Öğretmen Aygün Elmus: Olması gereken, yanlış yapana doğrusunu göstermektir
13.11.2020 16:42

Öğretmen Aygün Elmus: Olması gereken, yanlış yapana doğrusunu göstermektir


Haber Üsküdar - Sefa Mert Kahraman

Her birimiz bizleri yetiştiren öğretmenleri her zaman sevgiyle anarız, bize kattıkları için teşekkür ederiz. 24 Kasım tarihi bildiğiniz gibi Türkiye'de öğretmenler günü olaral kutlanıyor. Biz de Öğretmenler Günü öncesinde öğretmenliğin iyi yanlarını ve zorluklarını İMMİB Erkan Avcı Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Kimya Öğretmeni Aygün Elmus ile konuştuk. Kendisine öğretmenlik mesleğini sorduk.

Sizden öğretmenliği tanımlamanızı istesem, nasıl bir tanım yaparsınız?

Öğretmenlik gerçekten çok kapsamlı bir meslek, sadece okulda başlayıp okulda bitmiyor. Genel olarak biraz daha sözlük tanımı gibi öğretmen nedir, öğretmenlik nedir dediğimizde, toplumun eğitim hedefleri doğrultusunda bireylere eğitim-öğretim sunmaya gayret eden, elindeki ilmi kendisine emanet edilmiş evlatlara doğru, tarafsız ve uygun bir şekilde anlatıp öğrenmelerini sağlamaya gayret eden kimse olarak tanımlamak isterim.

Neden öğretmenlik mesleğini seçtiniz?

Benim annem de 37 seneden emekli ilkokul öğretmeni. Annemin öğrencileriyle olan iletişimi, her gün evde daha ilk çalışma günüymüş gibi heyecanla o günün değerlendirmesini yaparak bizlere de yaşattığı o tatlı heyecan, çocukluğumdan bu yana mesleğimin kutsallığını bana öğretti. Üniversitede okurken fakültemize öğretmenlik imkânı verildiğinde ilk müracaatta bulunan bendim. Bilgilerimi, aldığım eğitim ve öğretimi gençlerle paylaşıp onları yetiştirmek onların yollarına ışık tutabilmek için bu mesleğe girdim.

Mesleğinizin avantajları ve dezavantajları nelerdir?

Avantaj dediğimiz zaman elle tutulur, gözle görülebilir bir avantaj öğretmenlikte yok. Avantaj  olarak en güzel şey insanla uğraşıyorsun. Bir çocuk, bir genç bize geldiği zaman bembeyaz bir sayfa gibi geliyor. Biz onun üzerine özenerek, o elimizdeki kağıdın kıymetini bilerek, bir nakkaş edasıyla güzel bilgiler, güzel fikirler, güzel duygular işledikçe o kağıt duru güzellikten daha da mükemmel bir güzelliğe ulaşıyor. Bunu yapabilmek bir öğretmen için çok güzel bir şey. Bir öğrencinin doğru yoldan gittiğini, seçtiği yol sonucunda geldiği noktayı gözlemlemek ve evlatlarını en üst, en güzel, en doğru yere ulaşmış şekilde görmek en büyük avantaj. Bunun tarifi yok. Dezavantajlarına gelince, öğretmenlik hiç bitmiyor, 7 gün 24 saat bir şekilde devam ediyor. Her meslek grubunun mesai saatleri dışında eve geldiğinde, mesleği iş yerinde kalıyor ama bizde öyle değil. Mesleğe girdiğin andan itibaren emekli olana kadar, mesleğin seninle beraber 24 saat yaşar. Eve gelirsin o gün aklına, gözünden iki damla yaş düşmüş öğrencin gelir, okula spor müsabakalarında bir madalya kazandırmış başarılı bir öğrencin gelir, 'kitabını niye getirmedin?' diye kaşını çatıp keşke çatmasaydım dediğin bir öğrencin gelir. Bizim işimizde en büyük dezavantaj bu.

Şu anda okullarda ağırlıklı olarak ezberci eğitim uygulanıyor, sizce eğitim ezberci mi olmalı yoksa uygulamalı eğitime mi ağırlık verilmeli?

Ezberci veya uygulamalı eğitim dersin cinsine göre değişkenlik gösteren bir seçenek. Öyle dersler var ki ezberlemeden yapmak mümkün değil, çünkü onların uygulamalarını gerçekleştirmemiz mümkün değil. Öyle dersler de var ki bu dersleri uygulamasız sadece ezberle sürdürmemiz mümkün değil. O yüzden ben her ikisinin de doğru zamanda ve doğru oranda olmasına inanan öğretmenlerdenim.

Öğretmenlik öğrenci psikolojisinden anlamayı gerektiren bir meslek. Dersle ilgisi olmayan bir öğrencinin derse olan ilgisini arttırmak için ne yapıyorsunuz?

Derse ilgisi olmayan bir öğrencinin önce neden ilgisi olmadığını tespit etmek lazım. Çocuğun isteksizliği sadece o derse karşı mı yoksa bütün derslere karşı mı? Bütün derslere karşı isteksiz olan bir çocuğun önceki okullarına, yani geçmişine inmek lazım. Mutlaka öğrencide, öğretmende, okulda ya da ailede bir kopukluk var. Çocuğu okuldan soğutan şey ne, bunu tespit etmek lazım, bunu çözmek gerekiyor. Bunda eğitim hayatı boyunca kendini ters motive eden bir öğretmen, ailesinde yaşadığı ve dışarıya vuramadığı bir sorun, devam ettiği okulun çocuğu olumsuzluklar ve imkânsızlıklarla dolu bir eğitimle yüz yüze bırakması olabilir. Eğer bunlarda sorun yoksa ve bir tek, örneğin benim dersimde çocuk başarısızsa bu sefer bu dersi mi sevmiyor, dersin ortamı onu huzursuz mu ediyor, dersin zorluğu çocuğun sayısal veya sözel zekâsını mı zorluyor ve tabii ki bir noktada da bu çocuğun bu dersten nefret etmemesi için ben bir öğretmen olarak gerekli özveride bulunuyor muyum diye kendimi sorgulamam gerekiyor. Bütün alternatifleri ayrı ayrı, adım adım değerlendirmemiz şart. Çünkü böyle şeyler yaşıyoruz ve olayın derinine indiğimizde öyle farklı olaylar oluyor ki biz bile her öğrencimizde, mesleğimizle ilgili yeni şeyler öğreniyoruz.

Eğitimde bir reform yapılacak olsa ve siz bu reformu yapacak kişi olsanız Türkiye’de daha iyi bir eğitim için ne tür değişiklikler yaparsınız, daha iyi bir eğitim olması için neler yapılmalı?

Ben kendi adıma temele inmeden önce baştaki yanlışları düzelterek temele doğru inmeyi tercih ederim. Her şeyden önce, eğitimin başında olan kişilerin gerçek eğitimin içinden gelen, o sıralarda, toplantı salonlarında, masalarda oturup konuşulan dertleri bir anda yetki kazandığında unutmadan kararlar verebilen, sınıflarımızda öğrenci ve öğretmenlerimizin, bir ders saati içinde yaşadığı zorlukları bire bir hatırlayabilen yöneticiler istiyorum. Çocuklarımızın daha sağlıklı bir ortamda ders görmesini, sadece 40 dakika boyunca sınıfta tutulmasını tercih eden yöneticiler değil, o 40 dakika boyunca çocukların ve öğretmenin yüzünün gülerek, mutlulukla ders yapmasını görmek isteyen idareciler istiyorum. Bu bizim için çok önemli. Çünkü bir öğrencinin derste yüzü gülüyorsa, ısınma sorunu, karnını doyurma, ulaşım sorunu yoksa, yüzü gülerek o derste bütün materyalleri tam evinde huzurlu, arkada sorun bırakmadan, aklı evinde kalmadan, sinirleri bozulmadan okula gelirse ve okulda da bir öğrencinin ders görebileceği tüm imkânlar tam anlamıyla sağlanabilmişse çocuğun başarısız olmasına imkân yok. Aynı şekilde öğretmen için de, kafasında sorunlar varken o sınıfa derse gelmediyse, öğretmen rahat imkânlarla yaşatılabiliyorsa ve huzurlu, mutlu bir şekilde evinden çıkıp okuluna gelebiliyorsa, o öğretmenin de başarısız olma ihtimali hiç yok. Onun için eğitimde reform yapmak kökten çözümlerle olursa tabii ki reform güzel.

Kovid-19 döneminde geçilen online eğitim sizi nasıl etkiledi?

Kovid döneminde, daha önce hiç yapmadığımız bir çalışma şekli içerisine girdik, hepimiz buna çok yabancıydık. İlk zamanlar doğruyu söylemek gerekirse gerçekten çok zorlandım. Çünkü hem ben acemiyim, hem internet altyapısı hiç iyi değil, aynı zamanda EBA sistemi de bu yoğunluğu kaldırabilecek güçte değildi. Fakat zaman içerisinde bizler de araştırmalar içerisine girdik ve destek kaynaklardan online ders sistemiyle ilgili yeni kanallar elde ettik. Bunların üzerinden de çocuklarımıza yardımcı olmak için elimizden geleni yaptık. Ben 24 yıllık bir öğretmen olarak kendi adıma şuna inanıyorum, elimizdeki imkânsızlıklara rağmen 27 Mart’tan beri evlerimizdeki kendi imkânlarımızı sonuna kadar kullandık ve kullanmaya da halihazırda devam ediyoruz ve Türkiye’nin fedakâr ve cefakâr öğretmenleri olarak bir kere daha gösterdik ki biz burada da sınıfı başarıyla geçtik. Tüm meslektaşlarımı da gösterdiği özveriden dolayı tebrik ediyorum.

Okulların kademeli olarak açılması kararını doğru buluyor musunuz?

Ben okulların açılması kararını doğru bulmak istiyorum ama günden güne okullarımızda vaka sayıları çok artıyor. Bu da beni 'aman okullar açılsın' düşüncesinden alıkoyuyor. Bence bir süre için veliler ve öğrenciler, sosyal kanallardan online derslere karşı motive edilmeli ve velilere ve öğrencilere online derslerin önemi ve ne kadar faydalı olduğu sosyal kanallardan anlatılmalı, bir süre için öğrencilerimizde vaka sayıları artmadan tekrar bir rölanti dönemine geçilmeli, yani online  yayından derslere devam edilmeli, okullardaki yüz yüze eğitim bir süre daha kaldırılmalı. Gerçekten gelen haberler hiç iç açıcı değil. İkinci dalga herhalde bizim biraz belimizi bükecek gibi gözüküyor. O yüzden ben bir süre daha çocuklarımızı ateşe atmayalım derim.

Son olarak, iyi bir eğitimci nasıl olmalı?

İyi bir eğitimci, iyi bir öğretmen bir kere öğrencilerini iyi tanıyacak, öğrencilerinin hepsini aynı kefede tartmayacak. Her bir öğrencinin kavrama gücüne göre ona önem verecek ve eğitim ve öğretimin bir parçası olarak o öğrenciyi o şekilde yetiştirecek. Bütün öğrencilere aynı dersi anlatırsın ama herkes kavrama gücü kadar anlar. Sen orada anlattığın dersi, ben dersimi anlattım herkes de kavrama gücü kadar aldı diyerek arkanı dönüp gidersen o dersi hiç anlatmamış kabul et. Orada oturan her bir öğrencinin o dersi kavrama gücü farklıdır ve başarıya ulaşmak için bu kavrama gücünü doğru değerlendirerek, doğru uygulamalar yapmak şart. Aynı zamanda bizde yanlış yapana laf söylenir, ceza verilir, halbuki o yöntem çok yanlış. Olması gereken, yanlış yapana doğru yolu göstermektir. Esas öğretmen, doğruyu gösterdikten sonra, doğru yapanı öven ve ödüllendirendir. Ceza vermek çok kolay ama yanlış yapan bir öğrenciyi doğruya yöneltip onu övmek ve ödüllendirmek bence öğretmenlik mesleğinin temellerinden bir tanesi. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 'Öğretmenler! Yeni nesil sizlerin eseri olacaktır' sözü bence her öğretmenin bir sınıfa girdiğinde, öğrencileriyle ders yaparken aklından çıkarmaması gereken bir sözdür. Biz öğrenciye ne ekersek onu biçiyoruz. İyiyi, doğruyu eken iyiyi, doğruyu; yanlışı eken, yanlışı biçer.