Çin toplama kampında 15 ay
Haber Üsküdar - Ümmü Gülsüm DURAL
Çin Halk Cumhuriyeti’nin Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde 2014 yılından beri devam eden ‘eğitim kampı’ uygulamasının mağdurlarından Gülbahar Jelilova, tutuklanma sürecini ve kampta yaşadıklarını anlattı.
Birleşmiş Milletler'in (BM) hazırladığı rapora göre, Çin Halk Cumhuriyeti’nin ‘eğitim kampı’ olarak adlandırdığı bölgede yaklaşık 1 milyon Uygur Türk’ü esaret altında tutuluyor. Uluslararası kamuoyunun baskılarıyla Çin, kamplara gözlemci ve gazetecileri kısmen kabul etti ve uygulama hakkında devletin periyodik olarak hazırladığı Beyaz Kitap’ta 2014-2019 yılları arasında 1.3 milyon işçiye ‘mesleki eğitim’ verdiklerini açıkladı. Kazakistan vatandaşı olan Gülbahar Jelilova da 2018 yılına kadar onlardan biriydi. Kampa alınması, isminin değiştirilmesi, terörist ilan edilmesi ve kampta yaşadıkları hakkında röportaj gerçekleştirdiğimiz Gülbahar Jelilova, kampın Çin Devleti’nin açıklamalarından farklı olan yüzünü anlattı.
Gülbahar Jelilova, 2017 yılında Kazakistan’dan Urumçi’ye bir iş seyahati yaparken kaldığı otel odasında Çin güvenlik görevlileri tarafından Türkiye’ye ziyarette bulunduğu için tutuklandı. Kazakistan vatandaşı olduğu için pasaportu ve ismi değiştirilen Jelilova, 15 ay boyunca kampta terörist olduğu iddiası ile zorla tutuldu. Gülbahar Jelilova, “20 yıldır ticaret yapıyorum. 2017 yılında Kazakistan’dan Urumçi’ye iş seyahati yaparken bir otel odasında tutuklandım. Ardından Urumçi polis merkezine götürüldüm. Telefondaki tüm kayıtlarıma bakıldı. Türkiye’ye neden gittiğimi ve kimlerle görüştüğümü sordular. Kazakistan vatandaşı olduğumu ve istediğim ile görüşebileceğimi söyledim. Sorguda beni dövdüler ve cevap vermememi, onların dediklerini kabul etmemi istediler. Bana Çince bir kâğıt imzalatmak istediler. Tercüman talep ettim, yine şiddet gösterdiler. Kâğıtta terörist ilan edildiğim yazıyormuş. Ölsem de imzalamayacağımı söyledim. 27 Mayıs 2017 tarihinde Urumçi’deki 3 numaralı kampa götürüldüm. Kazakistan doğumlu olduğum için pasaportumu ve ismimi değiştirdiler. Çin Halk Cumhuriyeti’nde doğmuşum gibi gösterildim” dedi.
“Tecavüze uğradıktan sonra akıl sağlığını kaybeden çok genç kız var”
Kamp şartlarını ve yaşadığı zulümleri anlatan Jelilova, “704 numaralı koğuşa ayağımda beş kilo kelepçe zincir ile yerleştirildim. 14-80 yaş aralığında kadınların bulunduğu koğuş küçüktü ve yatak yoktu. Ağlamaya ve bağırmaya başladım. Koğuştan biri, ağlarsan seni siyah eve alırlar, biz de suçsuzuz dedi. O saatten sonra ağlamadım. Günde nöbetleşe iki saat uyuyabiliyorduk çünkü yatacak yer yoktu. Haftada iki kere gelip bize iğne vuruyorlardı. İğneden sonra uyuşuyor ve her şeye tepkisiz kalıyorduk. Koğuş kapısı demirden ve bize yemek bırakmaları için ufak delikliydi. Koğuşlar kameralıydı ve ses sistemi vardı. Aramızda Uygurca konuştuğumuzda polisler siyah eve götürmekle bizi tehdit ediyordu.15 ay boyunca çeşitli işkenceler gördüm ve işkencelere şahit oldum. Yıkanamadığımız için bitlendik, saçlarımı kazıttım. Yememiz için sadece bir hamur parçası veriyorlardı. 20 kilo verdim. Koğuşlar birbirimizi hatırlamamız ve bulamamız için hep değiştiriliyordu. Tecavüze uğradıktan sonra akıl sağlığını kaybeden çok genç kız var” ifadelerini kullandı.
Çocuklarının uzun uğraşları sonrası kamptan çıkarılan Jelilova, "Çocuklarım Kazakistan’a çok yazı yazmış, ismim değiştirildiği için bulunamadım. Uzun çabalar sonunda Kazakistan vatandaşı olduğum ortaya çıkınca beni bir hastaneye götürdüler; vitaminler ve sağlık kontrolleri yaptırdılar. Sanki hiçbir şey olmamış gibi göstermeye çalıştılar" dedi.
“Kamptaki arkadaşlarıma, herkese bu zulmü duyuracağıma söz verdim”
Çin Halk Cumhuriyeti tarafından hala tehdit ve takip edilen Jelilova, Uygur Türkleri’nin yaşadıklarını duyurmak için elinden geleni yapıyor. Gülbahar Jelilova, “Koğuştaki arkadaşlarım, bizi unutma, sesimizi duyur dediler. Onlara verdiğim sözü yerine getirmeye çalışıyorum. Ölümden korkmuyorum artık. Çin hala peşimde. Kamptan sonra artık Kazakistan’da yaşayamazdım bu yüzden Türkiye’ye geldim. Beni buldular. Evimin önünde hep birileri oluyordu. Ben de Fransa’ya geldim. Burada da tehditler alıyorum ama korkmuyorum. Sesimi duyurmaya devam edeceğim”.