5. Halkla İlişkiler Sempozyumu gerçekleştirildi
12.12.2022 02:11

5. Halkla İlişkiler Sempozyumu gerçekleştirildi


Haber Üsküdar – Hazal Göksun, Sefa Mert Kahraman

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü tarafından düzenlenen 5. Halkla İlişkiler Sempozyumu gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı Doç. Dr. Özge Uğurlu Akbaş ve Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şaha Baygül Özpınar’ın yaptığı etkinlikte sektörden ve akademiden önemli isimler konuk oldu.

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü tarafından düzenlenen Halkla İlişkiler Sempozyumu'nun beşincisi online olarak yapıldı. İki oturum olarak gerçekleşen sempozyumun sabahki bölümünde 'Uluslararası Halkla İlişkiler' konusu akademik olarak ele alınırken öğleden sonra gerçekleşen bölümde aynı konu sektörel açıdan irdelendi.

Prof. Dr. Nazife Güngör: "Bu etkinlikleri sürekli hale getirmek kolay değil"

Sempozyumun açılış konuşmasını yapan ve konuşmasında sürekliliğin önemini vurgulayan Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nazife Güngör şunları söyledi: “Bu tür etkinlikleri hazırlamak zor değil ancak sürekli hale getirmek ve bir akademik tartışma platformuna çevirmek kolay değil. Önemli bir çabanın ve sabrın ürünü. Bugün böyle bir akademik etkinlikte bulunduğum için gerçekten çok mutluyum.” Konuşmasında etkinliği gerçekleştiren bölüm hocalarına ve konuklara da teşekkür eden Prof. Dr. Güngör, sözü Moderatör Doç. Dr. Özge Uğurlu Akbaş'a bıraktı.

Doç. Dr. Özge Uğurlu Akbaş: "Halkla ilişkilerin çok önemli bir yerde olması gerektiği kanısındayız"

Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı Doç. Dr. Özge Uğurlu Akbaş ise etkinliğin girişini ve sempozyum tanımını şu sözlerle yaptı: “Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü olarak her geçen gün daha fazla güçleniyoruz, büyüyoruz. Her geçen gün bilimsel formasyon üzerinde teorik ve uygulamayı birlikte götürmeye çalışan bir bölüm olarak konumlandık. Halkla ilişkilerin çok önemli bir yerde olması gerektiği kanısındayız. Halkla İlişkiler Sempozyumu’na bugün baktığımızda beşincisini gerçekleştiriyoruz. Bugün halkla ilişkiler alanının temel unsurlarından biri olan “Uluslararası Halkla İlişkiler” konusunu tartışma gündemine taşımak niyetindeyiz. Konuklarımıza zamanlarını ayırdıkları için teşekkür ediyorum.”

Prof. Dr. Sema Yıldırım Becerikli: “Kendimizi bir örgütsel arka plana dayıyoruz ve kendimizi birden dış dünyaya bakarken buluyoruz”

Halkla ilişkilerde sürdürülebilirlik kavramına değinen Prof. Dr. Sema Yıldırım Becerikli, “Uluslararası halkla ilişkilerde birtakım spesifik direktiflerin tartışmasını gerçekleştirmek istiyorum. Halkla ilişkiler literatüründe son zamanlarda çok sık tartışılan sürdürülebilirlik kavramı üzerinden alanın akademisyenleri ve öğrencileri olarak acaba öz düşünsel süreç geçirebilir miyiz? Konuyla ilgili kavram haritası çıkardığımızda; yenilenebilir enerji, iklim adaleti, sürdürülebilir ekoloji, yeşil aklama, yeşil kapitalizm, derin ekoloji, ekofeminizm gibi kavramlar alanda ön plana çıkıyor. Aslında çok tartışılan bu ekolojik perspektifler biraz özdüşünümsel bir süreç geçirmemizi gerektiyor. Çünkü aslında halkla ilişkiler çok sıkça şunu yapıyor: kendimizi bir örgütsel arka plana dayıyoruz ve kendimizi birden dış dünyaya bakarken buluyoruz. Dolayısıyla bu bizim kendi varoluş amacımızın ne olduğuna ya da  nasıl işlediğimize yönelik körlüğü de beraberinde getirebiliyor. Biz örgüt ve çevreyi çok yalın, ayrılabilir, belirgin ve aralarında çok çizgisel ilişki olan bir bütün olarak algıladık” ifadelerini kullandı.

“Biyofiziksel söylem hepimizin davranışlarını değiştirmesini öneriyor”

Biyofiziksel söylemin ne olduğunu anlatan Becerikli, “Leichenko, ‘İklim ve Toplum’ adlı kitabında iklim değişikliğiyle alakalı söylemleri analiz eder. Söylemlerden biri 'Biyofiziksel Söylem.' Biyofiziksel söylem ne demek? Bir şekilde iklim değişikliği sorunuyla, sera gazı emisyonlarını azaltan ve uyarlanmayı destekleyen politikalar, teknolojiler ve davranışsal değişimlerle baş edilebiliceğini söyleyen bir söylemden bahsediyoruz. Bu yaklaşım en genel söylemdir. Ne öneriyor? Hepimizin davranışlarını değiştirmesini öneriyor. Hepimizin enerji kaynakları ile olan ilişkisini yeniden düzenlememizi öneriyor. Biz insanların, kolektif bir şekilde davranırsak iklim değişikliği nedeniyle oluşan sorunlarla baş edebileceğimizi ifade ediyor. Yani kısaca biz örneğin işe otomobille değil de yürüyerek veya bisiklet kullanarak gidersek, çevre atıklarını ayırt ederek geri dönüşüm kutularına atarsak ve bunun gibi onlarca şey iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarıyla baş edebilirmişiz gibi, bu meselenin çözümü bundan ibaretmiş gibi ifade eden bir söylem var. Eleştirel söylem de ise iklim değişikliği, eşitsiz iktisadi, siyasi ve kültürel işleyişin neden olduğu toplumsal bir sorun olarak ele alınır. Birleştirici söylemde, insan-çevre ilişkilerine ve insanlığın dünyadaki yerine dair belli inanç ve algılarda derin bir şekilde köklenen çevresel ve toplumsal bir sorundur. İki bankanın televizyon reklamına söylemi üzerinden baktım. Bankalar sürdürebilirlik konusunda çok duyarlı. Reklamların bir tanesinde hangi kavramlar bizim önümüze gelmiş diye baktım. Sürdürülebilirlik kavramını tam anlamayan orta-üst yaşlarda olan bir kadına genç, yakışıklı bir banka görevlisi sürdürülebilirlik kavramını anlatıyor. Yeşil binalara sahip olmak isterseniz bankamızdan çok uygun krediler alabilirsiniz diyor. Çevre dostu enerji kullanan yapılar bu bağlamda kredi ile desteklenmektedir. Başka bir banka ise reklamında sıfır karbon salınımı sözü vererek kömür projelerine kredi vermeyen banka olarak ifade ediliyor. Baktığımızda bunlar kurumsal reklam. Kendi pozisyonunu göstermek için söyleme dahil oluyor” dedi.

Doç. Dr. Gonca Yıldırım: “Demokratikleşme ve bilimin gelişimi uluslararası halkla ilişkilere duyulan ihtiyacı artırmaktadır”

Doç. Dr. Gonca Yıldırım, uluslararası halkla ilişkilere kültürel diplomasi penceresinden bakarak şu sözlerle inceledi: “Dünya hızlı bir şekilde değişiyor. Kültürler ve uluslar birbirleriyle entegre çalışmak zorunda kalıyorlar. Bunu bir yolculuk olarak tanımlarsak; seyahat imkanları, üretim olanakları, çok uluslu kuruluşların sayısı, devletlerarası ilişkilerin yoğunlaşması, dış politikaların giderek yoğunlaşması, krizlerin sıklığı, iklimsel sorunların küreselleşmesi, aktivist kuruluşların çoğalması, sponsorlukların artması, demokratikleşme ve bilimin gelişimi vs. uluslararası halkla ilişkilere duyulan ihtiyacı arttırmaktadır. Halkla ilişkilerin temel hedefi bir imaj oluşturmak, bir itibar oluşturmak, karşıdaki hedef kitleleri ikna edebilmek, bir farkındalık yaratmak. Uluslararası düzeye baktığımızda biraz daha makro düşünmek zorundayız. Başka kurumlar içerisinde bu itibarı oluşturmaya çalışıyoruz. Temel dört fonksiyon; ulusal kimlik tanıtımı, ulusal düzeyde kurumsal itibar yönetimi, yerel halkla lokal iletişim ve kriz iletişimi. Esas temel amaç o ülke hakkında olumlu bir imaj üretmektir.”

“Halkla ilişkiler bir iktidar savaşı değildir; uzlaşma, müzakereye dayalı simetrik bir süreçtir”

Kültürel diplomasinin aktörleri, uluslararası halkla ilişkiler fonksiyonları, kamu diplomasisi, kültürel diplomasi, kültür enstitüleri gibi konuları ele alarak konuşmasına devam eden Yıldırım, “Artık dünya savaşından sonra toplumlar savaşları sorgulamaya başlıyorlar. Monarşiler, kapalı kapılar arasında ülkenin geleceği hakkında karar veriyorlar. Ulusların, toplumun geleceği hakkında karar verdikleri ortamlardı. Halkla ilişkiler bir iktidar savaşı değildir; uzlaşma, müzakereye dayalı simetrik bir süreçtir. Fonksiyonlar; yönetim süreci, arabulucu, yönetim fonksiyonu, iletişim yönetimi, iki taraflı anlaşmaya dayalı, ikna etmek, bilgi paylaşmak, savunma, itibar kazanma süreçlerinden bahsediyoruz. Kamu diplomasisi yani sivil diplomasisi; savaşlar ve travmatik olaylardan sonra toplum birtakım olaylara katılmak istiyor. Kamu diplomasisi dediğimiz zaman, bir ulusun başka ülkede yaşayan ulus üzerinde olumlu imaj geliştirme çalışmaları da akla geliyor. Bir devletin ulusal çıkarlarını ve imajını korumak, geliştirmek amacıyla klasik diplomatik faaliyetlerine destek niteliğinde çeşitli ticari, kültürel, sosyal, bilimsel faaliyetlerle yabancı ülke kamuoylarının etkilenerek bir barış ve uzlaşı ortamının sağlanması için yürütülen faaliyetlerin tümüdür. Kamu diplomasisini değerlendirdiğimizde enformasyon ve kültürel ilişkiler modelleri ortaya çıkmaktadır” ifadelerini kullandı.

Sempozyumun öğleden sonra düzenlenen ikinci oturumu ise Doç. Dr. Şaha Baygül Özpınar moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Uluslararası halkla ilişkiler konusunun sektörel açıdan ele alındığı oturumda, Brand İstanbul PR Ajansı Başkanı Hatice Kumalar, Gençlik Çalışanı Nursu Yüce ve BE İletişim Danışmanlık Şirketi Kurucusu Berna Kürekçi Şendir konuk oldu.

Oturumun açılışında bir konuşma yapan Doç. Dr. Özpınar, "5. Halkla İlişkiler Sempozyumu'nun ikinci oturumuna hoş geldiniz demek istiyorum. Sabah gerçekleştirilen 5. Halkla İlişkiler Sempozyumu'nun açılışını Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nazife Güngör yaptı ve açılışı yaparken siz sayın konuklarımıza çok teşekkür etti. Bende bu teşekkürü size iletmek isterim. İkinci oturumda 'Uluslararası Halkla İlişkiler' konusuna sektörel bakış yapacağız. Birinci oturumda akademik yaklaştık, biraz sürdürülebilirlikten bahsedildi, sonrasında 'Halkla İlişkiler ve Kamu Diplomasisi' bağlamında konuştuk. Biz şimdi bunları sektörel tarafta sizlerden dinleyeceğiz" diyerek sözü konuklara bıraktı.

Brand İstanbul PR Ajans Başkanı Hatice Kumalar: “İletişim hayatın her alanında gerekli”

İletişimin hayatın her alanında gerekli olduğunu söyleyen Brand İstanbul PR Ajansı Başkanı Hatice Kumalar, “Kendimizi doğru, etkili, fark edilir şekilde anlatabilmek için hakikaten mesajlarımızın doğru kurgulanması, mesaj taşıyıcılarımızın doğru seçilmesi ve bütün her şeyin sürdürülebilir gerçekleşmesi gerekiyor. Özellikle sürdürülebilir iletişimin altını çizmemiz gerekiyor ve biz doğru ve gerçek bilgiyi aslında köpürtüp paylaşırız, hikayeyi bunun üzerine kurarız. İletişimde olmayan bir şeyi var gibi gösteremeyiz ya da sahte bilgilerle, hayal ürünü içeriklerle hiçbir şey yazamayız” diye konuştu.

Nursu Yüce: “Gençlik çalışmasıyla gençlere destek oluyoruz”

Gençlik çalışması hakkında bilgi veren Nursu Yüce, “Gençlik çalışmasında ne yapıyoruz? Özellikle halkla ilişkiler çalışmaları ve iletişimle alakalı çalışmalar yapıyoruz ama bir tarafında da gençlerle gençler için yaptığımız çalışmalar, gençlerin yararına olan çalışmalar var. Burada bir anahtar kelimenin altını çizmek istiyorum: gençlerle çalışıyoruz, gençlerin katılımıyla çalışıyoruz. Katılımdan kastım nedir? Karar alma mekanizmalarında biz yardımcı oluyoruz ancak aktif değiliz. Onlar herhangi bir konuda bizden yardım istedikleri zaman onlara yardım ediyoruz. Örneğin medya konusunda özellikle toplantılar yapılacağı zaman bunun yaygınlaştırılması veya medyadan izleyici ya da gazetecilerin gelmesi konusunda yardıma ihtiyaçları oluyor. Tanıdığımız gazeteciler veya yayın organları varsa onlarla buluşturuyoruz. Onun dışında eğitimler konusunda destek oluyoruz. Yapacakları çalışmalarda hangi eğitimleri alacaklar, yapacakları çalışmalarda müfredat oluşturma konusunda ve alacakları eğitimlerde de eğitmenlik yapma konusunda destek oluyoruz” ifadelerin kullandı. Yüce, bu çalışmaya katılmak için Türk Ulusal Ajansı’na başvurabilecekleri ancak bunun Dışişleri Bakanlığı’na bağlı bir organ olduğundan birebir iletişimin nasıl olacağını bilmediğini bu konuda katılmak isteyenlerin kendisine başvurabileceklerini belirtti.

BE İletişim Danışmanlık Kurucusu Berna Kürekçi Şendir: “Her şeyden önce ürünü iyi tanımamız gerekiyor”

İletişimin tanımının kendisi için duygu artı matematik olduğunu belirten Berna Kürekçi, “Bu meslek veriyle masaya oturulması gereken bir meslek. Rakamla, veriyle, bilgiyle ilerlemek gerekiyor. Sanılanın aksine ölçümlenemez yaklaşımı asla doğru değil. Çünkü her şeyden önce ürününüzü çok iyi tanımanız gerekiyor. Bu bazen bir üniversite, bazen bir kahve markası, bazen bir teknopark, bazen bir ülke olabilir. Günün sonunda ürün dediğimizde bizim önce jargon olarak ürünün bütün dinamiklerini biliyor ve hakim oluyor olmamız gerekiyor. Burada asıl olan gri alan bırakmamak. Yani nereden gol yiyor olabileceğimizi çok net biliyor olmamız lazım. O golü yememek için şimdi başka bir jargona geçiyorum: ‘risk yönetimi olmadan kriz yönetimi yapamazsın.’ Dolayısıyla o golü yememek için de bu mesleğin olmazsa olmazlarından bir tanesi konumlandırma, bir tanesi SWOT, bir tanesi de risk yönetimi ve kriz yönetimi”  şeklinde konuştu.