Prof. Dr. Nevzat Tarhan TGRT Haber'de Koronafobi araştırmasını değerlendirdi
Haber Üsküdar – İzel Çelik
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, TGRT Haber’de Gülden Kalecik Demirtaş’ın canlı yayın konuğu oldu. Prof. Tarhan yayında Üsküdar Üniversitesi tarafından 6 bin 318 kişinin katılımıyla gerçekleştirilen Koronafobi konulu araştırmanın sonuçlarını değerlendirdi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, TGRT Haber’de Gülden Kalecik Demirtaş’ın canlı yayın konuğu oldu ve Koronavirüs salgınının psikolojik etkilerine ilişkin açıklamalarda bulundu. Tarhan yayında, 81 ilde 6 bin 318 kişinin katıldığı araştırma bulugularıyla oluşturulan Koronafobi Haritası hakkında değerlendirmeler yaptı.
“Sosyal mesafe kuralını bozmadan devam etmeliyiz"
Gülden Kalecik Demirtaş’ın “Salgın sürecini psikolojik olarak nasıl atlatıyoruz?” sorusuyla açıklamalarına başlayan Prof.Dr. Nevzat Tarhan, “Süreç için tünelin ucu göründü diyebiliriz. Bu çerçevede belirsizlikler azaldı ve bir rahatlık, güven duygusu oluşmaya başladı. Şu anda hiç kimse sosyal mesafe kuralının gereksiz olduğunu iddia edemez. Bu gerekli kuralı bozmadan devam etmeliyiz. Bu süreçte toplumda oluşan korku, kaygı gibi duygular normalin üstünde. İyiye doğru bir gidiş söz konusu fakat temkinli iyimserlikle hareket etmeliyiz. Türkiye’de kriz şu an kontrol altına alınmış durumda. İnsanlar da bunun farkına varırsa, kaygıları azalacaktır” dedi.
“İnfaz Düzenleme Yasası, Koronavirüs salgını kadar insanları kaygılandırmış”
Üsküdar Üniversitesi’nin 7 bölgeden 6 bin 318 kişinin katılımıyla gerçekleştirdiği "Koronafobi Haritası” başlıklı araştırma hakkında bilgiler veren Tarhan, sağlık çalışanları ile ilgili beklemedikleri sonuçlar aldıklarını şöyle ifade etti: “Koronafobi Haritası, sadece Koronavirüs ile ilgili yapılan bir çalışma değil. Bu harita, aynı zamanda bir duygu haritası ve bu duyguların nedenleri konusunda yapılan araştırmaların bir bütünü. Araştırmada, 6 bin 318 kişilik bir örneklem var. Bu büyüklükte bir araştırma, dünya üzerinde Koronavirüs ile ilgili yayınlanmış en büyük araştırmadır. Bu çalışmanın temsil özelliği yüksek ve bütün Anadolu’da karşılığı var. Katılımcıların yüzde 71’i kadın ve yaş ortalamaları 34, yüzde 29’u ise erkek. Biz bu çalışmada katılımcılara, süreç algısı üzerine de sorular sorduk. Örneğin, “Sizce, süreç nasıl yönetiliyor?”, “Kamu otoritesini nasıl buluyorsunuz?”, “Bilim kurulu üyelerinin ve sağlık personellerinin çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?” gibi sorular yönelttik. Verilen cevaplar sonucunda sağlık çalışanları ile ilgili bizi heyecanlandıran ve beklemediğimiz sonuçlar elde ettik. Meselâ beklemediğimiz bir sonuç olarak; biz bu araştırmayı 17-25 Nisan arasında yaptık ve olumlu gelişmeler tam olarak ortaya çıkmamıştı. Orada şunu gördük ki Ceza İnfaz Yasası değişikliği, Koronavirüs salgını kadar insanları kaygılandırmış. O dönemde yasa, mecliste konuşuluyor, geçiyor ancak toplumda yeteri kadar tartışılmadığı için insanlar bu durumu içselleştiremiyorlar. Bu durum da kaygıyı arttırıyor. Adalet Bakanı bu raporu incelemeli ve ceza adaleti ile ilgili düzenleme yapmalı. Toplumun bu yöndeki kaygısı giderilmelidir.”
"Bölgelere göre korku değişkenlik gösteriyor"
Araştırmanın bölge haritasına bakıldığında en çok Doğu Anadolu ve Ege Bölgesi’nde; en az ise Karadeniz Bölgesi'nde korku ve kaygının yaşandığı ortaya konulmuştu. Gülden Kalecik Demirtaş’ın “Bu korku ve kaygı hangi etkenlere bağlanabilir veya bağlanabilecek herhangi bir etken var mıdır?” sorusu üzerine Prof. Dr. Nevzat Tarhan şu yanıtı verdi: ”Oranlar arasında büyük bir makas yok. Bu durum, bölgenin kültürel yapısıyla ilgili. Meselâ Karadeniz Bölgesi risk almayı seven bir bölgedir. Bu yüzden Karadeniz Bölgesi’nde ‘Korkmuyorum’ diyen kişi sayısı yüksek. Korku duygusu az olduğu için hastalık riski de azalmaya başlıyor. Bu, Karadeniz Bölgesi’nde beklenen bir durumdu. Doğu Anadolu ve Ege Bölgesi’ne baktığımızda ise bu bölgeler kaybedecek şeylerinin çok olmasından dolayı korku yaşamakta. Burada kaybedecek şeylerinin ne olduğuna bakmak gerekir. Bu da ikinci bir araştırmanın sonucunda öğrenilebilir. Ege Bölgesi’ndeki insanlar bu konuda Batı kültürünün etkisinde daha fazla kalmış ve Batı kaygılarını satın almış. Bu yüzden korku ve kaygının Ege Bölgesi’nde fazla olması beklenilen bir durumdu. Fakat Doğu Anadolu Bölgesi’nde bu kadar yüksek oranlar beklemiyorduk. Bunun sebebini de ayrıca analiz etmemiz gerekir.”
“Sağlık çalışanları Koronavirüsten değil, şiddetten korkmaktadır”
Araştırmaya katılan sağlık çalışanları arasında ‘sürecin belirsizliğini kaygılı bulanların oranı’ yüzde 50, ‘infaz düzenleme değişikliğini kaygılı bulanların oranı’ yüzde49, ‘ölümü halinde aile bireylerinin gelecekleri konusunda kaygılanma oranı’ ise yüzde 43 çıkmıştı. Sağlık çalışanlarının korku oranlarına ilişkin olarak Tarhan, “Sağlık çalışanlarında ortalama olarak yüzde 60-70 oranında bir korku var. Araştırma sonucunda, sağlık çalışanlarının Koronavirüsten değil, şiddetten korktukları ortaya çıkmıştır. Bu sonuç sağlık çalışanlarının ruh sağlığı açısından ciddi bir durumdur. Sağlık çalışanlarında oluşan şiddet korkusunu karar vericiler, sağlık politikalarını düzenleyenler göz önünde bulundurmalıdır. Kendini güvende hissetmeyen bir sağlık çalışanı, muayeneye gelen bir hastayla da güvenli ilişki kuramaz. Sağlık çalışanları üzerinde ‘Şiddet korkusu neden var?’ ve ‘Bu şiddet korkusu nasıl giderilir?’ soruları üzerinden çalışmalar yapılmalıdır. Sağlık çalışanlarının ihtiyaçları, beklentileri anlaşılmalı ve onların endişelerini, soru işaretlerini giderecek çözümler üretilmelidir” dedi.
“Her krizin bir tehlike boyutu, bir de fırsat boyutu vardır”
Araştırmada, “elimdekilerin değerini anladım”, “yaşamda önem verdiğim şeylerin sırası değişti”, “manevi duygularım arttı” diyenlerin oranı yüksek çıkmıştı. Prof.Dr. Tarhan, bu olumlu sonuçları şu şekilde değerlendirdi: “Biz araştırmada aynı zamanda psikolojik analiz yaptık. Korkuları, kaygıları analiz ettik. Her krizin bir tehlike boyutu, bir de fırsat boyutu vardır. Biz toplum olarak tehlikeye mi yoksa fırsata mı odaklıyız bunu öğrenmek istedik. Toplum, enfeksiyon hastalıkları uzmanlarını, epidemiyoloji uzmanlarını dinledikçe tehlikeye odaklanmaya başlıyor ve kaygı duygusu ortaya çıkıyor. Kişi, bilimin önerdiği kuralları uygulayıp bunu takıntı halinde yaşarsa önüne çıkan fırsatları kaçırmaya başlar. Birey, fırsatı kaçırmamak için psikolojik olgunlukla hareket etmeli ve oluşan travmayı, geliştiren travma haline çevirmelidir.”