Hande Barışık: Erken çocuklukta teknolojik araçların aşırı kullanımı sorunlara yol açıyor
Haber Üsküdar – Hatice Ural
Çekmeköy Özel Çınar Koleji rehberlik biriminden uzman psikolojik danışman Hande Barışık, yeni medyanın çocuk ve gençler üzerindeki etkilerine yönelik sorularımızı yanıtladı. Barışık, -teknolojik araçların erken çocuklukta aşırı kullanımının sosyal, bilişsel, duygusal ve motor gelişiminde gecikmelere sebep olduğunu söyledi.
Yeni medya mecraları günümüzde oldukça yaygınlık kazanmakta ve farklı yaşlardan kullanıcıları ağına eklemektedir. Çocuk kullanıcıların giderek arttığı son zamanlarda sizce yeni medya araçları çocuk psikolojisini doğrudan etkiliyor mu?
Yeni medya araçları çocuk psikolojisine doğrudan etki ediyor. Pandemiyle birlikte çocukların medya araçlarıyla geçirdikleri süre artmış durumda ve yeni medya mecralarında bambaşka bir âleme geçiş yapıyorlar. Gördüklerinden olumlu-olumsuz anlamda çok fazla etkileniyorlar. Uzun süreli ekrana maruz kalma; depresyon, uyku sorunları, dikkat eksikliği, sosyal kaygı bozukluğu, davranış bozuklukları, travma sonrası stres bozukluğu gibi önemli ruhsal sorunlara yol açabiliyor. Erken çocuklukta teknolojik araçların aşırı kullanımı sosyal, bilişsel, duygusal ve motor gelişiminde gecikmelere sebep oluyor. Örneğin meşhur olan bir oyunun ana karakterinin aslında bir katil olduğunu kurgulamış bir kullanıcı bununla ilgili bir de video çekmiş. Çektiği video deneyimi sonucunda geceleri ebeveyni olmadan uyuyamayacak duruma gelmiş. Yeni medya araçlarını kullanarak etkileşime girdiği oyun kendisinde kaygı problemine yol açmıştır. Dolayısıyla yeni medya araçlarıyla etkileşim içerisinde yer alan çocuk kullanıcılar psikolojik olarak bunun etkilerini yaşıyorlar.
Yeni medya mecralarında hesap açma yaşı 13 olmasına rağmen bu sınırın altında çocukların sosyal medya araçlarını kullandığını biliyoruz. Siz bir uzman olarak bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Denetlemez kuralların hiçbir zaman hükmü olmaz. Uyulması tamamıyla kullanıcının inisiyatifine bırakılmış kurallar, sosyal medya sağlayıcısının kendisini yasalar karşısında sorumlu durumuna düşürmemekten başka bir işe yaramaz. Bu sınır yasal olarak sürecin rahatlıkla yürütülebilmesini sağlıyor ancak uygulamada bu sınırın kullanılmadığı herkes tarafından biliniyor. 13 yaşın altındaki çocukların medya mecralarında hesap açma eğilimlerini normal buluyorum. Çünkü toplum içerisinde özellikle Instagram ve YouTube kullanımı o kadar yoğun ki çocuk, okul ortamında, ev ortamında, sosyal ortamlarda ve hatta ulaşımda bile sürekli sosyal medyada gezinen ve gündemini sosyal medyadan beslenerek belirleyen bir çevrede hareket ediyor. Aileler özgür bireyler yetiştirme konusunda ısrarcı fakat çocuğa kendi yaş düzeyinde özgürlükler sağlamalıyız. Ne yazık ki oyuncak nedir, oyun kurmak nedir bilmiyor artık çocuklar. Saatlerce oyuncaklarıyla vakit geçirmeleri gerekirken, x platformunda yayımlanan gerçek dışı videolarla veya x oyununu çok iyi oynayan bir oyuncuyu takip ederek günlerini geçiriyorlar. 13 yaş sınırlamasının işlevsel hale gelebilmesi için sosyal medya hesaplarına giriş TC KİMLİK numarası ile yapılmalıdır.
Sosyal medyayı kullanan çocukları takip ettiğimizde tüketen çocuk profilinden üreten çocuk profiline doğru bir gidişat görünüyor. Çocukların bu mecralarda içerik üretmeleri örnek teşkil ederken ilerideki hayatları ve okul yaşamlarını psikolojik yönden nasıl etkiler?
Bu soruda asıl önemli olan “üretim” kelimesinin tanımıdır. Literatürde “içerik üreticisi” deniliyor olması orada bir üretim olduğu anlamına gelmez. Örneğin eline tahta alıp biraz kesip biraz baltalayıp “ben masa ürettim marangoz oldum” diyemediğiniz gibi sosyal medyada video çekip paylaşım yapmanız da üretim yaptığınız anlamına gelmez. Elbette sosyal medya mecralarında üretim yapan çocuklar var. Ancak iyi bir araştırma ve doğru kriterler ile bu oran toplam kullanıcıların %1’inin altındadır. Bununla birlikte gelecekteki yaşantının sosyal medyada devam edeceği kuvvetle muhtemel, dolayısıyla bilim, sanat, ticaret vs. alanlarda gerçekten üretim yapmaya çocuklarımızı teşvik etmekte bir sakınca yok. Ancak sanal kimliğin gerçek kimlikle doğrulandığı ortamlarda bu yapılmalı. Bu kontroller sağlanırsa sosyal mecralardaki üretimin bireyin zihinsel gelişimine ve aynı zamanda akademik becerilerine katkısı olur. Ancak halihazırdaki gidişat çocukları zihinsel ve akademik açıdan olumsuz etkiliyor. Çocukların sadece gördükleri, mükemmel hayatlar ve çok kazanılan paralardan ibaret. Hayal gücü yok. İstediğine ulaşmak için emek, çaba sarf etmek yok. Bunun kişilik boyutunu veya ruhsal doyum boyutunu elbette anlayamıyorlar. İzledikleri videolarda gördükleri evler, arabalar onları cezbediyor. Yeteneklerinin farkında değil birçoğu, video çekerek çok iyi yerlere geleceklerini ve bunun için okumaya da gerek olmadığını düşünüyorlar. Çocuk benliğinin farkında değiller. Ben kimim? Ne istiyorum? Neler beni mutlu eder? Hangi alanda daha başarılı ve istekliyim? Mesela ben ortaokulda hedeflemiştim mesleğimi.
Yapılan araştırmalar sonucunda sosyal medya mecralarında siber zorbalığa uğrayan çocukların uğradıkları tacizi önce arkadaş, daha sonra anne-baba, daha sonra öğretmenleri ile paylaştıkları gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Sizin öğrencileriniz bu tarz bir duruma maruz kaldıklarında sizlerle ve anne babalarla paylaşıyorlar mı?
Zorbalık ve taciz kavramlarının etkisini yitirdiğini gözlemliyorum. Bunun iki sebebi var. Birincisi, gerçek hayata yansımayan zorbalıklarda çocukların bu durumu arkadaşlarına anlatmaktan öteye geçmediğini görüyoruz. Taciz konusunda çocuklar kendi kriterlerine göre rahatsız edici boyuta ulaşmadan bu konuda çok esnek davranıyorlar, maalesef bizlere veya ailelerine yaşadıklarını anlatmıyorlar. İkinci ise çocukların sosyal mecra ve gerçek sosyal hayatlarında kazanmaya çalıştıkları sosyal statülerin eder olarak karşılıklarından birinin de bu tarz olaylarda kendilerince cool tavır takınmalarının gerekmesidir. Sosyal medya mecralarında ve gerçek sosyal hayatlarında zorbalık veya tacize uğradıklarında bununla kendi başlarına baş edebiliyor olmaları, bunları kafaya takmıyor olmaları gerekmekte kendilerine göre. Böyle olunca da işler çığırından çıkıp adli vakalara dönüşene kadar ailelerin veya öğretmenlerin haberi olmuyor. Bize anlattıkları bazı olaylarda aslında bize göre çok büyük problem olması gereken meseleleri çok önemsizmiş gibi gülerek anlattıklarına şahit oluyoruz.
Siber zorbalığa maruz kalan öğrencilerin notlarının birdenbire düşmesinin derslere yoğunlaşamamalarından ve kendilerini çaresiz ve dışlanmış hissetmelerinden kaynaklandığı ifade edilmektedir. Siz bu öğrencilerin tutum ve davranışlarında nasıl değişiklikler gözlemliyorsunuz?
En çok gözlemlenen davranış biçiminin özgüven kaybı olduğunu söyleyebilirim. Beraberinde iletişime kapalı, tedirgin ve depresif bir ruh haline kapıldıkları gözlemleniyor. Bu da notlarının düşmesine dikkatlerinin dağılmasına neden oluyor. Nedenler sonuçları, sonuçlar nedenleri doğuruyor ve öğrenci bir kısır döngü içerisine giriyor.
Sizin gözlemlerinize göre siber zorbalığa uğrayan çocuklar ve gençler psikolojik olarak nasıl etkileniyorlar?
Zorbalığa maruz kalan çocuklar ve gençler genellikle ciddi depresyon, kaygı, korku, sinirlilik, üzüntü, düşük benlik saygısı gibi semptomlar göstermektedir. Siber zorbalık mağduru gençlerin tepkileri genellikle bunalımda hissetme, güçsüz, güvensiz ve savunmasız hissetme, aşağılanmış hissetme, hayata karşı ilgisizlik, kızgın ve öfkeli hissetme şeklinde karşımıza çıkıyor. Yine siber zorbalığa maruz kalan gençlerin aile ve akran ilişkileri olumsuz etkileniyor.
Yapılan araştırmalar, çocukların ve gençlerin yaşadıkları siber zorbalığı okul ortamında sürdürdüklerini göstermektedir. Sizin bu anlamda izlenimleriniz nelerdir?
Öğrenci zorbalığa maruz kaldığı dönemde az önce de belirttiğim gibi hem aile, akran ilişkileri etkilenmekte hem de derse odaklanma, ders başarısında problem yaşamaktadır. Öğrencinin akademik başarısı da düşmeye başlayınca okula gelmek istememektedir. Bir yandan da olumsuz etkilenen akran ilişkilerinden dolayı yalnızlık başlıyor. Böylece öğrenci okuldan uzaklaşmaya başlıyor.
Yeni medya mecraları ile erken yaşta tanışan çocukların, yeni medyayı bilinçli kullanmalarının sağlanmasına yönelik ailelere neler önerirsiniz?
Öncelikle çocuklar teknolojinin içinde doğdu, onları bundan yoksun bırakamayız ve bırakmamalıyız. Ancak aileler kesinlikle çocuklara cihaz alma konusunda acele etmemeliler. Kendileri de yeni medyayı kullanma konusunda dikkatli olmalı ve çocuklarına bu konuda rol model olduklarının gerçeğini unutmamalılar. Mutlak bir yasak her zaman cazibeyi artıracaktır, onun için tahliye alanları oluşturup zaman zaman kendi hesaplarını kullanmalarına izin vermeliler ve çocuğun hazır olduğunu düşündükleri zaman da kontrollü bir şekilde kendi özgün hesaplarını açmalarına izin vermeliler. Aileler ellerinden geldiğince çocukların otokontrol mekanizmalarını geliştirmeye çalışmalı. Çekilmesi gereken sınırları aile, örf, adet, din gibi etkenlerle belirlerken bu sınırların sosyal medya mecralarında da uygulanması gerektiği çocuklara aşılanmalı. İnternet sağlayıcılarının filtreleme imkânları iyice araştırılmalı ve güncel bilgi akışı devam etmeli. Ayrıca aileler çocuklarına yalnızca içeriklerine güvendikleri platformları sunmalı. Çocuğunuzdan önce siz inceleyin, kurcalayın. Kontrol etmeden, bilinçsizce çocuğunuza sunduğunuz bu imkânın herhangi bir ülkeye giden rastgele bir uçağa çocuğunuzu bindirmekten hiçbir farkı yok.