26. oturumda dijitalleşme ve kültür endüstrisi irdelendi
27.10.2020 11:53

26. oturumda dijitalleşme ve kültür endüstrisi irdelendi


Haber Üsküdar - Rüveyda Mina MERAL, Nurettin ÖZMEN, Mert OBAYONAY

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından düzenlenen 7. Uluslararası İletişim Günleri / Dijital Çağda İletişim Eğitimi Sempozyumunun 26. oturumunda dijitalleşme ve kültür endüstrisi konulu bildiriler sunuldu. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi'nden Doç. Dr. Aytül Tamer'in yönettiği oturumda Yaşar Onur Tatlıcıoğlu, Dr. Öğr. Üyesi Deniz Yüceer Berker, Dr. Öğr. Üyesi Dilan Çiftçi, Dr. Öğr. Üyesi Suzan Orhan, Dr. Öğr. Üyesi Hasan Topaçoğlu ve Cemal Sercan Dal ve Doç. Dr. Aytül Tamer Torun bildirilerini sundu.

Yaşar Onur Tatlıcıoğlu: "Kültürlerarası iletişim, farklı kurumların birbirleriyle olan iletişiminin etkili bir şekilde devamlılığını sağlıyor"

Ege Üniversitesi'nden Yaşar Onur Tatlıcıoğlu, "Dijital Çağda Kültürlerarası Yönetim: Barcelona Futbol Kulübü Üzerinden Bir Değerlendirme" başlıklı sunumda önce kültürlerarası iletişim kavramını tanımladı: "Kültürlerarası iletişim, bir yapının içerisindeki farklı kültürler ve değerlerden oluşan öznelerin aidiyet duygusunu pekiştirmeye yönelik çalışma yöntemini kapsıyor, aynı zamanda farklı kurumların birbirleriyle olan iletişiminin etkili bir şekilde devamlılığını sağlayabilmesine yönelik faliyetlerden oluşuyor." Ardından spor iletişimi hakkında bilgi veren Tatlıcıoğlu şunları söyledi: "Spor iletişimi kısaca spor alanındaki insanların sportif bağlamdaki sembolleri ile harmanlanan, bu bağlamda gerçekleşen iletişim sürecidir. Günümüze geldiğimizde spor iletişimi neredeyse sosyal medyaya kaymış durumda. Sosyal medya bir yandan bir dayanışma yeri olmasına karşın aynı zamanda da kriz ortamı da yaratmaktadır. Örneklem olarak Barcelona’ya bakacak olursak, Barcelona’da 11 farklı ülkeden sporcu ve kulüp çalışanı bulunmakta. Barcelona twitter hesabında farklı dillere ve farklı dini bayramlara özgü paylaşımlar yapılıyor. Mesela 2016’da Arda Turan oynuyorken kulüp hesabından Türkçe bir bayram mesajı yayınlanmıştı, fakat sonrasında  Arda takımdan ayrıldıktan sonra internet sitesinden Türkçe olan kısmı kaldırdılar  Aynı zamanda diğer ekli olan dillerdeki ülkelerin dini ve milli bayramlarını da sosyal medya platformlarında kutluyorlar. Özellikle spor ekonomisi anlamında da çalışmaları mevcut." Tatlıcıoğlu, Türkiye’deki spor kulüplerinin de benzer bir iletişim stratejisi izlemeleri gerektiğini ifade ederek konuşmasını bitirdi.

Dr. Öğr. Üyesi Deniz Yüceer Berker: "Neoliberal politikalar çocuk dergilerine de yansıyor"

İstanbul Ayvansaray Üniversitesi'nden Dr. Öğr. Üyesi Deniz Yüceer Berker, "Neoliberal Politikaların Çocuk Dergileri Aracılığıyla Yeniden Üretimi" başlıklı çalışmasını sundu. Çocuk dergilerinin çocukların boş zaman dilimlerine talip olduğunu belirten Yüceer Berker, 1980-2012 yılları arasında Türkiye’yi  etkileyen neoliberal politikalarla birlikte öne çıkan ideolojilerin çocuk dergilerine nasıl yansıdığını inceleyen bir çalışma yaptığını söyledi. Deniz Yüceer Berker konuşmasını şöyle sürdürdü: "Çocukluk  aslında ekonomik, siyasi ve sosyal bir kategori, o yüzden de Türkiye’nin geçirdiği değişimlere paralel olarak 1980 ve 2012 yılları arasında bütünlüklü bir analiz yapabilmek için eleştirel söylem analizi yönteminin daha uygun olacağını düşündüm. 1980’den başlayıp 2012 yılına gelmemin sebebi 1980 yılı Türkiye’nin sosyal ve ekonomik açıdan değişimler yaşadığı dönem. 2012’ye kadar olan kısmı da mevcut iktidarın ilk 10 yılını dahil edebilmek için seçtim." Beş adet belirleyici parametrenin ortaya çıktığını ifade eden Yüceer Berker, bunları militarist ve milliyetçi olması arzulanan Türk çocuğu, dinsel söylemlerle  arzulanan Türk çocuğunun inşaası, hayırseverlik ve şükretme duygusunun sunumu, tasarruf yapan çocuğun tüketici çocuğa evrilmesi ve son olarak başarılı çocuk olgusur şeklinde açıkladı. Çalışmada Kumbara, Başak Çocuk, Milliyet Kardeş, Türkiye Çocuk, Can Kardeş, TRT Çocuk, Öncü, National Kids çocuk dergilerini inceeldiğini söyledi. Deniz Yüceer Berker, "Yaratılmak istenen ideal Türk çocuğunun başlıca özelliği yetersiz, güçsüz, bakıma muhtaç ve kesinlikle itaatkar olmasının arzulanmasıdır denebilir. Bununla ilgili fazlasıyla örnek bulabiliyoruz çocuk dergilerinde" dedi.

Dr. Öğr. Üyesi Dilan Çiftçi: "Sosyal platformlarda yasımızı ifade edebiliyoruz"                                 

Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi'nden  Dr. Öğr. Üyesi Dilan Çiftçi, "Dijital İletişim çağında Dijital Hatırlama ve Dijital Anıtlar Üzerine Bir Değerlendirme" başlıklı sunumunda şunları söyledi: "Kıbrıs’ta uzun bir unutma ve hatırlama serüveni var. 40 seneyi aşkın süren bir suskunluk oldu. Bunu bastırılmış amnezi olarak ifade etmek çok doğru olur. 1958'den 1974 yılına kadar kaybolan insanlar için Kayıp Şahıslar Komitesi kuruldu. Tanıkların susmuşluğu ve sonradan konuşmaları üzerine belleğin önemi ortaya çıkıyor. Hafıza patlaması çok bilindik bir şey. Hafıza çalışmaları multidisipliner iletişimde sıklıkla kullanılıyor. Daha çok belgesel sinemada kullanılıyor." Konuşmasında dijitalleşmenin hatırlama üzerindeki etkilerine de değinen Çiftçi, dijitalleşmeyle beraber mekanın farklılaştığını söyledi. Dilan Çiftçi konuşmasını şöyle sürdürdü: "Dijital anıtlar o noktada farklı bir konu farklı bir alan olarak karşımıza çıkar. Geleneksel anıtlar daha kurumsal, devletlere bağlı olarak yapılan, uzun süreli, dönüştürülemeyen yapılarken, dijital anıtlar kitlelerin oluşturduğu anıtlardır. Dijital yas, çevrim içi yas, sosyal platformlarda yasımızı ifade edebiliyoruz. Bu durum dijitalleşmeyle ortaya çıkıyor ve böylelikle anıtın anlamı da farklılaşıyor. Yas, anma, anımsamalar kişisel boyuta dönüşüyor diyebiliriz.

Dr. Öğr. Üyesi Suzan Orhan: "Bauhaus Okulu fotoğrafta manipulasyonu reddediyor"

Sakarya Üniversitesi'nden Dr. Öğr. Üyesi Suzan Orhan, "Bauhaus Okulu'ndan Dijital Fotoğrafa Miras" başlıklı sunumunda önce Bauhaus OKulu'ndan söz etti. "Okul 1919’da Almanya’ da kuruluyor. Sanayi ile sanatın, sanatçı ile endüstrinin birleştirilmesi, tasarım ve estetiğin olması bunların da işlevsel ve kullanılabilir halde biraz da bilimsel görüşle tasarlanmış eserler olması düşünülüyor. 1920’de Moskova’da da Vkhutemas tasarım okulu kuruluyor. Bauhaus eğitimine çok yakın eğitim veriliyor. Eğitmenlerle sanatçılar iletişim halindeler. Fotoğrafçı Alexander Rodchenko fotoğraf uygulamalarında önemli bir isim. Almanya ayağında da Laszlo Moholy Nagy fotoğraf kullanıyorlar. Yeni fotoğraf yaklaşımı söz konusu. Yeni görüş teknik ve optik gelişmelerin sonucu olan bir gözle bakış çeşidinin yaygınlaşması olarak tanımlıyor. İnsan gözünün sinemada da tanımladığı gibi optik göz daha derine bakabilen daha hızlı bakabilen ve aynı zamanda da daha yavaş bakabilen insan gözünün göremediği şeyleri görebilen göz olarak tanımlıyor. Bauhaus okulunda üç temel fotoğraf eğilimi görüyoruz. Birincisi yeni görüş, ikincisi  yeni nesnellik, üçüncüsü ise doğrudan fotoğrafçılık, gerçekçi ve manipülasyonu reddeden bir fotoğraf eğilimidir. "

Dr. Öğr. Üyesi Hasan Topaçoğlu: "Bellek çalışmalarına yeterince önem verilmiyor"

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Dr. Öğr. Üyesi Hasan Topaçoğlu, "Japonya'da Kolektif Bellek Çalışmalarının Karateristik Özellikleri" başlıklı sunumunda, Japonya'da yaptığı çalışmayı aktardı. Topaçoğlu şunları söyledi: "Bellek çalışmaları dediğimiz kavramın bireysel ya da toplumsal olarak hatırlatma süreçlerini inceleyen bir alan olduğunu görüyoruz. Bu alan 1980-1990 yıllarından itibaren popülerleşmiştir. Genel anlamda sosyal medya ve sempozyumlara baktığımızda bellek çalışmalarının çok az olduğunu görürüz." Hasan Topaçoğlu konuşmasını şöyle sürdürdü: "Ülkelerin geçmişleri ve geçmişteki tecrübeleri belli eğilimlere göre şekil alarak bellek hafızalarını oluşturur. Bizler de bu türden çalışmaların Türkiye’de azınlıklar üzerine yapıldığını görüyoruz. Bunlar savaş ve çatışmalarla bağlantılı çalışmalardır. Türkiye’nin Japonya’dan farklı olarak medya etkinliklerine verdiği önem daha fazladır. Medya etkinliği dediğimizde aklımıza olimpiyatlar, expo etkinlikleri, kutlamalar, anma törenleri aklımıza gelir. Medya etkinlikleriyle ilgili şöyle bir kesişme noktası var, belli olaylara yönelik bizlerin ne tür hafızaya sahip olduğumuz ortaya çıkıyor. Örnek vermek gerekirse, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nı bizlerin nasıl kutladığımıza bakarsak, aslında öncesinden de bilgi edinmiş oluruz. Japonların 2. Dünya Savaşı'yla ilgili bir noktada takıldığını görürüz. Japonya’da 'savaş sonrası' denildiğinde direkt olarak 2. Dünya Savaşı anlaşılır. Bu olay günümüze tabii ki de öyküleşerek gelmiştir. Japonya’da bellek hafızasını anlamak istiyorsak 'savaş sonrası' teriminin altında yatan sebeplere bakmamız yeterlidir."

Doç. Dr. Aytül Tamer Torun: "Tüketimin en geniş yelpazesinde aile yer alır"

Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim üyesi Doç. Dr. Aytül Tamer Torun, Ece Nur Sürücü ve hande Çebi Kargılı ile birlikte hazırladıkları "Kutsal Ailenin Endüstrileşmesi" başlıklı bildiriyi sundu. Aytül Tamer Torun, anneliğin kutsallaştırıldığını ifade ederek şunları söyledi: "Aile her toplumda önemlidir. İdeoloji farketmeksizin bir aile kavramı vardır. İdeal anne çok fazla kurgulanırken ideal baba kurgusu azdır, burada ataerkil bir düşünce yapısı vardır. Tüketimin en geniş yelpazesinde aile yer alır. Bu çalışmanın temel amacı, sosyal medyada bizlere sunulan aileler, ünlü olmayan daha öncesinde tanınmayan ailelerin tüketim toplumu kavramı üzerinden incelenmesidir. Kendilerini sosyal medyada fenomen olarak tanımlayan insanların kutsallaştırılmış aile yapısını nasıl sunduklarına, neler tanıttıklarına baktığımızda aradaki değişimi anlayacağız. Emile Durkheim aile yapısına 'uyumlu sosyal sistem' der. Buradaki uyumluluk normal olarak kabul edilen bir uyumluluktur. Aile çıkarlarının bir dayanışmasıdır aynı zamanda der. Temel noktası ataerkil bir toplum olmasıdır. Çocuk bu fenomen ailelerde en sevilendir, çünkü medyada eşlerden çok çocuklarının üzerinden tanıtım yapıldığını görürüz. Bunun altında, çocuğun ailenin en zayıf noktası olması yatar. Aile iktidarların çıkarlarına hizmet eder. Biz sosyal medyada mükemmel aile tablosunu görüyoruz aslında, bu bir illüzyondur, ne mükemmel aile ne de mükemmel anne vardır. Bu illüzyonlar bizim mükemmele inanmamızı sağlamaktadır."