Yeşilin direnişi: Türkiye’nin çevre mücadelesi
Haber: Şahin Deniz
Türkiye’de Kaz Dağları'ndan Cerattepe'ye, Akbelen Ormanı'ndan İkizdere'ye kadar birçok bölgede yaşanan çevre katliamlarına vatandaşlar sessiz kalmadı. Çevre bilincinin artmasına ve doğanın korunmasına yönelik arayış içinde olan yurttaşlar, seslerini yetkili mercilere duyurmaya çalışıyor. Bu direniş ne kadar devam etse de güç sahiplerinin para hırsı bitmek bilmiyor.
Kaz Dağları'nda altın madeni projesine karşı direniş
Kaz Dağları'nda yapılmak istenen altın madeni projesi, büyük bir çevresel yıkıma sebep olacağı düşüncesiyle pek çok yurttaşı tedirgin etti. Çevre halkı bu proje düşüncesini protesto etti. Bu protestolar, ülke genelinde çevre örgütlerini de harekete geçirdi. Kaz Dağları'ndaki çevre direnişi devam ediyor, ancak son gelişmeler direnişçileri tedirgin ediyor. Zenit Madencilik'in siyanürle altın madeni projesinin genişletilmesine onay verilmesi ve şirketin çalışma alanı olan 259 hektarın 380 hektara çıkarılması çevre aktivistleri üzse de kararlılıklarını daha da güçlendirdi. Zenit Madencilik'in faaliyetlerinde dinamit kullanılarak ayda 20 patlatma yapılması planlanıyor. Bu çalışmaların ormanlık alanlar ve tarım arazilerinde yapılacağı belirtiliyor. Çıkan maden atığı ÇED sınırları içerisinde adeta çöle dönüştürülen bölgede depolanacak.
Akbelen Ormanı’nda yaşam direnişi
Muğla'nın Milas ilçesine bağlı İkizköy Mahallesi'nde yer alan Akbelen Ormanları, kömür madeni genişletme çalışmaları kapsamında yaklaşık 780 dönümlük ormanlık alan kesildi. Bu kesim, Limak ve İçtaş'ın ortak olduğu Yeniköy Kemerköy Enerji şirketinin faaliyetlerini sürdürmesi için yapıldı. İkizköy halkı, bu projeye başından beri tepki gösterdi ve çeşitli platformlarda sesini duyurmaya çalıştı. Halkın bu kararlı duruşu, birçok çevre aktivisti ve ünlü sanatçının desteğini kazandı. Akbelen Ormanı'na giderek direnişe katılan aktivistler ve sanatçılar, ormanın korunması için yapılan mücadeleye katıldılar. Aşağıda yer alan, uydudan çekilmiş 2013 ve 2023 yıllarına ait görüntüler tüm kıyımı özetler nitelikte.
Rize İkizdere direnişi: İşkencedere Vadisi’nde çevre mücadelesi
Cengiz Holding'e bağlı Cengiz İnşaat tarafından Rize'nin İkizdere ilçesinde bulunan İşkencedere Vadisi'nde yapılmak istenen taş ocağına karşı başlayan mücadele 3 yıldır devam ediyor. İkizdere'de gerçekleştirilen ağaç kesiminde yaklaşık 29 dönüm orman alanı tahrip edildi. Bu bölgede yapılan kesimlerin büyük bir kısmı, taş ocağı ve yol yapım projeleri için gerçekleştirildi. Bölgede yaşayan köylüler ve çevre aktivistleri, vadiyi korumak için direniyor. Projenin, vadinin doğal güzelliklerine, ekosistemine ve su kaynaklarına zarar vereceği endişesiyle başlayan direniş, geniş bir kamuoyu desteği aldı. Köylüler, vadinin korunması için hukuki mücadele başlattı, protestolar düzenledi ve ormanda nöbet tuttular. Maalesef hırslarından gözleri para bürünmüş olan şirketler durmadı ve kıyıma başladılar. Yüzlerce canlının yaşadığı, suların berrak aktığı vadide yerini çamur sularına bıraktı. Dinamitler patladı, iş makineleri girdi ve vadi her geçen gün tıraşlandı.
Cerattepe Direnişi: Artvin’in 38 yıllık duruşu
Artvin'in Cerattepe bölgesinde, madencilik faaliyetlerine karşı verilen mücadele 38 yıldır devam ediyor. Cerattepe Direnişi, Türkiye'nin en önemli çevre direnişlerinden biri olarak öne çıkıyor. Artvinlilerin ve çevrecilerin yoğun tepkileri ve açtıkları davalar sonucunda maden faaliyetleri zaman zaman durduruldu ancak mahkemenin verdiği kararlar sonrasında kıyım devam etti. Cerattepe’de yaklaşık 220,6 hektar (2206 dönüm) orman alanı kesildi. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi'nde öğretim üyesi Doğanay Tolunay'ın belirttiğine göre, bu alanın büyük bir kısmında kızılçam ve karaçam ağaçlandırması yapılmış ve kesim sırasında yaklaşık 150 bin ağaç fidan olarak gösterilmiş. ÇED raporlarında yer alan verilere göre ise bu rakamın daha düşük olduğu belirtilmiş, ancak çeşitli hesaplamalar ve gözlemler, kesilen ağaç sayısının çok daha yüksek olduğunu gösteriyor.
Haber kapsamında Akbelen orman direnişine katılmış Çevre Avukatı ve Aktivist Remzi Kazmaz ile konuştuk.
Çevre Avukatı ve Aktivist Remzi Kazmaz: “Hukuki anlamda haklı olduğumuz bir davada geciken bir hukuk oldu”
Her şeyden önce bir hukukçu olduğunu ve hukuki zorluklar yaşadıklarını söyleyen Kazmaz, “Hukuki anlamda haklı olduğumuz bir davada geciken bir hukuk oldu. Öncelikle geciken adalet, adalet değildir. Bu nedenle hukuki anlamda ülkemizde var olan hukuk anlamında oradaki ÇED raporuna karşı açtığımız iptal davasında arzu ettiğimiz sonucu alamadık. Aldığımız sonuç da geç bir sonuçtu. O zamana kadar ağaçlar kesilmişti. Bu nedenle hukuk yönünde zorluk çektik. Bu birincisi. İkincisi, siyasi anlamda veya çevreci anlamda, bir aktivist olarak yine Anayasa’nın bana tanımış olduğu haklar neticesinde toplantı, gösteri ve yürüyüş haklarını kullanarak oradaki ağaç kesimine karşı gereken sivil toplum itaatsizlik eylemini yaptık. Ama karşılığında bol bol gaz yedik ve bu şu anda bile gözümde devam eden bir rahatsızlık var, yediğimiz gazların etkisiyle. Yani hem sivil itaatsizlik anlamında aktivist olarak hem de hukukçu olarak iki yönlü mağduriyet çektik. Haklı olduğumuz bir davada haksız duruma düştük. Anlatamadık derdimizi” şeklinde konuştu.
“Raporu veren mahkemelerin, iktidarla aynı sesi çıkartması köylüleri çok rahatsız etti”
Limak İnşaat'ın sürekli olarak hukuki olmayan ÇED raporlarıyla karşılaştıklarını belirten Kazmaz, “İlk davayı kazandık, daha sonra dava Danıştay'dan döndü. Sonra ikinci davayı yine kazandık. Yine Danıştay'dan döndü. Raporu veren mahkemelerin, iktidarla aynı sesi çıkartması, yaşam alanlarına müdahale edilen köylüleri çok rahatsız etti. Halbuki orada ÇED gerekli değildir diye verilen raporda tüm anlatılanları bizim hukuki dille çürütmemize rağmen, bilirkişilerin bizim lehimize rapor vermelerine rağmen, hâlâ bu davaların kazanılmamış olması hukuk adına düşündürücü. Şu anda orada dava yine devam ediyor. İtirazlar oldu, Danıştay'dan geldi, lehimize bozdu. Ama tekrar alt mahkeme bu konularla ilgili keşif yaptı. Sonuç itibarıyla alt mahkemenin Danıştay'a göndereceği kararı bekliyoruz” dedi.
“40 yıllık çevre avukatlığı yaparken yasaların sürekli değiştiğini gördüm, ancak hiçbir zaman halkın lehine değiştiğini görmedim”
Türkiye’nin çevre yasalarına baktığınız zaman çok geri ama uluslararası sözleşmelere katılımına baktığınızda çok ileri olduğunu ve bunun bir tezat yarattığını kaydeden Kazmaz, "Uluslararası Bern Sözleşmesi başta olmak üzere Rio de Janeiro Sözleşmesi, İklim Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü gibi birçok yaban hayatı koruma sözleşmesinin altında Türkiye’nin imzası var. Bu, demokratik bir ülke konumundaki bir ülkeye yaraşır bir olaydır. Ama gel gör ki kendi içindeki yasalara hiçbir zaman saygı yok. Örneğin maden yasası tam 11 kez değişti. ÇED yönetmeliğinde 20'ye yakın değişiklik yapıldı. Her önüne gelen yandaş firmaların sıkıştığı noktalarda maden yasasıyla ilgili Kaz Dağları'nda, Cerattepe'de ve İliç’te yapılan değişiklikler, yasanın 7 kez, 8 kez değiştirilmesi, Türkiye'de yasaların sürekli değiştiğini ama halkın lehine değişmediğini gösteriyor. Bu da şunu gösteriyor: Kapitalizm, yeraltı ve yerüstü zenginliklerimizi hem yasal yönden hem Türkiye Büyük Millet Meclisi aracılığıyla hem de iktidarla ele geçirerek sömürüyor. Bu süreçte 40 yıllık çevre avukatlığı yaparken yasaların sürekli değiştiğini gördüm, ancak hiçbir zaman halkın lehine değiştiğini görmedim. Bu üzücü. Akbelen'de haklı olduğumuz bir davayı sürdürdüler ve tüm ağaçları kestiler. Kazansak bile oranın altını üstüne getirdiler. Bodrum gibi turizm bölgelerinde rüzgar santrallerinin acil kamulaştırma yoluyla kamulaştırılarak rant uğruna buralarda rezidanslar, villalar yapılıyor. Ormanları yakarak yerlerine oteller yapılıyor. Ülkede çevreyle ilgili var olan ve yaşam alanlarını koruyan yasaları değiştirerek, yasal yönden savunabileceğimiz materyalleri elimizden aldılar” ifadelerini kullandı.