Doç.Dr. Bilge Narin: 2030 yılına geldiğimizde haberlerin yüzde 90’ı algoritmalar tarafından yazılacak
Haber Üsküdar – İzel Çelik
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve Gazetecilik Bölümü tarafından düzenlenen online söyleşide dijital medyada gazetecilik konusu ele alındı. Moderatörlüğünü Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın yaptığı söyleşide, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Doç.Dr. Bilge Narin, dijital medyada haber üretimi ve tüketimi üzerine değerlendirmelerde bulundu.
"Hangi haberin hangi kişiye düşeceğine algoritmalar karar veriyor”
Söyleşiye Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın “Dijital medya nedir ve dijital medyada gazetecilik deyince tam olarak ne anlamalıyız?” sorusunu yanıtlayarak başlayan Doç. Dr. Bilge Narin, “Biz iletişim araştırması yaparken, üretim aşamasına, medya metnine ve izleyicilerin medya metnini nasıl alımladığına, nasıl okuduğuna bakarız. Dijital medya dediğimiz ortam bu üç aşamayı da dönüştürdü. Haberin üretim ve dağıtım süreçlerini değiştirdi. Haber metinlerinde artık eski formatlar yok. Metinlerde veri görselleştirmelerinin de kullanılmasıyla bambaşka anlatı tipleri oluşmaya başladı. Kişiselleştirilmiş haberler görüyoruz. Yani bugün benim gördüğüm bir haberle, başka birinin gördüğü haber aynı değil, çünkü algoritmalar bizim geçmiş arama davranışlarımıza, neyi beğendiğimize bakarak bize hangi haberi ulaştıracağına karar veriyor. Örneğin, Facebook’ta ben Hürriyet gazetesini takip ediyorsam, siz de takip ediyorsanız ikimizin de gördüğü içerik aynı olmaz. Çünkü algoritma benim geçmiş arama davranışlarıma, bir partiye olan yakınlığıma bakarak bana başka haberler gösteriyor. Gazete günde 1000 haber giriyorsa, bunlardan hangi 10 tanesinin benim akışıma düşeceğine algoritmalar karar veriyor” ifadelerini kullandı.
“Yeni medyada üç temel kavram vardır: multimedya, etkileşimlilik ve hipermetinsellik"
Prof.Dr. Süleyman İrvan’ın, “Dijital medyada hem üretimde hem içerikte hem de tüketimde farklılaşmalar ortaya çıktı. Üretim ile başlayacak olursak, üretimde birçok şey değişti. Robot gazeteciliği, hipermetinsellik gibi kavramlar ortaya çıktı. Hipermetinsellik konusunu biraz açar mısın?” sorusu üzerine Doç.Dr. Bilge Narin şu yanıtı verdi: “Yeni medya kavramı hakkında birçok kaynakta, birçok özellikten bahsediliyor ancak üç temel özellik bütün kaynaklarda vurgulanıyor. Bunlar multimedya, etkileşimlilik ve hipermetinselliktir. Multimedya, resim, video ve yazının bir arada kullanılmasıdır. Multimedya dediğimiz şey eskiden; gazetede, sabit görüntü ve yazının kullanılması; radyoda, ses ögesinin kullanılması; televizyonda da görsel ögenin ve belki çok az da alt yazının kullanılmasıydı. Ama şu an multimedya dediğimiz ortamda hepsini yapabiliyoruz, haberleri sesli, görüntülü, yazılı halde aktarabiliyoruz. Etkileşim kavramı ise, kullanıcıların habere gösterdikleri reaksiyondur. Eskiden bu çok sınırlıydı. Örneğin, akşam yayımlanacak olan bir haber bültenine bir eleştiri yapmak istediğinizde faks çekmeniz gerekiyordu. Haber bültenlerini hazırlayanlara seyircilerden fakslar geliyordu ve onlar da içlerinden on tanesini seçip okuyordu. Ama şu an herhangi bir sabah programına Twitter üzerinden hashtag açarak binlerce kullanıcının sizinle etkileşim kurmasını ve haberlere yorum yapmalarını sağlayabiliyorsunuz. Üçüncü kavram olan ve benim de doktora tezimin konusu olan hipermetin kavramını da açıklayacak olursak, bir kitap düşünün, bu kitabın başlangıcı, sonu belli ve bir okuma yönü vardır. Biz buna lineer (doğrusal) okuma diyoruz, soldan sağa doğru giden, başı sonu belli olan bir okuma yapıyoruz. Ama hipermetin kavramı, içerisinde linklerin bulunduğu bambaşka bir boyut getirdi. Dijital ortamda siz bir haber okuyorsunuz ve orada size deniyor ki, ‘daha önce burada, bununla ilgili şöyle bir haber vardı’, buna ister tıklarsınız ister tıklamazsınız ama tıkladığınız anda okuma yönünüz lineer okumadan none-lineer okumaya geçiyor, yani başka bir habere yönlendiriyor sizi. Bu durum okuma pratiğini öyle bir hale getirdi ki, siz Trump ile ilgili bir haber okurken, kendinizi Rihanna’nın son çıkan şarkısıyla ilgili bir haberde görmeye başlıyorsunuz. Hipermetinle birlikte matbaanın bulunmasından beri başlangıcı ve sonu belli olan okuma yönü değişti. Konuyla ilgili benim sevdiğim ve tezimde de kullandığım bir söz var. Arthur Kroker diyor ki: “Her teknoloji hem özgürleşim hem de tahakküm karşı ihtimallerini bünyesinde taşır.” Burada Arthur Kroker’ın kastettiği şey, teknolojiye bakarken tamamen siberütopik olup, ‘bu teknoloji ne güzel şey! Onun sayesinde daha muhteşem bir ortama sahip olduk’ da demeyeceğiz ama teknolojiye bakarken ‘hayatımız kaydı, robot gazetecilerin gelmesiyle gazeteciler ölecek mi?’ gibi çok karamsar bir tablo da çizmeyeceğiz. İkisini de dengeli bir şekilde incelememiz gerektiğini söylüyor. Ben de tezimde bunu yapmaya çalıştım. Hipermetinin, yani okuma yönünün değişmesinin, okur açısından ve gazetecilerin çalışma pratiği açısından neye dönüşeceğini inceledim. Bir kısım, ‘kullanıcı, okumak istemediği herhangi bir şeyi çok rahatça kapatabilir, devam etmeyebilir ve istediği konudan devam edebilir’ diyor. Bir kısım da, ‘tam metni bulabiliyorum, bu benim için bir avantaj. Mesela eskiden Ergenekon iddianamesinin tam metnini nereden bulacaktım? Şimdi haberdeki linkle kolayca bulabiliyorum diyor.”
“Hipermetin kavramının getirdiği birçok sorun var”
Hipermetin kavramının birçok sorunu da beraberinde getirdiğini ifade eden Doç.Dr. Bilge Narin, “Bir haberi okuduğunuzda altında konusuyla ilgili bazı etiketler var. O etiketler arama motorlarında haberlerin yukarı çıkmasını sağlıyor. Fakat ilginç bir şekilde bu etiketlerde hipermetin etiği dediğimiz başka bir şeyle karşılaşıyorduk. Haber metninde hiç geçmediği halde altında manken isimleri, Fenerbahçe, Galatasaray gibi etiketler çıkıyor. Çünkü bunlar en çok aranan şeyler ve dolayısıyla bu etiketler sayesinde haberiniz yukarı çıkıyordu. Bu daha çok internetin ilk dönemi olan Web 1.0 döneminin sorunuydu. Google bunu çözdü ve artık bu tür dolandırıcı ve yanıltıcı etiket ve link kullananları arama motorlarında cezalandırıyor. Günümüzde de clickbait dediğimiz tık tuzağı sorunu var. Eskiden bir gazeteyi alıp okuduğunuz zaman clickbait gibi bir şeyle karşılaşmıyordunuz, haberin spotu hemen altında yer alıyordu. Ama şimdi tıktan, tıklanmadan gelir elde etmek için alakasız başlıklar atılıyor. Örneğin, ‘Bakanın seks skandalı’ başlıklı bir haber görüp tıklıyorsunuz, haberin Ugandalı bir bakanla ilgili olduğunu görüyorsunuz. Diğer sorun ise, ‘biz bir haberi bir yerden alıp, kopyalayıp yapıştırdığımız zaman oraya link verecek miyiz?’ sorusu üzerine oldu. Örneğin, Ahmet Hakan Coşkun’un bir köşe yazısını alacağım ama sayfamda hepsini yayımlamalı mıyım yoksa bir paragrafını alıp yine altına link verip ana kaynağa mı göndereceğim? Artık bu konuda da şöyle diyorlar: belirli bir sözcüğe kadar ya da bir paragrafını alıp link vermeniz etiktir. Öbür taraftan, reklam verenlerle ilgili de sorunlar ortaya çıkmaya başladı. Şimdi post-page-view (sayfa görüntülenme sonrası) dediğimiz bir döneme girdik. Artık o sayfada ne kadar çok kaldığınız önemli. Onun için de clickbait yapmanıza gerek yok çünkü ben oraya tıklayıp alakasız bir içerik görüp sayfadan çıkıyorsam, algoritma bunu anlıyor ve diyor ki, ‘burada bir sorun var, başlığa tıklayan herkes anında geri çıkıyor.’ Böylece reklam verenler, bu tür içeriklere reklam vermiyorlar.
“Medya kuruluşları başka bir kurumun emeği söz konusu olduğunda çekimser davranıyor”
Medya kuruluşlarının dahili link verirken bonkör davrandıklarını ancak harici link verme konusunda çekimser davrandıklarını ifade eden Bilge Narin, “Kendi çalışmamda şunu gördüm: medya kuruluşları dahili link dediğimiz site içi linki verirken çok iyiler. Örneğin, Hürriyet gazetesi, Hürriyet gazetesinde daha önce yayımlanmış bir haberin linkini rahat bir şekilde verebiliyor. Bunları yaparken çok bonkör davranıyorlar, çünkü dahili link onların site trafiğini arttırıyor. Ama harici link dediğimiz başka kuruluşların linkini vermede aynı tavrı göstermiyorlar, sadece resmî kurumların linkini rahatça veriyorlar. Meselâ, ‘ÖSYM sınav sonuçlarını açıkladı’ haberinde ÖSYM’nin linkini veriyor, çünkü ÖSYM'yi rakip olarak görmüyor ama başka bir medya kurumunun sayfasına link vermede çekimser davranıyorlar” dedi.
“Yeni teknolojiyi öğrenme konusunda bir sıkıntı yok, ancak uygulama konusunda sıkıntılarımız var”
Prof. Dr. Süleyman İrvan tarafından Narin’e yöneltilen ”Bilge hocam, sen Amerikan medyasını da çok iyi biliyorsun. Orada bir yıl araştırma yaptın. Türk medyası ile Amerikan medyasını dijital üretim anlamında karşılaştırdığında ne gibi farklılıklar görüyorsun?” sorusunu Doç.Dr. Bilge Narin şu şekilde yanıtladı: “Amerikan medyasında özellikle veri görselleştirme anlamında ciddi ekipler var. Veri görselleştirme için ciddi bir emek harcanıyor. Türkiye’de bu anlamda gazeteciye verilmiş bir bütçe ve süre yok. Bu alanda çalışacak bir gazeteci de yok. Bizde yeni teknolojiyi öğrenme konusunda bir sıkıntı yok, ancak uygulama konusunda sıkıntılarımız var. Bu konuda sadece bireysel çalışmalar söz konusu.”
“2030 yılına geldiğimizde haberlerin yüzde 90’ı algoritmalar tarafından yazılacak”
Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın, “Konuyla ilgili olarak şöyle bir tespitim var; eskiden akademi, sektörün gerisinden geliyordu. Sektör yeni teknolojiye daha hızlı adapte oluyordu. Ama dijitalleşme döneminde akademi sektörün önüne geçti. Örneğin, sen robot gazeteciliği ile ilgili bir çalışma yaptın ama Türkiye’de robot gazeteciliği yapan medya kuruluşu yok. Normalde sektörün önde gidip akademinin ona yetişmeye çalışması lazımken, şimdi akademi sektörü itelemeye çalışıyor. Burada bir tuhaflık yok mu? Senin bu konudaki düşüncelerin nelerdir?” sorusu üzerine Narin şu yanıtı verdi: “Veri gazeteciliği çok önemli. Örneğin, siz milyonlarca belgeden oluşan Panama Belgeleri'ni oturup elle tek tek inceleyemezsiniz. Dünyanın en iyi araştırmacı gazetecisi de olsanız bunu yapamazsınız. Dolayısıyla sizin başka bir şeye ihtiyacınız var. Bu bağlamda robot gazeteciliğinden bahsedecek olursam; robot gazeteciliği konulu çalışmayı ben 2016 yılında yapmıştım. Türk medyasında hiç yapılmıyor demeyeceğim ama çok sık görmüyoruz. Robot gazeteciliğini futbol haberlerinde görebiliyoruz. Örneğin, ‘Fenerbahçe-Galatasaray arasında 37.si düzenlenen derbi maçında ilk gol geldi’ gibi bir altyazı algoritma tarafından yazılıyor. Robot gazeteciliği bizim ülkemizde çok sınırlı kaldı ama yurt dışında fazlaca üretiliyor. Hatta Narrative Science'a göre, 2030 yılına geldiğimizde haberlerin yüzde 90’ı algoritmalar tarafından yazılacak. Yani bizim gazeteci yetiştirirken onlara kod anlatmamak gibi bir şansımız yok. Biz hep robotların bir gün gelip mavi yakalıların yaptıkları işleri elimizden alacağı yönündeki hikâyelerle, filmlerle büyüdük. Gazeteciliği sofistike bir meslek olarak görüyorduk ve etkilenmeyeceğini sanıyorduk. Tabii robot gazetecilik derken hiç insan emeği ve müdahalesi olmadan haber yazımından bahsediyoruz. Sizlere, kendi yazmış olduğum bir robot gazeteciliği örneği gösterecek olursam; Bu benim javascript koduyla yazdığım hava durumu haberi. Ben burada yazdığım koda diyorum ki; Meteoroloji Genel Müdürlüğü’ne giderek verilerini kontrol et ve bana her 10 saniyede bir bilgi ver. Ankara’yı seçip tıkladığımda eğer hava güneşliyse ‘bugün hava güneşli, güneş koruyucularınızı sürmeyi unutmayın’ diye, eğer hava yağmurluysa ‘bugün hava yağmurlu, şemsiyelerinizi almayı unutmayın’ şeklinde ekrana yazı geliyor. Robot gazeteciliği Financial Times borsa haberlerinde sık kullanmaktadır. Böylece insan emeği olmadan yüzlerce haber üretebiliyor. Tabii bunun riskleri de var. Örneğin, Kandilli Rasathanesi’nden yanlış bir veri çektiniz ve halkı paniğe soktunuz. Böyle bir durumda sorumlu kim olacak? Yazılımı yazanı mı suçlayacağız, Veri çekilen platformu mu suçlayacağız? Bunun için de, 'Bu haber algoritma tarafından üretilmiştir' şeklinde bilgilendirici metinlere yer veriliyor."
“Bilgisayar bilimleri ile gazeteciliğin yakınlaştığı bir döneme doğru gidiyoruz”
Günümüzde bilgisayar bilimleri ile gazeteciliğin yakınlaştığı bir döneme doğru gittiğimizi belirten Doç.Dr. Bilge Narin, “Kodlarla hikayecilik konusunda ilginç bir şey söyleyeyim. Akademisyen Bager Akbay robot bir şair yarattı. Posta gazetesine bir yıl boyunca gönderilen şiirler üzerinden en çok kullanılan ismin ‘Deniz’, en çok kullanılan soy ismin ise ‘Yılmaz’ olduğunu saptıyor ve Deniz Yılmaz adında bir şair yaratıyor. Deniz Yılmaz’a algoritmayla aruz ölçüsünü, alakalı sözcükleri arka arkaya yazmayı öğretti ve Deniz Yılmaz bir robot şair. İmza günlerine Bager Akbay değil robot şair Deniz Yılmaz gidiyor. Bunlar hayal gücümüzü zorlayan şeyler, ancak gelecekte bunlar beklenilen gelişmelerdir. Associated Press, news automation editör adında bir otomasyon editörü çalıştırmaya başladı. Yani artık robot gazetecilik üzerine çalışan, istihdam edilen kişiler var. Justin Myres kendini ‘gazeteci ve yazılımcı’ olarak tanıtıyor. Bu, bilgisayar bilimleri ile gazeteciliğin yakınlaştığı bir döneme doğru evrildiğimizin en önemli örneğidir. Bu durumun özellikle yurt dışında çok fazla arttığını görüyoruz” dedi.
“Bir alana yönelip, o alanda en iyi olmak lazım”
Dijital gazetecilik alanında ilerlemek isteyen öğrencilere önerilerini soran İrvan’a Doç.Dr. Bilge Narin şu yanıtı verdi: “Bir konuyu sevip o konuda derinleşmek önemli. Bu spor, magazin, makyaj gibi her türlü konu olabilir. Önemli olan en iyisi olabilmek. Mesela YouTube’da ‘Şok O Pop’ adlı bir magazin kanalı var. O kanalın yaptığı magazin keyfi bambaşka, çünkü çok iyi kaynakları ve yıllarca tuttuğu arşivleri var. Bu yüzden bir alana yönelip, o alanda en iyisi olmak lazım. Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın eğitimlerini çok önemsiyorum. Üsküdar Üniversitesi’nden de gelen öğrenciler var. Eğer veri gazeteciliği alanını düşünüyorlarsa, Pınar Dağ hocadan mutlaka ders almalılar. Robot gazeteciliği alanını düşünen öğrenciler için R ve PYTHON programlarını önerebilirim. Kod bilgisi öğrenmek isteyen öğrenciler ise, HTML, CSS ve JAVASCRİPT gibi basit kodları öğrenmeye başlayabilirler. Ayrıca Linux yaz kampına gitmelerini öneririm.”
Söyleşi, Prof.Dr. Süleyman İrvan'ın Doç.Dr. Bilge Narin'e teşekkürüyle sona erdi.