Dr. Aylin Löle: Dönemin ruhunu yansıtan sosyal fayda odaklı haberler yeni medyada daha çok yer buluyor
Röportaj: Bahar Selin Akgün
Sosyal etki, sosyal fayda, sosyal girişimcilik ve sosyal sorumluluk kavramlarının içe içe geçtiği bir döneme şahitlik ediyoruz. Toplumsal refahın artması, sürdürülebilir kalkınma, eğitim-öğretim süreçlerinin yaygınlaşması, çevrenin korunması, kadın istihdamının artması gibi pek çok konunun temelinde yatan en önemli değer ise hak temelli iletişim ya da hak temelli gazetecilik sürecinin doğru kurgulanması... Bu süreçte en büyük sorumluluk; şeffaf, adil, eşitlikçi, kapsayıcı ve sürdürülebilir bir bakış açısına yatırım yaparak kamu ve özel sektörün sosyal fayda vizyonunu geniş kitlelere ulaştırmayı ilke edinen gazetecilere düşmektedir. Birleşmiş Milletler’in açıkladığı 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi ise hak temelli gazetecilik misyonuyla örtüşmektedir. Toplumsal cinsiyet eşitliği, yoksulluk, teknolojiye ulaşılabilirlik, iklim değişikliği ile mücadele, uluslararası göç, sürdürülebilir tarım gibi farklı alanlarda geliştirilen sosyal sorumluluk projelerini takip eden, projelerin ölçülebilirliğini analiz eden, sosyal fayda alanında uzmanlaşmış gazetecilerin artış göstermesiyle hak temelli habercilik toplumun her katmanına nüfuz edecektir.
Bu noktada akademisyen, gazeteci ve sosyal fayda danışmanı Dr. Aylin Löle ile sosyal faydayı odağına alan ve hak temelli iletişime yatırım yapan gazetecilik anlayışının geleneksel ve yeni medyada nasıl bir farklılık gösterdiği hakkında konuştuk. Habercilik dilinin toplumsal cinsiyet eşitliği, kapsayıcılık, eşitlik ve etik dörtgeninde buluşması gerektiğinin altını çizen Löle, “Aksi takdirde sosyal sorumluluk-sosyal fayda misyonuna ulaşmaktan uzak olacağız. Yapılan haber ‘gender washing’e mi yoksa ‘green washing’e mi hizmet ediyor, dönüp bir bakmak gerekiyor. Şirketler de bu içerikleri gazetecinin önüne getirmeden önce sorgulamalı. Yeni medyada bu alanda çok daha hızlı ve özel içerikler üretilirken; konvansiyonel medyada ne yazık ki bu farkındalıkla hazırlanan içerikler sınırlı” diyor. Aylin Löle, Türkiye’nin 11 ilinde yıkıma neden olan Kahramanmaraş Depremleri’nde gerçekleştirilen sosyal sorumluluk projelerinin konvansiyonel ve yeni medya platformlarındaki yansımaları hakkında da önemli açıklamalarda bulundu.
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Eğitim hayatınızdan, gazetecilik geçmişinizden, akademik kariyerinizden ve sosyal fayda-sosyal sorumluluk odaklı projelere odaklanma sürecinizden bahseder misiniz?
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi, Basın Ekonomisi ve İşletmeciliği Bölümü mezunuyum. Aynı bölümde yüksek lisansımı ve 2012 yılında da doktoramı tamamladım. 1995 yılında Dünya gazetesinde başladığım gazeteciliğe sırasıyla Kanal E televizyonu, Business Week dergisi, Capital dergisi, Vatan gazetesi, Takvim gazetesi, Akşam gazetesi ve eş zamanlı Platin dergisinde devam ettim. Akşam gazetesinde ilk kez ‘Sosyal Sorumluluk’ adıyla ekonomi sayfalarında düzenli olarak köşe yazmaya başladım. Özel sektörün kurumsal sosyal sorumluluk ve sosyal fayda projelerine yer vererek başladığım kurumsal sosyal sorumluluk geçmişim, sonrasında Bahçeşehir Üniversitesi’nde, ardından da Boğaziçi Üniversitesi Yaşamboyu Eğitim Merkezi’nde açtığım ‘Sosyal Sorumluluk Okulu’ sertifika programıyla devam etti. Bu süre içerisinde Akşam gazetesinde yayımlanan ‘Sosyal Sorumluluk’ köşemdeki yazıları, ‘Kurumsal Vatandaş’ ve ‘Sosyal Sorumluluk Okulu’ adıyla iki kitap olarak yayımladım. 2013 yılında aldığım bir teklif üzerine gazetecilik kariyerimi sonlandırarak, Kosova’da gençler için bir kurumsal sosyal sorumluluk projesi hazırlamak ve yönetmek için masanın diğer tarafına geçtim. 2013 yılından bu yana farklı sektörlerdeki şirketlere Türkiye ve yurt dışında kurumsal sosyal sorumluluk ve sosyal fayda danışmanlığı yapmaya devam ediyorum. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümü’nde Halkla İlişkilerde Örnek Olay İncelemeleri ve Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde ise Sosyal Fayda derslerini veriyorum.
Bugüne kadar gerçekleştirdiğiniz, halihazırda aktif devam eden, danışmanlık verdiğiniz sosyal sorumluluk projeleri hakkında bilgi verir misiniz?
Kosova’da bir elektrik dağıtım şirketine özel olarak geliştirdiğim sosyal sorumluluk projesinin ardından yine aynı ülkede gençler için bir havalimanı projesi gerçekleştirdim. Bunu Türkiye’de Türk ve uluslararası şirketler için hazırladığım kadının güçlenmesi projeleri izledi. Yine Senegal ve Kuveyt’te de gençler için istihdam ve eğitim odaklı projeler yazıp, danışmanlığını yürüttüm. Halihazırda uluslararası bir şirketin tüm Türkiye’yi kapsayan bir kadının güçlenmesi projesi ile yine uluslararası bir şirket için hazırladığım kadın kooperatifleri projesinin danışmanlığını yürütüyorum. Aynı zamanda kurucusu olduğum toplumsal cinsiyet eşitliğini yaygınlaştırmak için yola çıkan bir sosyal girişim olan Awen for Us’ın da kurucusuyum.
Awen For Us sosyal girişimi kapsamında şu an hangi projelere odaklanıyorsunuz? Gelecek hedeflerinizi paylaşır mısınız?
Farklı ülkelerde gençler ve kadınlar için sosyal sorumluluk projeleri yaparken tüm eşitsizliklerin temelinde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yer aldığını gözlemledim. Awen bir kelt sembolü, dişil ve eril enerjinin dengesini sembolize ediyor. Kelime anlamı da ilhamın uyanışı demek. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği sonuçları itibarıyla hepimizi etkiliyor ve bunun için bir uyanışa ihtiyacımız var. Özellikle eğitim aracılığıyla bir farkındalık kazandırmak için Awen for Us, başta Boğaziçi Üniversitesi Yaşamboyu Eğitim Merkezi olmak üzere, bu alan üzerine odaklı çalışan akademisyen ve uzmanlarla şirketlere özel eğitim içerikleri, çalışan ve çalışan gönüllülüğü programları, toplumsal cinsiyet eşitliği temelli kurumsal sosyal sorumluluk projeleri hayata geçiriyor. Aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliği temelli kadın liderliğini artırmaya yönelik de sertifika programlarının içerik geliştiricisi. PWN İstanbul ve Boğaziçi Üniversitesi Yaşamboyu Eğitim Merkezi iş birliği ile hazırlanan Sağlığa Yön Verecek Kadın Liderler Programı’na UN SDSN ile birlikte katkı sağlayan bir diğer kurum da Awen for Us. Gelecek vizyonumuzda bu tür programların geliştirilmesi, Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitliği karnesine doğrudan katkı sağlayacak, ‘işte, evde ve dilde eşitlik’ temelli içerik ve uygulamaların artırılması yer alıyor.
Hem gazeteci hem de akademisyen kimliği olan bir iletişim uzmanı olarak Türkiye’de geleneksel medya ve yeni medya çerçevesinde sosyal sorumluluk gündeminin gerektiği ölçüde kamuoyunda yer bulduğunu düşünüyor musunuz?
Bu alanda uzmanlaşan, düzenli yazan isimlerin olması umut verici. Yeni medya bu alanda çok daha hızlı ve özel içerikler üretirken; konvansiyonel medyada ne yazık ki bu farkındalıkla hazırlanan içerikler sınırlı.
Toplum genelinde ortak hareket edebilme, eğitim, sağlık, istihdam, çevre, sürdürülebilirlik gibi alanlarda kurumların geliştirdiği projelerin çok daha geniş kesimlere ulaşabilmesine yön verme açısından gazetecilere ne gibi sorumluluklar düşüyor?
‘Örnekler yol gösterir’ düsturundan hareketle, bu tür projelerin daha geniş kesimlere ulaşmasının kritik ve bir o kadar da önemli olduğunu düşünüyorum. Kamu, akademi ve özel sektör iş birliği kapsamında ‘hak temelli’ bu tür çalışmaların gazeteciler kanalıyla toplumla buluşması, toplumsal dönüşümde de etkili. Eşitlikçi, kapsayıcı ve sürdürülebilirlik temelli bakış açısıyla gazetecilerin bu süreçlere açık bir iletişimle dahil edilmesinin de önemli olduğunu düşünüyorum.
Sosyal fayda ve sosyal sorumluluk kavramının açılımını yapar mısınız? Ana akım gazetecilik ve alternatif yeni medya mecralarında sosyal fayda-sosyal sorumluluk içerikli haberin kurgulanması sizce değişiklik gösteriyor mu?
Vikipedi’ye göre; “Sosyal sorumluluk, etik çerçevede bir kuruluşun ya da bir bireyin kendi çıkarlarının olduğu kadar toplumun genel çıkarlarının yararına da hareket etmesi durumu... Sosyal sorumluluk, her bireyin ekonomi ve ekosistem arasında bir denge sağlamak amacıyla gerçekleştirdiği bir çeşit görevdir.” Sosyal fayda ise toplumun karşılaştığı sorunlar ve toplumun ihtiyaçlarına çözüm üretmeyi amaçlar. Bu iki kavramın birbirinden çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Kavramların içini boşaltma konusundaki toplumsal kasımız çok kuvvetli. Sosyal fayda, sosyal sorumluluğun ‘içi boşaltılmamış’ hali. Sosyal fayda ile bir de önümüze ‘ölçülebilirlik’ kavramı geliyor ki, sosyal faydayı, sosyal sorumluluktan daha kapsamlı ve öncelikli hale getiren bu ‘ölçülebilirlik’ oluyor. Aksi halde ‘hayır hasenatla’ sınırlı kalıyor sosyal sorumluluk.
Sosyal sorumluluk, sosyal fayda, sosyal girişimcilik... Bu kavramların ayrımı gazeteciler tarafından nasıl yapılmalı?
Bu üç kavramı da birleştiren ‘toplumsal fayda’... Gazeteciler, bu kavramsal farkların bilincinde... Fakat çoğu şirketin ‘sosyal sorumluluk nedir, sosyal fayda nerede başlar ve nasıl ölçülür, sosyal girişimcilikle kesişim kümesi nedir’in ne kadar bilincinde olduğu, bu konudaki eylem ve söylemi ise tartışmaya açık. Bu sürecin sağlamasını ise en yakın örnek olan 6 Şubat Depremi ve sonrasında yaşanan TV şovlarda da görebiliriz. Tüm bu sözünü ettiğiniz kavramlar, Birleşmiş Milletler’in açıkladığı 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacı etrafında birleşiyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğinden yoksullukla mücadeleye kadar bu 17 amaç etrafında buluşmayan ve sürdürülebilir olmayan her şey birer halkla ilişkiler çalışmasıdır.
Geleneksel mecralarda ve yeni medya platformlarında habercilik açısından benzer bir dil mi kurgulanmalı? Yoksa geleneksel ve yeni medya mecralarının dinamiklerine, hedef kitlesine göre mi bir akış belirlenmeli?
Konvansiyonel medya ile yeni medyanın haber içeriği, haber sunuşu ve hedef kitlesinin kesişim kümeleri olsa dahi, birbirinden ayrıştığı noktaları da göz ardı etmemek gerekiyor. Bu gerçeklerin bilincinde olmayanların ister yeni medya ister konvansiyonel medya olsun, bu hızlı tüketim dünyasında varlığını sürdüremediğini hem ulusal hem de uluslararası örneklerde görüyoruz. Ancak şu bir gerçek ki eşitliğin dili tek; tıpkı, kapsayıcılığın ve çeşitliliğin olduğu gibi.
Sosyal sorumluluk-sosyal fayda misyonunun doğru aktarılabilmesi için geleneksel medya ve yeni medya platformlarında nasıl bir haber dili, uygulama kültürü kurgulanmalı?
Ana paydası eşitlik, kapsayıcılık ve çeşitlilikten uzak kurgulanan her türlü içerik, nerede olursa olsun eşitsizlikleri daha keskin hale getirmeye hizmet edecektir. Habercilik dilini toplumsal cinsiyet eşitliği, kapsayıcılık, eşitlik ve etik dörtgeninde buluşturmadığımız sürece, sosyal sorumluluk-sosyal fayda misyonuna ulaşmaktan uzak olacağız. Yapılan haber ‘gender washing’e mi yoksa ‘green washing’e mi hizmet ediyor, dönüp bir bakmak gerekiyor. Şirketler de bu içerikleri ‘gazetecinin önüne getirmeden önce sorgulamalı.
Kurumların, STK’ların, holdinglerin kısacası özel ve kamu sektörünün sosyal fayda-sosyal sorumluluk misyonlarını kamuoyuna doğru aktarabildiklerini düşünüyor musunuz? Projelerin sürdürülebilirliği açısından neler yapılmalı?
Projelerin sürdürülebilirliğinden önce kurumların sürdürülebilirlik ve kurumsal vatandaş kimliklerini sorgulaması gerekiyor. Sürdürülebilirliği olmayan, yapmış olmak için yapılan, deyim yerindeyse tribüne oynamak için yapılan, dönemsel rüzgarları arkasına alarak yapılan işler sadece samimiyetten uzak olmuyor, kaynak israfından da öteye gidemiyor. Gerçekten doğru ve sürdürülebilir iş birlikleri, ihtiyacı ve hedefi doğru kurgulayan, şeffaf, adil ve hak temelli çözümler üzerine yoğunlaşmak gerekiyor. Aksi halde her biri proje enflasyonuna kurban gidiyor.
Aktarım sürecinde en önemli görevlerden biri de gazetecilerin. Bu noktada sizce Türkiye’de sosyal sorumluluk alanında uzmanlaşmış gazeteciler yeterli donanıma sahip mi? Ekonomi, eğitim, sağlık, teknoloji gibi farklı alanlarda uzmanlaşmış gazeteciler bulunuyor. Sosyal fayda odaklı haberciliğin de özel bir uzmanlık alanı gerektirdiğini düşünüyor musunuz?
Bu alanda şirketlerin ve sivil toplumun etkin yönetişimi arttıkça sosyal fayda odaklı habercilik yapan uzmanların bilgi ve birikimleri de artacaktır. Sadece meslek örgütlerinin değil, özellikle sivil toplumun medyaya yönelik olarak geliştirdiği eğitim ve bilgilendirme içerikleri, bu uzmanlık alanının oluşmasında ve gelişmesinde büyük öneme sahip.
Dünyadaki örneklere baktığınızda sosyal fayda alanında uzmanlaşan gazetecilerin ne gibi özelliklere sahip olduğunu görüyorsunuz?
Medya ne yazık ki kendi sürdürülebilirliğini sağlamaktan acizken, uzmanlaşan gazetecilerin ‘kadrajda’ kalması mümkün olmuyor. İktidarla angaje olmuş bir medya, çalışma koşullarının ‘insan onuruna uygun olmayan şartları’, bağımsız yayınların finansal sürdürülebilirliği konuları devreye girince, gazetecilerin kendi uzmanlıklarıyla var olan bu habitatta mesleki yaşamına devam etmesini neredeyse imkânsız hale getiriyor. Önce bunların konuşulması gerekiyor.
Bir gazeteci, sosyal fayda ve sosyal girişimcilik odağında çalışma yaptığı, kamuoyuyla paylaştığı haberin devamlılığını nasıl sağlamalıdır?
Fikritakip, gazeteciliğin olmazsa olmazı. Bunu fikritakipten bağımsız düşünmek mümkün değil.
Sizce sosyal fayda alanında uzmanlaşan gazetecilerin ne gibi etik değerleri olmalı?
Etik kodlar herkes için ve her koşul için gerekli. Gazetecilik ve etik denilince aklınıza ne geliyorsa, sosyal fayda alanında uzmanlaşan gazeteciler için de aynı etik kodlar geçerli. Evrensel etik kodlar burada da geçerli.
Sosyal sorumluluk odaklı habercilik vizyonunun reklam haber, advertoryal gibi algılanmasının önüne geçmek için gazeteciler nasıl bir habercilik vizyonuna yatırım yaparak ilerlemeli?
Burada içerik kadar, içeriğin nasıl sunulduğu da önemli. ‘Hak temelli’ bir yaklaşım önemli. Örnek vermek gerekirse, çocuklar için bir proje yaptığını öne süren, çocuk haklarını gözetmeden, onları birer obje olarak konumlandıran ve bunun için de medyayı bir parçası yapmak isteyen tüm çalışmalar bir sosyal sorumluluk projesi değil, hak ihlâlidir. Gazetecinin de bunun bilincinde olması, şirketlerin kendine hikâye yaratabilmek adına, istismara açık durumlar yaratmaması gerekiyor.
Bu noktada bir projenin sürdürülebilir olması, geniş kesimlere ulaşması ve nihayetinde ortak paydada buluşan bir bilinç inşa edebilmesi için kurumlar ve gazeteciler nasıl bir iş birliği içerisinde olmalı?
Açık, şeffaf, katılımcı ve hak temelli ve iş birliği çok önemli. Her şey olup bittikten sonra ‘buyurun siz şimdi bunu yansıtın’ demek yerine, kurumsal vatandaşlık görevleri yerine getirilirken, gazetecilerin de bu iletişimi kesintisiz sürdürmeleri gerekiyor.
Türkiye’de ana akım ve yeni medya mecralarında ağırlıklı olarak hangi alanlarda geliştirilen sosyal sorumluluk projelerine daha çok yer veriliyor?
‘Dönemin ruhu’ önemli. Ancak çocuklar ve kadınlar için yapılan sosyal sorumluluk projelerinin özel bir iletişim çabası olmaksızın ana akım ve yeni medyada ağırlıklı yer bulabildiğini söyleyebilirim.
2023 ve sonrasında sizce Türkiye’de ve dünyada ne gibi sosyal girişim projeleri öne çıkacak? Bu konuda gazetecilere hangi alanları takip etmelerini tavsiye edersiniz?
Özellikle içinde bulunduğumuz iklim krizini de düşününce gıda güvenliği, kadınlar ve kız çocukları, sosyal adalet ve çevre her zamankinden daha fazla ön planda olacaktır.
11 ili derinden etkileyen deprem felaketinin ardından özel ve kamu sektörünün yardım, destek ve teşvik içeren sosyal sorumluluk odaklı çalışmalarını hem bir gazeteci, hem sosyal sorumluluk danışmanı hem de bir akademisyen olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? Eksiklerimiz, artılarımız nelerdi? Bu süreç ana akım ve yeni medya platformlarında etkin biçimde işlenebildi mi?
İstanbul Jeoloji Mühendisleri Odası kendi kaynaklarıyla destek vererek Ozan Turgut yönetmenliğinde ‘Derin Uğultu’ adlı bir deprem belgeseli çekti geçtiğimiz sene. Gönüllü olarak destek verdiğim bu belgeselde de söylediğim şey şuydu: Testi kırıldıktan sonra şirketler yardım yarışına giriyor. Zira o dönem, belgeselin daha geniş kitlelere ulaşması için destek istenilen kurumsal şirketler, ‘Şu an kurumsal sosyal sorumluluk gündemimizde deprem yok’ yanıtı vermişti. Tam bir yıl sonra çok acı bir şekilde depremin gündemimizde nasıl olduğunu hep birlikte tecrübe ettik. Ve tabii pek çok şirketin vicdan rahatlatma şovu, gövde gösterisi, temel hakları gözetemeden kurumsal hesaplarından güya destek olduklarını gösterme adına hak sahiplerini vitrine oturttuğu, çalışanların kendi istekleriyle topladıkları yardımların, şirketlerin kendi vakıflarından çıkmış gibi göstermelerine kadar bir dizi utanç verici şov izledik. Konvansiyonel medya ve yeni medya ayrımı yapmak yerine hakikaten değil gazetecilik etiğiyle, temel insanlık kriterleriyle bile uyuşmayan habercilik adına korkunç şeylere tanık olduk. Bir yandan da bağımsız gazeteciler ile gerçeklerle yüzleştik. Bunun üzerine çok çalışma yapılacağına eminim. Gerçekten hem habercilik hem de sosyal fayda açısından araştırmacılar için çarpıcı gelişmeler yaşandı.