Öğr. Gör. Rıza Oylum: Görselliğin unutulmaz olduğu sahneler sinema dilini öne çıkarır
Haber Üsküdar – Hazal Göksun
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü tarafından ‘Sinematografi’ başlıklı bir söyleşi gerçekleştirildi. Söyleşiye konuk olan Öğr. Gör. Rıza Oylum, sinemada görsel dilin önemine dikkat çekti.
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü tarafından gerçekleştirilen ve moderatörlüğünü Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Esennur Sirer’in yaptığı ‘Sinematografi’ başlıklı söyleşiye Öğr. Gör. Rıza Oylum konuk oldu.
"Öykünün diyalog üzerinden izleyiciye anlatılması sinema diline zarar veriyor"
‘Film dili’ kavramı üzerine çok kafa yorduğunu dile getirerek söyleşiye başlayan Öğr. Gör. Rıza Oylum, "Film dili; sinemanın görselliğiyle anlatım biçimlerinin zenginleşmesi ve izleyiciye sunulmasıdır. Burada bazı handikaplar karşımıza çıkıyor, izleyicinin alıştırılmış olduğu yaklaşım. Özellikle televizyon kültürünün tahribatıyla birlikte diyalog üzerinden izleyiciye öykünün, konunun, öykünün kilit noktasının anlatılması. Daha da ileri giderek, kameraya anlatılması. Bunlar sinemanın diline zarar veriyor. Ne kadar az diyalogla anlatılırsa, ne kadar görsellik sunulabilirse film o kadar zengin ve derinlikli olur. Çünkü bu unsurun mekanizması görselliktir" sözlerini kullandı.
"İyi bir auteur yönetmen kurduğu atmosferle hatırlanmak ister"
Diyalogların akılda kalması handikapının bir testle anlaşıldığını belirten Öğr. Gör. Oylum, "Ben konferanslarda öğrencilerime ‘En sevdiğiniz sahneyi düşünün. Bu sahneyi diyalog için mi seviyorsunuz? Yoksa kurulan atmosfer mi daha fazla akılda kalıcı?’ diye soruyorum. Maalesef ciddi bir izleyici kitlesi, diyalogdan etkilendiği için o sahnenin unutulmaz olduğunu düşünüyor. Kurulan atmosfer ya da görsellik akılda kalmıyor. Çünkü yönetmenler bu konuda çok fazla çalışmıyor. Hep bir replik üzerinden anlatım gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Bu sinemanın en zayıf tarafı. İyi bir auteur yönetmen (yaratıcı yönetmen) kurduğu atmosferle hatırlanmak ister. Görselliğin unutulmaz olduğu sahneler zihnimizde çoğalırsa oradaki sinema dili kavramı biraz daha öne çıkabilir. Bu konuda aklıma gelen son dönem filmlerinden birisi Özcan Alper’in ‘Sonbahar’ filmidir. Özcan Alper kendi sinema yaklaşımını, dilini ve anlatmak istediklerini diyalogla değil de görsellikle anlatmıştır. Karadeniz kırsalında, dalgaların karaya vurmasıyla birlikte 10 yıl hapis yatmış bir karakterin hıncını görürüz. Gözlerine baktığımızda da karakterdeki hüznü görürüz. Bize lazım olan da aslında bu anlatım dilidir" ifadelerini kullandı.
"Görsellikle filmi inşa etmeliyiz"
Abbas Kiyarüstemi üzerinden sinema ve şiir ilişkisine değinerek yönetmenin görsellik üzerinden şiirselliği oluşturduğunu belirten Oylum, "Sahnede katmanlı bir yapı var. Katmanlı yapının birkaç basamağından bahsedebiliriz. Yani ‘görsellikle kendini inşa etmek’ dediğimiz şeyi nasıl oluşturduğundan. İlk olarak filmin isminden başlayabiliriz; ‘Rüzgar Bizi Sürükleyecek’. İsmi zaten bir şiir dizesi. İçerisine girdiğimizde ise atmosferin kendisi de ışık kullanımıyla, karanlığıyla, kurduğu renk tonuyla oldukça şiirsel. Sahnede bir şiir tartışması yapıyor, şiir okuyor, şiir ve eğitim ilişkisi arasında önermede bulunuyor, yaş önemli değildir diyor. Burada kurduğu en üst basamak şiiri yeniden kurmasıdır. Aynı yönetmenin ‘Zeytin Ağaçları Altında’ filminden bir sahne de göstermek istedim. Burada ölüm ve yaşam sorgulanıyor. Ölüm ve yaşamın karşılaştırıldığı sahnede bir yaşam formu gibi bir yol ve kamera yaklaşımı oluşturulmuş. Yani başlangıcından sonuna doğru giden bir yaşam yolu oluşturulmuş" sözlerini kullandı ve örnek verdiği filmlerden sahneler izlettirdi.
"Görüntü yönetmeni kişiliğini koruyarak yeteneklerini ortaya koymalı"
Görüntü yönetmeni ve yönetmen ilişkisine değinerek konuşmasına devam eden Öğr. Gör. Rıza Oylum, ‘"Bazı yönetmenlerin görüntü yönetmenleriyle ısrarlı bir devamlılığı olan ilişkisi var. Bunun sinema için oldukça önemli örnekler olduğunu düşünüyorum. Meselâ bunlardan birisi İtalyan yönetmen Bernardo Bertolucci’nin Vittorio Storaro ile ilişkisi. Yoğun ve devamlılığı olan birçok filmleri bulunuyor. Paris'te çekilen ‘Konformist’ filminde ışık kullanımları, ışığı yapma biçimleri de ilişkilerine yansıyor. İlişkiler arasında bir bütün olduğundan bahsedilebilir. Bazen yönetmenlerin kendileri görüntü yönetmenliğinde ısrarcı oluyorlar. Fotoğrafçılıktan gelmek bunda etkili oluyor. Burada Zeki Demirkubuz’dan bahsedebiliriz. Başka önemli bir isim Alfonso Cuaron. 'Roma' filminin hem yönetmenliğini hem de görüntü yönetmenliğini yapmış. Bunun önemli bir durum olduğunu düşünüyorum. Bazen farklı yönetmenlerle çalışan ama kendi görüntü yönetmenliği anlayışını var etmeye devam eden görüntü yönetmenleri görürüz. Burada Danny Cohen’den bahsedebilirim. 'Danimarkalı Kız' ve 'Kekeme Kral' filmlerini izlediğimizde birinde buz mavisi tonunun devamlılığını, diğerinde ise gri ve tonlarının devamlılığını görürüz. Ama baktığımızda bu iki film için bir bütünlükten bahsedebiliriz. Bunlar bize görüntü yönetmeninin ne kadar önemli olduğunu, kendi kişiliğini ve kimliğini koruyarak farklı yönetmenlerle çalışsalar dahi yeteneklerini ortaya koyabildiklerini gösterir" ifadelerini kullandı.