Foto muhabiri Cemal Yurttaş: Deprem bölgesinde kendimi fark ettirmeden çalışmaya gayret ettim
Röportaj: Ravza Nur Şahinkaya
Ülkemizi derinden sarsan 7.7 büyüklüğündeki, başta Kahramanmaraş olmak üzere 11 ilimizi etkileyen büyük depremin yaşandığı ilk günden itibaren deprem bölgesinde yaşananlara tanıklık eden ve işini son derece titizlikle yapan Milliyet gazetesi foto muhabiri Cemal Yurttaş ile tanıklık ettiği olayları ve o anki hissiyatını konuştuk.
Kendinizden bahseder misiniz? Mesleğe nasıl başladınız?
Fotoğrafla yolum 2011 yılında kesişti, tabii ben de herkes gibi amatör bir ruhla başladım, daha sonra nasıl bu işi profesyonelliğe taşırım diye düşünürken fotoğraf bölümü olan meslek liselerini araştırmaya başladım. Fotoğraf bölümü olan meslek liseleri yoktu ama benim evimin yakınında olan Doktor Oktay Duran Matbaa Lisesi vardı ve orada Grafik Tasarım bölümünde fotoğraf dersleri de veriliyordu. Sırf fotoğraf dersleri alabilmek ve fotoğrafçılığı daha iyi öğrenebilmek için Grafik Tasarım bölümünü seçtim. Aynı zamanda dışarıdan seminerlere ve fotoğraf turlarına giderek kendimi geliştirmeye çalıştım. Grafik bölümünü sevdim ve üniversitede de grafik tasarım bölümünden devam ettim. Okulda iki ya da üç dönem fotoğraf dersi aldım. Son zamanlara doğru grafik tasarımla mı devam etsem yoksa fotoğrafçı mı olsam diye düşünürken foto muhabirliği ile tanıştım ve bu işin büyüsüne kapıldım. Bazı toplumsal olaylara gitmeye başladım ve bu işin büyüsü ile birlikte foto muhabiri olmaya karar verdim. 2018 yılında Milliyet gazetesinde altı ay stajyerlik yaptım. Sonrasında Demirören Haber Ajansı’na geçtim. Üç sene Demirören Haber Ajansı’nda görev yaptıktan sonra 1 Nisan 2021 yılında Milliyet gazetesine geçerek dia images foto muhabirliği yapmaya başladım. Şu anda foto muhabiriyim ve aynı zamanda fotoğraf ve video üretiyorum.
Mesleğiniz gereği deprem bölgesine gidip haber yapacak olmanız sizi endişelendirdi mi?
Hayır hiç endişelenmedim hatta üzerimde bir sorumluluk hissettim çünkü çok büyük bir felaket yaşanmıştı ve ne yazık ki oradaki insanlar yardıma fazlasıyla muhtaçtı. Ben de oraya bir an önce giderek elimden geldiğince insanların sesini duyurmaya, çarpıcı ve doğru bir şekilde onların neler yaşadığını dia images aracılığıyla tüm dünyaya göstermeye çalıştım. Ayrıca şöyle bir husus da var, ben ve meslektaşlarım ülkemizde birçok tarihi olaya tanıklık ettik ve etmeye devam edeceğiz. Bu tanıklık ettiğimiz olayları fotoğraf makinesi aracıyla kayıt altına alarak aslında tarihi bir bellek oluşturuyoruz.
Sizde mesleki bir heyecan var.
Bu meslek heyecanla yapılır. İleriki nesiller geçmişe dönüp neler yaşandı deyip bakmak istediğinde aslında bu deprem bölgesinde çekilen fotoğraflara da bakacaklar. O yüzden orada çekilen fotoğraflar çok değerli fotoğraflar. Aslında biraz da bu nedenle kamu yararına iş yaptığım için üzerimde sorumluluk hissettim ve hiç endişe duymadım. Görev aşkıyla oraya gitmek istedim.
Deprem bölgesine ilk vardığınızda gördükleriniz karşısında neler hissettiniz?
Depremden 22 saat sonra Antakya’ya vardım. Gittiğimde gece saatleriydi ve etraf zifiri karanlıktı, tek tük insanlar geçiyordu aynı hayalet bir şehir gibiydi. Bilgisayar oyunlarındaki o yerlerde gibi hissettim. O nedenle ilk gittiğimde pek bir şey anlayamamıştım çünkü etrafta ne oluyor ne bitiyor hiçbir şey fark edilmiyordu. Sabah kalktığımda şehrin yerle bir olduğunu gördüm. Nereye geldiğimi, nasıl bir kaosun ve yıkımın içinde olduğumu o zaman anladım.
Depremde ailesini kaybetmiş insanlara soru sorarken yaklaşımınız nasıl oldu?
Ben daha çok fotoğraf çektiğim için insanlara pek soru sormadım. Bazen video röportaj yaparken sormak durumunda kaldım, onda da iletişim kurmak istemeyen kişiler belli oluyordu, onları rahatsız etmedim. İletişim kurulabilecek gibi gözüken insanların bazılarına soru sordum onlar da kabul etti ve video röportaj yaptım. Fotoğraf konusuna gelince de makinemi daha çok sessiz modda kullanmaya çalıştım çünkü makine sesiyle insanları ürkütmek, rahatsız etmek istemedim. Acılarını yaşasınlar, onlara kendimi fark ettirmeden yapayım istedim. Orada kimseyi rahatsız etmeden ve kendimi fark ettirmeden çalışmaya gayret ettim. Arama kurtarma çalışmaları devam ederken yere çökmem gerektiğinde çöktüm, sessiz olmam gerektiğinde sessiz oldum. Enkaz altında kalanları ve arama kurtarma çalışmalarını yürütenleri tehlikeye atacak hareketler sergilemedim. Yani insan olduğumu unutmadım ve ses sedasız işimi yapmaya çalıştım.
Mesleğiniz gereği size karşı sert tutum sergileyen oldu mu?
Az önce de söylediğim gibi kimseye rahatsızlık vermeden çalışmaya gayret ettiğim için hiçbir vatandaşımızla da bir problem yaşamadım. Bana karşı bir kötü dönüş veya bir kötü davranış görmedim. Hatta herkes dayanışma içindeydi ve vatandaşlarımızın bile görüntü almamıza yardım ettiği durumlar oluyordu. Çünkü böyle bir olayın görülüp duyulmasını istiyorlardı.
Sizi en çok etkileyen bir olayı anlatır mısınız?
Antakya’da şehir merkezinde turluyordum orada yıkıntılarla dolu bir sokağa girdim, sokağın köşesinde cenaze torbası duruyordu ve etrafında da yakınları vardı. Orada fotoğraf çekmeye başladım, sonra bir cenaze daha getirildi oradaki adamın oğlu getiriliyordu ve birden bir kadın feryat etmeye başladı, ‘Oğlum babanla seni böyle mi gönderecektim böyle mi vedalaşacaktık’ diye. O anı aklımdan çıkaramıyorum belki de en çok etkilendiğim anlardan biri o. Zaten onları rahatsız etmemek için kadının çocuğu getirildikten birkaç saniye sonra oradan uzaklaştım, uzaktan birkaç kare fotoğraf çekip ayrıldım. Çünkü daha fazla orada bulunmak istemedim, dayanamadım.
Gördükleriniz karşısında mesleğinizi unuttuğunuz oldu mu?
Mesleği unuttuğunuz anlar oldu mu derken bu soruya şöyle cevap vereyim, yani çok kaotik ve acı dolu bir ortamdasın ve insan bazen beş dakika kenara çekilip kafa dinlemek, içini boşaltmak istiyor, bazı zamanlarda görüp de çekmediğim fotoğraf kareleri de oldu.
Son olarak sizce bir gazeteci deprem bölgesinde ne şekilde hareket etmeli ve öncelikleri neler olmalı?
Deprem bölgesinde gazeteci öncelikle hassasiyetlere karşı duyarlı olmalı, hatta orada çözebileceği bir iş ve yardımcı olabileceği bir konu varsa da fotoğrafı bırakıp önce yardım etmeli. Fotoğraf çekimi yaparken de insanları rahatsız etmeden ve arama kurtarma çalışmalarını engellemeyecek şekilde çalışmalı, teknik olarak kriz anını iyi yönetebilmeli. Çünkü orada internet bulmak zor, elektrik yok, navigasyon yok yani bu işleri yaparken zorlanıyorsunuz, o yüzden hazırlıklı bir şekilde gelinmesi ve bilgisayarları arabada şarj edilen bir cihaza düzenli bir şekilde şarj edilmesi gerekiyor. Çünkü her an her şey olabiliyor. Çalışma saatleri belli değil, her dakika gidecekmiş gibi hazırda bulunmak gerekiyor.