıdan şanssızdık. Şimdiki şartların güzelleşmesi, sizin çok şanslı olduğunuzu ve bizi de aşacağınızı gösteriyor. Bunun için umutluyum” dedi.
“O zamanlar daktilo ile yazı yazıyorduk”
Dönemin şartlarına değinen Nazan Öçalır, “Bilgisayar, cep telefonu ve internet yok. Kayıt cihazı yok. Ankesörlü telefonlar ile haberleşiyorduk. Mektup ve kartvizit kartlar vardı. Televizyonda tek bir kanal vardı. TRT’ye girmek, herkesi harcı değildi. Çok başarılı olacaksınız. Ben TRT’de spikerlik sınavında sadece bir kelimeyi söyleyemediğim için elendim ve kazanamadım. Bugün ile mukayese etmenizi isterim. Biz o zamanlar daktilo ile yazı yazıyorduk. Biz okula geldiğimiz zaman daktilo sınıfımız vardı, bize çok şanslısınız dendi. Renkli fotoğraf yoktu. Siyah beyaz fotoğraf çalışması yapıyorduk. Bir laboratuvarımız vardı. Orada siyah-beyaz fotoğrafları yıkamayı, karta basmayı, baskı aletlerine bu fotoğrafı yerleştirmeyi öğreniyorduk. Tabii ki biz çok şey öğrendiğimizi düşünüyoruz. Ama şimdiki çocukların elindeki cep telefonları ile çektikleri dijital fotoğrafları düşünürsek ne kadar zorlandığımızı anlarsınız. Daktilo ve fotoğraf makinesi sahibi olmak o kadar zordu ki ortak kullanılan materyaller vardı. Ortada 2-3 tane daktilo vardı ve biz bunu sırasıyla haber yazmak için kullanırdık” dedi.
“İyi araştırma yapmayan kişi gazeteci olamaz”
Staj deneyimlerinden bahseden Nazan Öçalır, “Şimdi diyelim bütün bu 80’ler profilini çizdim. Hiçbir şeyin olmadığı bir ortamda yetiştik. Geldik staj konusuna. Staj görmeden mezun olamıyoruz okuldan. Okul kendisi seçiyordu bu staj yerlerini. Bana gazeteyi çok istememe rağmen bir dergi çıktı. Adı ‘Nokta’ dergisiydi. Nokta dergisi, o günlerde sol görüşü savunuyordu. Ben üzülmüştüm. Çünkü hayalim Hürriyet gazetesi gibi bir yerde staj yapmaktı. Fakat şunu söylemek istiyorum arkadaşlara. Dergide staj yapmak, bana araştırma konusunda çok büyük bir perspektif açtı. Bir gazeteci araştırmacı demektir. İyi bir araştırma yapmayan gazeteci olamaz. Bir konunun her yönünü bilmeniz gerekiyor. Bunu bana dergicilik öğretti. Dergide vaktiniz var. Gazete gibi hızlı değil, bir hafta içerisinde araştırma inceleme yapma zamanınız var. Çeşitli kaynakları tarayarak, bir olayı çeşitli fikirler ve insanların da görüşlerini alarak bir haber ortaya koyabiliyorsunuz. Bu haber bir haberin geniş bir perspektifle incelenmesi şeklinde de oluyor. Daha sonra gazetecilik yaptığım zaman şöyle bir kolaylık görmüştüm. Ben şeflerime ayrıntılı ve farklı bakış açılarını da barındıran haberler götürdüğümde çok büyük takdirler aldım. Bütün bunların hepsi dergicilik yapmamdan kaynaklanıyordu” dedi.
“Bilginiz ile var olmalısınız”
Öğrencilere tavsiyeler veren Öçalır, “Cesur olmak zorundasınız. Ben varım demeye başladım. Ukalalık ya da benmerkezciyim gibi düşünmeyin. Varlığınızı göstermek zorundasınız. Büyük yazarların yanına gittim ve ‘Sizin için ne yapabilirim, çay mı getireyim, kahve mi getireyim, kağıdınızı mı taşıyayım, yazınızı mı yazayım?’ dedim. Yani ne yapayım ki sizinle bir iletişime gireyim. Çünkü sizinle kapıları kapalı. Hiç kimse sizi kendi iç dünyasına almak istemiyor. Sebepleri ne olabilir diye uzun yıllar düşündüm. Acaba ‘bir kıskançlık mı?’ Yani yeni gelenlere karşılık fırsat vermeme ya da onların enerjisine karşılık bir kıskançlık mı? Evet, biraz da açıkçası öyle hissettim. İşin hemen içine girmeniz lazım. ‘Ben de varım. Beni de görün’ demeniz gerekiyor. Beni fark edin ama kaşımla, gözümle, fiziğimle değil tamamen bilgimle, deneyimimle, kültürüm ile fark edin istiyorum. Bugün gençler için en çok üzüldüğüm nokta kendilerini fiziki görünüşleriyle göstermeye çalışmaları. Bunun yanlış olduğunu söyleyelim. Biz yıllarca gazetelerde haberlerimizi yazdık ve haberlerimizi yazarken sadece ismimizle tanıdılar. İnsanın kendisini göstereceği tek şey bilgisidir. Bilgili olduğunuz her konuda hiç çekinmeden olaya atılmanız lazım. Bir gün Nokta dergisinde herkesi bir yere gönderdiler. Çok önemli bir olay oldu. Bir ben varım bir de yöneticiler vardı. Fakat ben stajyerdim. Bana bir görev verseler onu yerine getirip ya da getiremeyeceğim konusunda tereddütteler. Şefim hemen yanıma gelip bana ‘fotoğraf çekmeyi, haber yazmayı biliyor musun?’ diye sorunca ben hemen ‘evet’ yanıtını verdim. ‘O zaman şu makinayı al ve orada bir olay var. O olayı resimlendir ve detaylarıyla getir bana’ dedi. Yaptığım haberi herkes beğenmişti ve o andan sonra devamı geldi” ifadelerini kullandı.