Baskı maliyetleri endişe yaratıyor
19.01.2022 14:59

Baskı maliyetleri endişe yaratıyor


Haber Üsküdar - Beyza Nur Pelit, Şeyma Altundal

Dövizdeki sıçrama yayıncılık sektörünü derinden etkiledi. Kağıda yapılan zamlar yüzde 100'ü aştı. 17 liradan satılan paket kağıdın fiyatı 62 liraya yükseldi. Kurdaki artışın ithalata dayalı bir sektör olan kitap sektöründeki fiyatlara yansımasını Turhan Özalpay, Hayrunnisa İstekli ve gazeteci Fazıl Duygun ile konuştuk.

Turhan Özalpay: "Bu sorunu yerli üretim çözer"

Mavi Doküman Çoğaltım Sistemleri olarak Mavi Copy Center ismiyle 2000 yılından beri kağıt grupları işinin içinde olan Turhan Özalpay ile yaptığımız röportajda kağıt fiyatlarındaki artışın ancak yerli üretim ile durdurulabileceğini söyledi.

Özalpay’a, "Kağıt fiyatlarındaki artış sizi nasıl etkiledi?" sorusunu yönelttiğimizde, "Kağıtta iki türlü artış var. Bunlardan biri dolar ve euro bazlı artış. Bundan yaklaşık 4-5 ay önce kağıt 2.35 dolardı. Şimdi fiyatlar ikiye katlandı, 2.35 dolara aldığımız bir kağıdın paketi şu anda 5 dolar seviyesinde. Nerede duracak, bilmiyoruz. Bir de kur bazlı artışlar var" dedi.

Özalpay, Türkiye’de neden kağıt üretilmediğini de şu cümlelerle açıkladı, "Aslında kağıt üretiliyordu. SEKA gibi kuruluşlar, özel şirketler vardı ama rekabet edemediler çünkü ithal kağıt, yerli kağıttan daha kaliteli. Bizde de kaliteli yapılır ama o zaman da maliyeti yükseliyor ve dışarıdan almak daha ucuza geliyor. Yurt dışındaki kuruluşlar tüm dünyaya mallarını satıyorlar çünkü kağıt yapımına uygun ağaç dikiyorlar. Bizim öyle bir şansımız yok çünkü yeterli pazarımız yok. Üretsek de rekabet edemiyoruz fiyat açısından. Üretip kendi iç piyasamıza ucuza satsak dışarıya pahalıya satsak bir nebze sektör oluşur. Türkiye’nin çeşitli illerinde kağıt fabrikaları vardı ama şu an hiçbiri kalmadı. Kimisi özelleştirildi kimisi de kapandı."

Özalpay’a, artan bu kağıt fiyatlarının nasıl düşeceğini sorduğumuzda, "Bu sorunu yerli üretim çözer. Türkiye’de yüzde 90 oranında kağıt kullanımı mevcut. Her şeyde kağıt kullanılıyor. Gazete kağıdından tutun, peçete ve deftere kadar. Bizim işimiz fotokopi, dijital baskı üzerine fakat bunlar da her türlü ithal kağıtlardan yapılıyor. Eskiden yerli üretim vardı, hâlâ da var fakat ucuz değil ama şu ana kıyasla daha ucuz olsa da yerli üretim bir yerden sonra yetmiyor. Bunun için de devlet desteği lazım ki rekabetçi olsun. Şu anda kağıt sektörü birkaç ithalatçının ve büyük toptancının elinde. Bunlar istedikleri gibi kontrol edebiliyorlar, tekelleşme mevcut. Bu meseleyi devletten başka kimse çözemez" yanıtını verdi.

"Dolar çıktığı zaman bir paketi 62 liraya aldım. Önceden 17 liaray aldığım pakete şu an 62 lira veriyorum. Dolar düştü ama kağıt fiyatları hâlâ düşmedi. Kur düştüğünde kağıdın dolar fiyatını yükselttiler. Dışarıdan kağıt piyasasını manipüle edenler var. Toptancıların ellerinde malları olduğu için yüksek fiyattan satmaya devam ediyorlar" diyen Özalpay, doların 17 liraya çıkıp ardından düşmesinin kağıt gruplarında bir etki sağlamadığını bildirdi.

Kağıt fiyatlarındaki öngörüsünü ise, "Şu anda beklenti, yükseleceği fikrinde. Türkiye’ye kağıt girişini kısıyorlarsa dışarıdan, ki kısıyorlar. Talep çok ama ürün az. Dünyada belirli kağıt üreticileri var. Türkiye’ye gelen kağıt miktarının azaltıldığı yönünce kulağımıza bilgiler geliyor. Toptancıların söylediğine göre, parasını verip 10 konteynır kağıt alıyoruz fakat 2 konteynır geliyor. Bu da arz talep dengesini bozuyor" sözleriyle belirtti.

Müşterilerde azalma olduğunu söyleyen Özalpay, "Örneğin bana fotokopi çektirmek için bir kitap getirildiğinde üç ay öncesinde bu kitabın fotokopisini 50 liraya çekiyordum. Fakat günümüze baktığımızda iki katı bir maliyeti var. Müşteriler tabii ki en iyi fiyata almak istiyor biz de açıklıyoruz sebeplerini, kurdaki artışı, zamların nereden kaynaklandığını. Çoğunluğu anlayışla karşılasa da kimisi de sinirleniyor, anlamak istemiyor. Bu sıkıntıdan en çok etkilenen sektör biziz çünkü iki zam üst üste geldi hem kur hem de yurtdışı kaynaklı fiyat artışları" diyerek yaşadıklarını bizimle paylaştı.

Hayrunnisa İstekli: "Mesleğimiz maddi olarak herkesin okumasını sağlamaya çalışmak"

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu Hayrunnisa İstekli aynı zamanda sivil toplum kuruluşlarında ve yetişkin eğitimlerinde de bulunarak ders veriyor. Kitapları çocukluktan beri çok sevdiğini, çocukluk hayalinin bir kitapçı dükkanı açmak olduğunu belirten ve şu anda sahaflık yapan İstekli ile artan kitap fiyatlarının sahaflara olan etkisini konuştuk.

Eşinin otuz senelik sahaf olmasının kendisi için büyük avantaj olduğunu söyleyen İstekli, "Onun desteği benim bu sahafı açmamda çok önemli bir etken oldu, Bu sahafı açarken işi bırakan bir sahaftan kitapları aldım ve böylelikle bu işe başladım. Sonrasında da her sahafın işini idame ettirme biçimi benim için devreye girdi. Sahafın önünden geçenler ya da kitapla ilgilenenler görüyorlar, arıyorlar veya gelmeyi tercih ediyorlar. Bir örnek vermek gerekirse, 'Büyük teyzem vefat etti, kendisi arkeologtu, büyük bir kütüphanesi var, ilgilenir misiniz?' diyor, adrese gidiyoruz, kitaplar işimize yarar nitelikte mi bakıyoruz, alacaklarımızı seçiyoruz, bir fiyat veriyoruz, anlaşırsak alıyoruz. Sahafa getiren veya Whatsapp üzerinden yazanlar da oluyor" ifadeleriyle kitapları nasıl temin ettiğini açıkladı.

"Artan kağıt fiyatları sahaflara yoğun bir talep oluşturdu mu?" sorumuza İstekli, "Elbette, mesleğimiz zaten maddi olarak herkesin okumasını sağlamaya çalışmak. Kâğıt gruplarına gelen yüzde 100’lük zam eklenince büyük bir talep yoğunluğuyla karşılaştık. Zam sonrası sahaf kavramını bilmeyenler de bu sayede artık öğrenmeye başladılar. Orijinal kitapların pahalılığı ortada ve bizler orijinal kitapların fiyatının yarısına tekabül eden, her bütçeye hitap eden bir fiyat politikasıyla bu mesleği sürdürüyoruz. Zammın yanı sıra, sıfır kitaplar yeni vergiler sebebiyle değerinden daha pahalıya satılınca öğrencilerin uğrak yeri olduk. Hem ortam hoşlarına gidiyor, vakit geçiriyorlar hem de uygun fiyatlı temiz kitap elde etmiş oluyorlar, üstelik toplu alımda indirim ve ikram da yapıyoruz" dedi.

Sahafların fiyat politikasını nasıl belirlediklerini şu sözlerle anlattı: "İkinci el satıp kendine sahaf diyenleri değil de hakiki sahaflardan bahsedecek olursak, elinize öyle bir yazma eser geçiyor ki bilinen tek nüshası sizde olabiliyor, dolayısıyla manevi değeri zaten malum ve maddi değeri de oldukça yüksek. Matbu basılmış ama tükenmiş Osmanlıca ve Arapça kitaplar var, bu kitaplara da ulaşmak güç. Okuyucu o kitabı sıfır istiyorsa alamıyor çünkü piyasada yok, o zaman sahaflara başvuruyor. Diyelim ki, Kürk Mantolu Madonna her zaman çok talep gören bir kitaptır ve baskısı yok ama benim elimde var, bunu satarken yayınevinin her an basabileceğini düşünüyorum, dolayısıyla baskısı tükenmiş deyip nadir kitap etiketiyle uçuk fiyatlar koymak meslek ahlakı açısından da doğru olmuyor. O zaman kitabın kondisyonuna yani çok yıpranmışsa daha düşük, yıpranmışlığı az ise ona göre bir değer belirliyorum. Normal fiyatlarla sahafta satılan kitapların arasında yarı yarıya bir fiyat farkı oluşuyor böylelikle."

Gazeteci Fazıl Duygun: "En büyük kültürel ve zihinsel çölleşmeyi yaşayacağız"

Kendisini Türkiye’de örneği pek az bulunan, değişik ülkelere veya kendi ülkesinin değişik bölgelerine gidip oralarda bir süre kalıp halkın yaşam tarzını, ülke siyasetini, ekonomisini, genel kültürünü bizzat yerinde yaşayarak öğrenen, haberleştiren, aynı zamanda Necip Fazıl’ın tarifiyle “muhabirlik etmemiş ve röportaj yapmamış” bir kişiye “gazeteci” denemez düsturunu motto olarak benimsemiş, muhabir, yazar, haber yapan ve röportajlar peşinde koşan bir gazeteci olarak tanımlayan Fazıl Duygun'la kitap fiyatlarının artışının beraberinde getireceği kültürel çölleşme hakkında konuştuk.

"İlk aldığınız kitabı hatırlıyor musunuz? O zamanki kitap alım gücüyle şu anki alım gücü arasında fark var mı?" sorumuza "İlk aldığım kitap galiba meşhur 'Teksas-Tommiks' kitaplarıydı. Malum, o zamanki gençlerin erkek kısmı bu kitaplara çok meraklıydı. Sonra bu tür kitapların Türkçe olanları milli duygularımızı kabartıyordu. Bu tür kitapları daha çok ikinci elden ve onlarca defa okunmuş olarak alabilirdik ancak. İlkokul son sınıf veya orta birdeydim. O zamanlar Türkiye’de, çocuklar ve ortaokul-lise gençliği için kitap piyasası bu kadar gelişmemişti. Ancak büyük şehirlerde yaşayan çocuklar ve gençler, kırsalda yaşayanlara göre daha şanslıydı ve o zamanlar yani benim ilkokul, ortaokul ve liseyi bitirdiğim zamanlar Türkiye nüfusunun yüzde 85’i küçük şehirler ve kırsalda yaşamaktaydı. Size bir örnek vereyim, o zamanlar dünyayı sarsan kitapların baskısı ancak 3 yıl sonra gelebiliyordu Türkiye’ye. Yani telif hakkı, tercüme ve baskısı derken neredeyse 3 yılı buluyordu. Kitap piyasası, daha çok üniversitelerde yaygındı. Kısacası; şu anki kitap dünyası, baskı ve kağıt kalitesi ve her an bulunabilirlik yönünden, geçmişle, hatta 15 yıl öncesiyle kıyas bile edilemez" cevabını verdi.

Kitap okumanın lüks değil zaruri ve vazgeçilmez bir ihtiyaç olduğunu vurgulan Duygun sözlerine, "Kitap okumak ruhun, beynin ve kalbin gıdası. Önemli olan, nasıl geçmişte yediklerimizle bugün yediklerimiz aynı standartta, aynı görünüşte değilse ve hep aynı şeyler değilse, kitap okuma eylemi ve ihtiyacı da geçmişteki gibi yürütülemez. Nasıl ki matbaa çıktıktan sonra kitap dünyası değiştiyse, nasıl gazeteler yaygınlaştıktan sonra kitap alışkanlığı değiştiyse, nasıl radyo yaygınlaştıktan sonra kitap okuma tarzı değiştiyse, nasıl televizyon yaygınlaşınca kitap okuma anlayışı değiştiyse, internet dünyamıza girdikten sonra kitap anlayışımız da öyle değişmeye başladı ve bu süreç devam ediyor. Şu anki internet gençliğinin dikkati ve odaklanması bizden çok farklı. Bizim hiç ummadığımız şeylere odaklanıyorlar. O da bizim alışkanlıklarımıza biraz garip gelebiliyor. Ama dediğim gibi kitap ister kağıda basılı olsun isterse elektronik ortamda olsun insan için kıyamete kadar vazgeçilmez bir gıda olacaktır" diyerek devam etti.

"Artan kitap fiyatları Türkiye'de kültürel çölleşmeyi de beraberinde getirir mi?" sorusu üzerine görüşlerini şu sözlerle aktardı: "Artan kitap fiyatları, tıpkı diğer piyasalar gibi bir süre sonrasında dengeye oturmak zorunda ve oturacaktır. Kültürel çölleşmeyi esas besleyen şey, dünyamızdaki teknolojiye dayalı bu hızlı ve keskin dönüşümü anlayamamak ve ona dair çözümler ve teklifler sunamamaktan kaynaklanır. Şayet bu treni kaçırırsa yani yapay zeka, metaverse, arkasından gelecek olan transhümanizm, robot insan-insan robot dünyasını kavrayacak ona dair siyasi, felsefi, hukuki, toplumsal, kültürel, sanatsal ve eğitimsel, mesleki ve benzeri alanlarda sistemli bir çözüm ve teklif ortaya koyamazsak korkarım en büyük kültürel ve zihinsel çölleşmeyi esas o zaman yaşayacağız. Bu sadece bize has bir tehlike değil, bütün dünyanın karşılaşacağı bir 'ontolojik-epistemolojik' tehlikedir. Heidegger'in korkusunun gerçekleşmemesi için insanlık olarak makinaya bütün geçmişimizi ve geleceğimizi kaptırmamak ve 'iğnenin ne işe yaradığını', 'ekmeğin nasıl dilimlendiğini' sormayı bile aklına getirmeyecek ve onu bilmeyen kuşakların halini görmemek için buna mecburuz.”

Kitap satın almak bir lüks mü?

Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından yayımlanan 2016-2020 arası yıllardaki kitap pazarı raporlarına göre, en düşük kitap satışına sahip olan yıl 2020. En yüksek kitap satışı ise 2019 yılında gerçekleşmiş. 2020 yılında toplam olarak 4.625 milyon liralık kitap satılmış. 2019 yılında ise satılan toplam kitap miktarı ise 8.852 milyon lira. Bu yıllar arasında en çok eğitim türünde kitaplar satın alınmış. 2021 yılı rakamları henüz açıklanmadı. Kâğıda dolar bazında yapılan zamlar ve kurdaki artışlar sonrasında 2022 yılında nasıl bir süreç yaşanacağını ise yaşayarak öğreneceğiz.