Dr. Zehra Acar: Ataerkil toplumlarda evlilik, çocuk sahibi olmakla eşdeğer görülüyor
12.11.2025 21:34

Dr. Zehra Acar: Ataerkil toplumlarda evlilik, çocuk sahibi olmakla eşdeğer görülüyor


Röportaj: Fatma Kaya

Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nden biri olan “Sağlık ve Kaliteli Yaşam” etiketi kapsamında Sağlık Bilimleri Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Zehra Acar ile bir röportaj gerçekleştirdik. Zehra Acar’a, infertilite tanısı alan bireylerin Türkiye’de karşılaştıkları sorunları sorduk.

Çalışmalarınıza göre, Türkiye’de infertilite tanısı alan kadınların karşılaştığı en yaygın kültürel baskı ve damgalanma biçimleri nelerdir?

Öncelikle infertiliteyi kısaca tanımlamak isterim. İnfertilite, düzenli cinsel ilişkiye rağmen bir yıl içerisinde gebeliğin oluşmaması durumudur. Toplumumuzda bu kelime, verimsiz anlamına gelen “Kısırlık” olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kelime, aslında bakış açısını çok net olarak ifade ediyor. Ülkemiz gibi birçok ataerkil toplumda evlilik, çocuk sahibi olmakla eş değer olarak görülmektedir. Evlilik süresi ilerledikçe, toplum tarafından özellikle kadına yönelik çocuk sahibi olun,” “Çocuğunuz olmuyor mu?” “Sende mi eşinde mi problem var?” şeklinde çiftlerin kişisel sınırlarını ihlâl eden söylemler ve toplumsal baskılar ortaya çıkıyor. Burada bahsettiğimiz gibi, konunun öznesi genellikle kadınlar oluyor. Yıllar boyunca çocuk sahibi olmaması nedeniyle kadınlar suçlanmış, fiziksel ve duygusal şiddete maruz kalmıştır. Erkeklerin doğurganlığı sıklıkla sorgulanmamış; infertilite durumunda çoğunlukla boşanarak veya resmî olmadan tekrar evlenme yoluna yönlendirilmişlerdir. Bu toplumsal damgalanmanın yanı sıra, kadınlarda içsel damgalanma sıklıkla yaşanmaktadır. Kadın, kendisinin yetersiz olduğunu, Yaratıcı tarafından cezalandırılmış olduğunu düşünmektedir. Bu durum da stres, anksiyete, depresyon ve beden imajında bozulma gibi birçok sorunu beraberinde getirmektedir.

İnfertil kadınlarda en sık görülen psikolojik tepkiler nelerdir?

İnfertil kadınlarda en sık görülen tepki, öncelikli olarak stres ve anksiyetedir. Toplumsal baskılarla beraber, her adet döneminde kanamanın görülmesiyle büyük bir yıkım yaşanmaktadır. Kadının fertil olduğu dönemlerde cinsel ilişkiye odaklanması, cinselliğin bir haz yerine görev olarak yapılması, eş ilişkilerinin gerilmesi stresi beslemektedir. Stres infertiliteye neden olurken, infertilite de stres yaratmaktadır. Bir kısır döngü hâlinde karşımıza çıkmaktadır. Sorun çözülmedikçe süreç, ne yazık ki depresyona sürüklenmektedir. Kadınlarda görülen sorunlardan biri de umutsuzluk ve yalnızlıktır. Kadın, sürecin başında çocuk sahibi olmaya ilişkin inancını korurken, zamanla bu inancını kaybederek umutsuzluk yaşamaktadır. Aile bireyleri, arkadaşları ve çevreden gelen söylemlerden kaçınmak için daha az sosyalleşmektedir. Duygusal zorluk yaşamamak adına gebelerle veya çocuk sahibi olan kişilerle aynı ortamda olmaktan kaçınmaktadır. Bu durum zamanla kadını büyük bir yalnızlığa itmektedir.

 İnfertil çiftlerin bu süreçte tedavi arama davranışları nelerdir?

İnfertilite küresel bir sağlık sorunudur; dünyada yaklaşık 48 milyon infertil çift bulunmaktadır. Evlilik yaşının artması, ilk doğum yaşının artması, çevresel toksik maruziyetlerin artması ve sağlıksız yaşam davranışlarının artması infertilite prevalansının (yaygınlığının) giderek artmasına neden olmaktadır. Toplumumuzda özellikle kırsal bölgede yaşayan çiftler, tıbbi tedaviden önce infertilite sorununu çevreden saklayarak geleneksel yöntemlerle çözüm arama davranışına girmektedirler. Bu kapsamda, farklı bitkisel ürünlerin ve macunların tüketilmesi, kadın genital organına farklı materyallerin yerleştirilmesi, Yasin okutma, hocaya gitme gibi dinî ritüellerin yapılması sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. İçeriği net olarak bilinmeyen birçok besinin tüketilmesi neticesinde bazı olumsuz sağlık sonuçları ortaya çıkmaktadır. Çiftler bu sorunlar sonucunda sağlık kuruluşuna başvurmaktadırlar. Devlet kurumlarının tedavi sürecinde rapor alma süreçleri ve özel kuruluşların gebelik başarısına ilişkin reklamları, çiftleri büyük bir maddi külfetin altına sokmaktadır. Çiftler bu süreçte maddi ve manevi zorluk yaşamaktadırlar.

Bir sağlık profesyonelinin gözünden infertilite çiftlerin bakımında önemli noktalar nelerdir?

İnfertilite kliniklerine bakıldığında, genellikle süreçlerin tıbbi tedavi ve bakım yönünün ağırlıklı olduğunu görüyoruz. İnfertilite insanı çok yönlü etkileyen bir olgudur. O nedenle, çiftin bütüncül olarak değerlendirilmesi çok önemlidir. Çiftin ilk başvurusunda öyküsünü geniş bir şekilde ele almak, infertilitenin nedenlerine götüren ve çiftin bakım ihtiyaçları hakkında fikir veren bir yol sunacaktır. Multidisipliner bir yaklaşım içerisinde; doktorundan hemşiresine, psikoloğundan cinsel terapistine bir ekip anlayışı ile hizmet verilmelidir.

Toplumsal düzeyde infertiliteye ilişkin baskı ve damgalanmayı engellemede nasıl bir yol izlenebilir?

Sorunun çözümü için öncelikle farkındalığın geliştirilmesi gerekmektedir. Günümüzde, henüz bir yılını doldurmadan infertilite sorunu yaşadığını düşünen birçok kişi kliniklere başvurmaktadır. Bu nedenle, infertilite kavramının doğru şekilde anlaşılması ve açıklanması önemlidir. Ayrıca, çiftlerin özel alanlarını ihlâl eden sorgulamaların önlenmesine yönelik toplumsal bir farkındalık geliştirilmelidir. İnfertilite sorununun kadından, erkekten, her iki bireyden ya da açıklanamayan nedenlerden kaynaklanabileceği konusunda bilgilendirme yapılmalıdır. Tedavi yöntemleri hakkında da doğru ve ulaşılabilir bilgiler sunulmalıdır. Kamuoyunda farkındalık oluşturmak amacıyla konuya ilişkin kamu spotları hazırlanabilir.