Gazeteci Kemal Öztürk: O çadırlarda bebeklerin, çocukların kaldığını düşünmek bana çok dokundu
18.04.2023 16:43

Gazeteci Kemal Öztürk: O çadırlarda bebeklerin, çocukların kaldığını düşünmek bana çok dokundu


Röportaj: Ayşe Zeynep Kısakürek

Habertürk yazarı Kemal Öztürk, Kahramanmaraş depremleri sonrası bölgeye iki kez giderek gözlemlerde bulundu. Sahada yaşadıklarına ve gördüklerine dair sorularımızı cevaplayan Kemal Öztürk, tecrübelerinin kendisini nasıl etkilediğini de paylaştı.

Öncelikle vaktinizi ayırdığınız için tekrar teşekkürler. Normalde televizyonda siyasi yorumlar yapan bir gazeteci olmanıza rağmen neden deprem bölgesine gitmeye karar verdiniz?

Çünkü ben sahada olmayı seviyorum, bu birincisi. Bence gazeteci ve köşe yazarı sahaya inmek zorundadır. Sahaya inerek; sokakta vatandaşla temas kurmalı, esnafı ziyaret etmeli, vatandaşa ve pazara gitmeli. Olay neredeyse orada olmalı. Biz buna sahada gazetecilik diyoruz. Birinci sebebi bu.  Ben deprem olmadan önce de ekonomik krizlerde sahaya inen, dolaşan bir gazeteciydim. Deprem ise benim özel ilgi duyduğum bir alan çünkü ben Sakarya’da büyüdüm. Sakarya'da biz 1999  depreminde çok şiddetli bir acı yaşadık. Dolayısıyla bütün hatıralarım canlandı ve o depremde neler olup bittiğini görmek için hemen ikinci günü bölgeye gittim.

"BÖLGEYE TEKRAR GİDECEĞİM"

Siz bölgeye iki kez gittiniz. İlki depremden hemen sonra, ikincisiyse depremden 1 ay geçtikten  sonraydı. Her iki gidişinizde bölgedeki farkları kıyaslarsanız neler söyleyebilirsiniz?

Şimdi, depremin birinci haftasında sistemin büyük bir kriz yaşadığını gördüm orada. Arama kurtarma çalışmaları aksadı, barınma sıkıntıları zirvedeydi, gıda sorunları vardı. Birinci haftada akut  dönemini yaşıyorduk yani depremin. O yüzden çok problemliydi ama 1 ay sonra tekrar gittiğimde bazı sorunlarımızı çözdüğümüzü gördüm. Meselâ çok şiddetli tuvalet sorunları vardı, duş sorunu vardı. Bunlar giderilmiş, gıda sorunlarımız giderilmişti. Çok fazla çadır ihtiyaçları vardı. Çadır sorunları  giderilmişti ama bu sefer de konteyner sorunları başlamıştı. Enkaz kaldırma çalışmaları meselâ Malatya'da büyük oranda tamamlanmıştı ama Hatay çok kötüydü. Kahramanmaraş yarı yarıya kaldırılmıştı ancak Adıyaman çok kötü durumdaydı. Bir aya rağmen kendimize geldik diyemezdim ben. Bölgede iş yerleri açılmamış, ekonomik döngü oluşmamış, sosyal hayat kendine gelememiş. Diyemezdim yani, bir ayda kendimize geldiğimizi söyleyemezdim. Yarın bölgeye tekrar gideceğim ve bir kez daha durumu görmüş olacağım.

Peki, gözlemlerinize göre sizce en büyük yıkım nerede yaşandı?

Hatay'da... Bence Hatay'ın gerçek yıkımı tam anlaşılamadı. Siyasi tartışmaların önemli bir parçası oldu maalesef. O yüzden de tam anlaşıldığı kanaatinde  değilim. Hatay birinci sırada, Adıyaman ikinci sırada, Kahramanmaraş üç, Malatya dört diyebilirim.

"CANLI YAYINDA GÖZYAŞLARIMI TUTAMADIM"

Siz tecrübeli bir gazetecisiniz. Ancak yine de deprem bölgesi gerek fiziki ihtiyaçlar gerek psikolojik şartlar açısından çok ağır bir bölgeydi. Sizi orada en çok zorlayan şey ne oldu?

Bir kere kaç yaşında olursanız olun, ne kadar mesleki tecrübeniz olursa olsun. İnsan olarak sahada gördüklerinizden etkilenirsiniz. Eğer bu bir afetse, savaşsa bundan çok etkilenirsiniz. İşin doğrusu ben çadırlarda kalan bebekler gördüm. İlk hafta çok soğuktu. Bundan o kadar çok etkilendim ki, benim küçük bir kızım olduğu için  empati yaptım doğal olarak. O çadırlarda bebeklerin, çocukların kaldığını düşünmek bana çok dokundu. En çok etkilendiğim şeylerden biri bu oldu. Canlı yayında gözyaşlarımı tutamadım. Kemiklerinizin donacağı bir soğuktaki bir çadırda geceleyin  kaldım ben. Bir çocuğun böyle bir soğukta kalması büyük bir trajedi. 

Biz dehşet verici bir yıkım yaşadık. En önemlisiyse çok fazla insanımızı kaybettik. Bu beraberinde ciddi ihmâl eleştirilerini getirdi. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz ve size göre yıkım neden bu kadar büyük oldu?

Şimdi, yıkımın büyük olmasının sebebi ahlâk... Mesleki ahlâk, bu ülkenin bir ahlâk sorunu varmış, biz bunu anladık. Bu ahlâk sorunu da şöyle değil; işte, içki içtiler şöyle oldu da ondan değil. Müteahhit işini yaparken ahlâklı davranmadı, inşaat şefi ahlâklı davranıp işini iyi kontrol etmedi, mühendis projelerini ahlâklı davranarak düzgünce çizmedi. Kalfa, işçi, belediye denetmeni, şehircilik bakanlığı denetmeni... Bizim bir ahlâk sorunumuz var. O yüzden binaları çürük yapmışız, kötü zeminlere yapıp, kaçak kat çıkmışız. Bütün yıkımın sebebi bu. Başka öyle yüzyılın yıkımı, şiddet  çok büyük... Böyle anlamayın. Eğer biz kendimizi buna hazırlasaydık; kendimizi hazırlayıp binalarımızı dürüst yapıp; dürüst çalışsaydık bu kadar yıkım olmazdı.

Biz daha önce 1999 depremini de yaşadık. Üstünden seneler geçti, tekrar böyle bir felaketi yaşadık. Bundan sonra toplum olarak bir şeylerden ders çıkaracağımızı düşünüyor musunuz?

Ben toplumun siyasilerden önde olduğunu gördüm. Bence siyasetçiler toplumun gerisinde kalmış çünkü toplum ders çıkartıp dayanışma içerisine girebiliyor. Bütün bu unsurları ayarlayabiliyor. Ancak siyasetçiler böyle değil. Ben siyasetçilerin ders aldığını  düşünmüyorum. Öyle olsa 1999 depreminden sonra ders alırdık. Başımıza bunlar gelmezdi. Ama bizim sivil toplum örgütleri kurarak toplumca örgütlenmemiz lazım. Bu örgütlenmeyi güçlendirirsek eğer siyaseti de zorlayabiliriz. Depreme hazırlık yapma konusunda zorlayabiliriz.

"SİYASETTEN ÇOK SOĞUDUM"

Son olarak, sahada şahit olduklarınız sizi hem bir gazeteci olarak hem de bir insan olarak nasıl değiştirdi?

Siyasetten çok soğudum, bende en önemli değişim bu. Yaptıkları bana çok üzücü geldi ve bu afet bile onları düzeltmiyorsa, birleştirmiyorsa hiçbir şey birleştirmez diye bir karar aldım. Bu yüzden çok soğudum, uzaklaştım siyasetten. Bir buçuk dakika içerisinde iş yerini, iki evini, bir arabasını ve sahip olduğu tüm eşyaları kaybeden insanlar gördüm orada. Bu şu demek yani; hayat bu kadar sürprizlerle dolu ve  bir bak sen ne için üzülüyorsun, ne için kaygılanıyorsun? Bu kadar mal biriktirip, biriktirip sonra bir dakika içerisinde kaybedebileceğin bir dünyada yaşıyorsun aslında. O yüzden mala çok düşkün olma. Deprem beni derinden etkiledi. Depremden sonra kırk gün yas tuttum; yüzük takmadım, renkli kıyafetler giymedim, eğlenmedim ve müzik dinlemedim. Olayı anlamaya yani depremzedelerle empati kurmaya çalıştım. Çok büyük bir şeyi yaşıyoruz biz halen de etkileri geçmiş değil. İnşallah travması çok üzerimizde kalmaz.