Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Toplumlarda sahte koronalı kişiler ortaya çıkmaya başladı"
Haber Üsküdar – İzel Çelik
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Cansu Canan Özgen’in YouTube kanalına konuk oldu. Prof. Tarhan programda pandemi psikolojisi, pandeminin etkileri ve pandemi sürecinde neler yapılması gerektiği hakkında bilgilendirmelerde bulundu.
“Gereksiz kaygı kişiyi risk grubuna sokar”
Cansu Canan Özgen’in “COVID-19 psikolojimizi nasıl etkiledi?” sorusu üzerine konuşmasına başlayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan şu yanıtı verdi: “Dünyada yapılan bir araştırmaya göre, Doğu Avrupa ve Kuzey Amerika toplumlarında klinik düzeyde kaygı oranı yüzde yetmiş olarak açıklandı. Yani insanlar uzman gerektirecek kadar kaygı durumu yaşıyorlar. Bu durum kısa süreli olursa tolere edilebilir ama uzun sürerse problemler artmaya başlayacak, kaygıyla birlikte panik ataklar ortaya çıkacaktır. Küresel olarak ‘anksiyete pandemisi’ başlamış durumda. Toplumlarda sahte koronalı kişiler ortaya çıkmaya başladı. Kişi, korona olmadığı halde ‘öksürüyorum yoksa korona mı oldum’, ‘yüzüm yanıyor sanki ateşim çıktı’ diyerek hastaneye gidip, tahlil yaptırmaya çalışıyor. Hastanelerde kuyruklar oluşuyor ki bu kuyruklar daha tehlikeli. Aslında bu kişiler hastaneye gitmenin daha tehlikeli olduğunu biliyorlar ancak korku duyguları daha ağır basıyor. Böyle durumlarda gerçekçi duygular mantıklıdır. Ama gerçek olmayan korkularda kişiler ölçüsüz tepki vermeye başlarlar. Ölçülü stres yaşayamadıkları için kronik stres durumu ortaya çıkmaya başlıyor. Sosyal mesafe, sosyal izolasyon gibi bilimsel kurullara uyduktan sonra, koronayı ilgi alanından çıkarmalıyız. Tek ilgi alanınız korona ise sürekli bununla ilgili programlar, haberler izliyor ve ölçüsüz tepkiler veriyorsanız, hastalık sınırına gelmişsiniz demektir. Gereksiz kaygı kişiyi risk grubuna sokar. Kendimizi risk grubuna sokmamak için soğukkanlı kalma becerimizi geliştirmeliyiz. Küresel bir travma yaşanıyor ve bu durum psikoloji yayınlarında şöyle açıklanıyor: ‘zaman ve mekân sınırı olmadığı için psikolojik olarak tehdit özelliği daha fazla.’ Örneğin, deprem oluyor; yeri belli, zamanı belli ya da olacağı zaman bir şekilde kestirilebiliyor ama salgının ne zaman olacağı, nereden, nasıl geleceği belli değil ve zaman sınırı yok. Bu da insanlarda belirsizlik duygusunu arttırıyor.”
“Bugünün hakkını verirsen, başarırsın”
COVID-19 salgınının hayatımızda büyük değişiklikler yarattığını ifade eden ve travmanın iki özelliğine değinen Prof.Dr. Nevzat Tarhan bu özellikleri şöyle açıkladı: “COVID-19 , hayatımızda büyük değişiklikler yaratan ve hayatın görmediğimiz bir yüzünü görmemizi sağlayan bir travma oldu. Travmanın iki özelliği vardır; Birincisi, tahrip etme, yıkma özelliği. İkincisi ise fırsat özelliği. Burada önemli olan, bizi tehdit eden yönü mü ortaya çıkacak yoksa bizi iyi yönde geliştirecek, güçlendirecek olan yönü mü ortaya çıkacak? Bu da bizim seçimlerimize bağlı olacaktır. Burada önce kendimize nasıl davrandığımıza bakalım. ‘Keşke’ ve ‘acaba’ kelimelerini çok kullanıyorsak, kendimize kötü davranıyoruz demektir. Bu iki kelime ruh yapımızı zehirler. Keşke ile yaşayan insan bütün zihinsel enerjisini geçmişe harcar. Acabalar ile yaşan insan ise bütün zihinsel enerjisini geleceğe harcar, bugüne enerji kalmaz. Onun için bu kişilere biz ‘anda yaşa’ diyoruz. Kişi eğer bugünün hakkını verirse, başarır. İkinci olarak da ailemizle, yakınlarımızla olan ilişkimize bakalım. Ailemizi koşulsuz sevdiğimizi bir tebessümle, bir tatlı söz ile belli edelim. Şefkat ve nezaket duygularını ailelerimizde yaşatalım.”
“Sosyal mesafe uygun ve gerekli ama psikolojik mesafe gereksizdir”
Psikiyatri uzmanları olarak sosyal izolasyonla birlikte psikolojik izolasyonun ortaya çıkmasından endişe ettiklerini ve stres yönetiminde üç tip insan olduğunu ifade eden Prof.Dr. Nevzat Tarhan, “Psikiyatri toplantılarında en çok konuştuğumuz, endişe ettiğimiz şey, insanlarda sosyal izolasyonla birlikte psikolojik izolasyonun da ortaya çıkmasıdır. Psikolojik izolasyon oluşmaya başlayınca, kişi yalnızlaşmaya başlıyor. Yalnızlaştıktan bir müddet sonra ailesine, yakınlarına karşı yabancılaşıyor. Yabancılaşmanın arkasından korku duygusu başlıyor, güven duygusu azalıyor ve düşmanlık duygusu, çevresinden kötülük bekleme gibi durumlar ortaya çıkmaya başlıyor. Ve bu durum insanlarda paranoyaya doğru gidiyor. Sosyal mesafe uygun ve gerekli ama psikolojik mesafe gereksizdir. Kişi fiziksel olarak uzak olabilir ama duygusal, zihinsel olarak sevdikleriyle bağ kurmalıdır. Telefon, online ulaşım bunun için bir fırsattır. Burada önemli olan, kişinin stres yönetimini iyi yapabilmesidir. Stres yönetiminde üç tip insan vardır. Onları şöyle örneklendiriyorum: birincisi ‘sünger tipli insanlar.’ Bazı insanlar stresle karşılaştıklarında sünger gibidir. Hep olumsuzu içine çeker. Hep yakınmacıdır, mutlu olmaz. Bunlar stresi içine alırlar ve genelde bu kişilerde erken yaşta kalp krizi, kanser gibi hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Çünkü bu kişilerde karanlığın beş atlısı dediğimiz; kin, nefret, öfke, kıskançlık, düşmanlık duyguları ön plandadır. Bu duygular beyinde çok salgılandığı zaman, beyin eş zamanlı olarak asit özellikli kimyasallar salgılıyor. Bu da birçok hastalığı beraberinde getiriyor. İkincisi, ‘teflon tipli insanlar.’ Bu tip insanlar kendilerini yakmıyor ama başkalarını yakıyor. Bu kişiler gamsız, stressiz gibi gözükürler ama etrafındaki insanları depresyona sokarlar. Sadece kendi çıkarlarına, hazlarına odaklı oldukları için bir müddet sonra yalnız kalırlar, yalnız kalmanın stresini yaşarlar. Üçüncüsü ise ‘kauçuk tipli’ yani ‘sağlıklı insanlar.’ Esner ama dağılmazlar. Kriz olduğu zaman mental ve zihinsel esnekliği olan insanlar yeni duruma uyum sağlayabiliyorlar. Aileleriyle sağlıklı iletişim kurabiliyorlar. Dolayısıyla önemli olan, kişinin olaylara pozitif anlamlar yüklemesi, insanlarla sağlıklı iletişim kurabilmesidir. Kişi bunları yapabilirse kendisiyle, ailesiyle ve sosyal çevresiyle her şartta uyum sağlamayı başarabilir” şeklinde konuştu.