Polis muhabiri Cenk İşver: “Gece rüyamda 4575 cinayet var diye bağırıyormuşum”
Haber Üsküdar
Deneyimli polis muhabiri Cenk İşver, Üsküdar Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Adli Bilimler Bölümü’nde verilen Suç Haberciliği ve Etik dersine katılarak Prof. Dr. Süleyman İrvan ile öğrencilerinin polis muhabirliğine ilişkin sorularını cevaplandırdı.
“Telsizi dinler, polisin gittiği her olaya gideriz”
Konuşmasına Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın, “Polis muhabiri deyince tam olarak ne anlamalıyız” şeklindeki sorusunu cevaplayarak başlayan Cenk İşver şunları söyledi: “Adı üstünde polis muhabirliği, polisin gittiği her olayı kafasında kurgulayıp, haber değeri var mı yok mu, ona karar verip haber yapmaya giden muhabirdir. Çalıştığı kurum önemli değil. İstanbul’da polis muhabiri çok azdır, 5 kişi bile yokuz galiba eski polis muhabirlerinden kalan. Artık polis muhabiri diye bir kavram da kalmıyor. Biliyorsunuz artık herkeste cep telefonu var, herkeste gördüklerini kameraya çekme merakı başladı. O yüzden pek polis muhabiri kalmadı. Biz polisin gittiği her olaya gideriz, telsizi dinleriz. Telsizimiz vardır. İçişleri Bakanlığı’ndan izinli bir telsizdir. Telsizden dinler, olay yerine gideriz ve çekim yaparız. Delilleri karartmadan, polisin, savcının işini engellemeden görevimizi yaparız.”
“Sadece asayiş olaylarını dinlemek kaydıyla polis telsizi serbest”
Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın “Açıkçası polis telsizi konusundaki açıklamalarınızı dinleyince tereddüde düştüm. Bir haber görmüştüm, gazetecilere telsiz dinleme yasağı getirildiğini söylüyordu 2008 tarihli bu haber. Oysa siz telsiz dinlemeden söz ediyorsunuz” şeklindeki ifadesine Cenk İşver şu karşılığı verdi: “Sadece asayiş olaylarını dinlemek kaydıyla ve telsizlerin mandallarını iptal etmek kaydıyla, yani konuşma yapamamak kaydıyla sadece polis muhabirlerine dinleme izni verilir. İzinler İçişleri Bakanlığı ile Telsiz Genel Müdürlüğü tarafından verilir. Telsiz Genel Müdürlüğü’nden öncelikle telsiz kullanma ehliyeti alıyoruz. Ancak artık polis Türkiye’nin birçok yerinde kriptolu sisteme geçti, izinli olsak da dinleyemiyoruz. Bu sefer de benim gibi eski, ikili ilişkileri iyi olan insanlarla yürüyor habercilik.”
“Polisten olaylara ilişkin bilgi aldığınızı mı söylüyorsunuz” şeklindeki soruyu, “Polis Basın Bürosu verilmesi gereken haberleri derliyor, fotoğraf, video ve haber metni olarak bize gönderiyor, biz de onu değerlendirip habere çeviriyoruz, yayımlıyoruz” diyerek cevaplayan Cenk İşver, polisin muhabirlerin olay yerine gitmelerini istememe gerekçesi olarak şunları söyledi: “İşini düzgün yapan arkadaşlarımız olsaydı zamanında, böyle bir zorunluluk olmayacaktı. Çünkü olay yerinde çekilmemesi gereken görüntüler oluyor. Mesela cinayet haberine gidiyorsunuz, adam feci şekilde yaralanmış veya öldürülmüş, kişiyi o halde çekmeniz tabii ki etik değil. Bazı arkadaşlarımız hiç o etik ilkeleri gözetmeden olay yerinde o görüntüleri çektiler.”
“O kadar asimile olduk ki, polis gibi düşünüyorum artık”
Cenk İşver’in konuşmasında, “Uzun yıllardır polis muhabirliği yapan biri olarak o kadar asimile olduk ki, polis gibi düşünüyorum artık” demesi üzerine, “Polis gibi düşünmek riskli bir durum değil mi” diye soran Süleyman İrvan’a şu karşılığı verdi: “Riskli ama, yıllardır polisle, jandarmayla, sahil güvenlikle birlikte çalıştığımız için, benim mesela Türkiye’nin her tarafında binlerce tanıdığım vardır, çok azdır içinde sivil vatandaş; polistir, jandarmadır, sahil güvenliktir, korucudur, meslek icabı sürekli onlarla beraberiz. Polis muhabirliği sadece telsiz dinleyip olay yerine gitmek değildir.”
“O küçücük kameranın beni koruyacağını düşündüm”
Prof. Dr. Süleyman İrvan’ın, “Bizde de ders veren Milliyet gazetesi polis muhabiri Gökhan Karakaş, kendisine sorulan bir soru üzerine, ‘Biz fotoğraf makinesini kalkan gibi görürüz, mermiler gaz bombaları atılırken kameranın bizi koruyacağını düşünürüz. Biz en iyi kareyi yakalamaya çalışırız’ demiş bir röportajda. Siz de böyle mi düşünüyorsunuz” şeklindeki sorusunu cevaplandıran Cenk İşver, “İki sene önce Edirne’de göçmen olayları vardı hatırlarsınız. Ben de aynen Gökhan Karakaş’ın söylediği gibi o küçücük kameranın beni koruyacağını düşündüm. Fakat Yunan askeri acımadı. Ben tam sınır noktasındaydım. Göçmen grubu sınırdan geçerken grubu ve vurulanları çekmeye öyle odaklanmışım ki, Yunan askerinin yanıma kadar gelip bana ateş ettiğini ancak vurulunca anladım” dedi.
“Herkes yukarıdan aşağıya doğru kaçarken ben kameramla yukarı koşuyordum”
2016 yılındaki Rus büyükelçi Andrey Karlov’un vurulma anında fotoğrafı çeken AP muhabiri Burhan Özbilici’yi hatırlatan Prof. Dr. Süleyman İrvan, Özbilici’nin, ‘Yaralansam ya da ölsem bile ben bir gazeteciyim. İşimi yapmak zorundayım’ dediğini, bunun nasıl bir duygu olduğunu sorması üzerine Cenk İşver şunları söyledi: “O mesleki bir reaksiyon. Burhan abiyi çok iyi tanırım. Çok iyi fotoğraf gözü vardır. Ben de orada olsam ben de kaçmazdım. Kaçma gibi bir huyumuz yok. Herhalde daha fazla fotoğraf çekmeye çalışırdım. İstanbul’da Beşiktaş’ta terör saldırı oldu. Herkes yukarıdan aşağıya doğru kaçarken ben kameramla yukarı koşuyordum. İkinci bir patlama olabileceğini tahmin ettiğim halde olay yerine doğru koşuyordum.”
“Gece rüyamda 4575 cinayet var diye bağırıyormuşum”
Polis muhabiri Cenk İşver, mesleğinin adeta hayatının her anına nüfuz ettiğini anlattığı konuşmasında, “Telsize o kadar alıştım ki, akşam telsizle uyuyorum. Gece yaklaşık 40 kere falan kalkıyorum, telsizi dinliyorum, bakıyorum önemli bir şey yok, gene yatıyorum. Bir gece yarısı hanım salladı beni, uyandırdı, kaldırdı. Dedim Allah korusun çocuğuma mı bir şey oldu, aileden birine mi bir şey oldu acaba? Gece yarısı kaldırıyor. Hanım sakin ol dedim. Ne sakin olacağım, sen sakin ol dedi. 4575 cinayet var diye bağırıyormuşum uykumda. Kalk delirdin dedi, bu işi bırak ne olur dedi. Gece uykunda cinayetten bahsediyorsun, sabaha kadar konuşuyorsun dedi.
Gazeteci Cenk İşver ardından öğrencilerin merak ettikleri soruları da cevaplandırdı.