Türk sinemasını güldürü filmleri ayakta tutuyor
Haber Üsküdar - Semra Marangoz
Box Office verilerine göre, 2019 yılında yerli ve yabancı toplam 625 film sinemalarda gösterildi. Yaklaşık 59 milyon sinema seyircisi film izledi. Bu filmlerden 147’si yerli yapımlardan oluşuyor. Yerli film seyirci sayılarında ise 2018’e göre yüzde 26 azalma olduğu görülüyor. 2019’da vizyona giren 147 Türk filminden neredeyse yarısı (66 tanesi) 10 bin lira bile hasılat yapmamış görünüyor.
2018 yılında sinemalarda 638 film gösterildi, bunlardan 431’i 2018’de vizyona giren filmlerdi. 70 milyon 409 bin kişinin film izlediği 2018’de Türk filmleri de büyük başarı yakaladı. Sinema seyircinin 44 milyon 635 bini yerli filmleri izledi. Öte yandan, 2018 sinemalarda gösterilen 231 Türk filmin 52 tanesi 10 bin liradan az hasılat yaptı.
Box Office verilerinden hareketle Türk sinemasının sorunlarını Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Can Diker’le konuştuk.
Türk sinema sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türk sinema sektörü 2000’lerden sonra atağa geçti fakat 1980 darbesinden sonra Türk sinemasında bir buhran dönemi yaşandığını biliyoruz. 90’ların başına geldiğimizde Türk sineması durma noktasındaydı. Sonrasında bazı kuruluşlardan alınan birtakım yardımlarla Nuri Bilge Ceylanların ilk film yapımları ortaya çıktı. 2000’lerden sonra teknoloji daha ucuzladı diyebiliriz. Teknolojiye erişimimiz arttı. Kamera, kurgu teknolojisi çok gelişti. Post prodüksiyon şirketleri çoğaldı. Aslında teknik anlamda Türkiye’nin çok ciddi bir altyapısı var. Kadrajlara, renk derinliğine ve film renklendirilmesine bakıldığında teknik olarak Türk sinemasının çok daha iyi bir yere geldiğini görüyoruz. Günümüze, 2020’lere gelecek olursak, Türk sinemasında en büyük gişe yapan filmlerin güldürü filmleri olduğunu ve dramatik hikâyelerin pek tutmadığını görüyoruz. Var olan dramatik hikâyeler ise genellikle tahmin edilebilir sonlu oluyor.
Türk sinema sektörünün temel sorunları neler?
Sektörün en büyük problemi yaratıcılık. Geçenlerde üniversitemizin bünyesinde gerçekleşen bir etkinlikte ‘’Niye Türkiye’den bir Breaking Bad çıkmıyor?’’ diye tartışıldı. Buradaki esas sıkıntı, az önce de bahsettiğim gibi hikâyelerdeki tahmin edilebilirlik. Hikâyenin gidişatını öngörebiliyorsunuz. Halbuki iyi bir hikâye sizi şaşırtan hikâyedir. Yani sonunu bilemediğiniz, bundan sonra ne olacak dediğiniz, kestiremediğiniz film sizi etkisi altına alır ve daha çok izlemenize yol açar. Bu tarz yapımlar Türk sinemasında eksik. Türk sinemasının en büyük artısı teknik donanımıyken en büyük eksikliğinin ise yaratıcı gücündeki kısıtlamalar olduğu söylenebilir. Fakat seyirci bunu talep ediyor mu yoksa kapitalist bir endüstride çok yüzeysel ve kısa sürede yazılan senaryolarla büyük gişeler elde etmek de bir çözüm olabilir. Şu an bu tercih ediliyor. Öteki türlü bu bir risk teşkil ediyor. Daha derin bir senaryo, daha pahalı bir oyuncu ekibi ama filmin tutup tutmayacağı belirsiz. Bunu aslında seyircinin talep etmesi gerektiği söylenebilir. Seyirci ne zaman daha derinlikli içerik talep eder, o zaman endüstri daha yaratıcı, daha derinlikli hikâyeler anlatmak durumunda kalır.
2018 yılında sinemalarda 231 Türk filmi gösterildi. Bu sayı sizce normal mi?
231 fena bir rakam değil. Tabii 231 filmden kaç tanesi aklımızda kaldı, esas onu konuşmak gerek. İrili ufaklı filmlerden bahsediyoruz. Bu sayı bence normal, daha da geliştirilebilir. Nicelik olarak fazla değil de nitelik olarak daha iyi filmler çekmek önemli. Az olsun ama öz olsun demek bence daha doğru olacaktır, hiç gişe yapmayan filmlere göre.
Yine 2018’de doğru dürüst gişe yapamayan, 10 bin liranın altında hasılat elde eden 50’den fazla film var. Sizce Türk filmlerinin önemli bir kısmının gişe yapamamasının sebebi nedir?
Sebebi dağıtım ağı problemi. Meselâ bizim sinema öğrencilerimizin de en büyük problemi, uzun metrajlı bir film çekmek istiyorlar, gidip de büyük bir sinema salonuna veya dağıtımcıya filmini veremiyorlar, gerekçe ise ''Star Wars’ın yenisi geldi ben niye senin filmini oynatayım, Star Wars garanti gişe yapıyor sen yapamayacaksın’’ oluyor. Dolayısıyla her şey para odaklı olduğu vakit, kültür ve sanat anlamında birtakım eksikler ve kaygılar oluşuyor. Martin Scorsese’nin de dediği gibi “Sanat olarak sinema biçimini kurmamız gerek.” Bugün bir sinemada 12 salon varsa 11’inde süper kahraman filmlerinin oynadığından bahsediyor Scorsese. Hikâye anlatıcılığı olarak sinema kurmak için bir salona düşmememiz gerek gibi önlemlerimiz var. Seansların saatleri, kısıtlanmalar açısından da bir kıyas söz konusu. Sadece para odaklı bir endüstri olmaması, aynı zamanda kültür sanat fonunu koruyacağı mantığının da benimsenmesi lazım. Bunu yapacak olan kurum devlettir.
Az izlenen filmler için internet yayıncılığı kurtarıcı bir yol olabilir mi?
Tabii ki bunlar iyi bir alternatif. Ama film yapımı çok maliyetli bir iş. Dijital platformlar bugünlerde çok kırılgan. Netflix gibi bir dev var Türkiye’de, karşısında BluTv, PuhuTv var. Salonlarda yeteri kadar gösterilemeyen filmler internette gösterilebilir. Fakat internette hedef kitlem beni izleyebilecek mi? Ben onlara ulaşabilecek miyim? Bu açıdan bir problem olabilir. Büyük yapımcı büyük dağıtımcıyla anlaşıyor, bana belki sıra gelemeyecek denebilir. Şekilsel olarak Youtube’a koyulabilirim oradan birçok kişi izler diyoruz ama bu durumun uygulamada getirebileceği problemler de var. Bunu bekleyip görebiliriz. Fakat tabii ki içinde bulunduğumuz kör düğüme göre iyi bir çıkış yoludur diyebiliriz, en azından genç seyirciler dijital platformları izliyorlar ve burada bir dizi veya film viral olup ünlü olabilir.
Türkiye’de neden Hollywood tarzı bir oluşum gerçekleşmedi?
Türkiye’de hibritleşme söz konusu. Biraz Avrupa, biraz Amerika, biraz Arap. Son zamanlarda doğudan esintiler ve bazı yönetmenlerimiz mistik tasavvufi bir havaya bürünmeyi tercih ediyor. Ulusal bir sinema kimliği var mı, varsa nedir diye tartışmak gerekiyor belki de. Örneğin İran sineması kadar belirgin değil maalesef. Türk sineması mı Türkiye sineması mı diye ideolojik tartışmalar da olabiliyor. Dolayısıyla birtakım aşılması gereken temel konular var sinema sanatında. Bununla beraber bir kimlikleşme kazanımı olabilir. Sinemayı gündelik tüketim ürününden çıkarıp bir sanat formu, bir kültür aracı haline getirmemiz lazım. Yeşilçam’ın tutunamamasının sebebine gelecek olursak, televizyonun dışında, Yeşilçam’dan elde edilen para Yeşilçam’a geri dönmedi ve sinemada endüstrileşme gerçekleşemedi. Yapımcılar kazandıkları paraları harcayıp tükettiler, halbuki paranın bir kısmının sektöre ayrılması lazımdı. Film yapım şirketlerinin büyütülmesi gerekirdi.
Son 10 yılda en çok gişe yapan filmler hep Türk filmleri oldu
Box Office istatistiklerine göre, son 10 yılda gişe rekortmenleri Türk filmleri arasından çıktı. 2019 yılında 7. Koğuştaki Mucize, 2018 yılında Müslüm, 2017 yılında Recep İvedik 5, 2016 yılında Dağ 2, 2015 yılında Düğün Dernek 2: Sünnet, 2014 yılında Recep İvedik 4, 2013 yılında Düğün Dernek, 2012 yılında Fetih 1453, 2011 yılında Eyvah Eyvah 2 ve 2010 yılında New York'ta Beş Minare filmleri en çok kişi tarafından izlenen filmler oldu.
Son 10 yılda en çok izleyici tarafından izlenen ilk üç film sıralaması ise şu şekilde: Recep İvedik 5 (7 milyon 437 bin), Recep İvedik 4 (7 milyon 369 bin) ve Müslüm (6 milyon 311 bin).