Dr. Öğr. Üyesi Selin Karana Şenol: Siyaset bilimi alanındaki haberlere şüphe ile yaklaşıyorum
28.03.2021 15:48

Dr. Öğr. Üyesi Selin Karana Şenol: Siyaset bilimi alanındaki haberlere şüphe ile yaklaşıyorum


Haber Üsküdar - Başak Ufuk Kaba

Siyaset, hayatımızın her noktasında ister istemez maruz kaldığımız bir konuyken bir bilim olarak birçoğumuza da bir o kadar uzak kalıyor. Siyaset Bilimi’ni merak ettik. Bu nedenle Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi’nden Dr. Öğr. Üyesi Selin Karana Şenol’a sorular sorduk.

Siyaset bilimi ne anlama geliyor?

Siyaset bilimi en temelinde toplumsal hayatın nasıl düzenlendiğine veya nasıl düzenlenileceğine dair yapılan siyasi tartışmaların bilimsel bir yaklaşımla analiz edilmesini amaçlayan bir disiplin. Antik Yunan’dan beri "İdeal toplum nasıl olmalı? İdeal tolumu nasıl ortaya çıkartırız?" felsefi tartışmasından yola çıkarak "İdeal toplumun nasıl da ideal yönetilmesi gerektiğine" dair yapılan tartışmayla başlayan bir disiplin. Günümüze kadar da bunun mücadelesinin devam ettiğini görüyoruz. Çünkü siyaset bir diyalog biçimi olduğu için, bu doğrultuda onun analizi de kendisini her zaman güncellemek durumunda kalıyor. Böylece siyaset bilimi; değişen, dönüşen, gelişen bir disiplin ama tarihini milattan önce 3000 yılına kadar götürebiliriz.

Aslında tam olarak sormak istediğim diğer bir soruya girdiniz. Siyaset biliminin tarihsel gelişimi nasıl oldu?

Biz hep Antik Yunan ile başlatıyoruz, çünkü günümüz modern demokratik rejimlerinin temeli Antik Yunan’da saklı. İlk örneğini Atina Demokrasisi’nde görüyoruz. O yüzden günümüzdeki demokratik rejimleri tartışabilmemiz için öncelikle Antik Yunan’dan tartışmayı başlatıyoruz. Antik Yunan’ı anlayabildiğimiz ölçüde de modern devletin, modern yönetim biçimlerinin nasıl ortaya çıktığını anlayabiliyoruz. Çünkü demokrasi dediğimiz şey bir süreç. Ortaçağ’da kesintiye uğrasa da tarihsel akışıyla değişen, dönüşen, gelişen ve sonuç itibariyle günümüzde elde ettiğimiz ölçüde ideal formuna ulaşan bir süreçten, bir rejimden, bahsediyoruz. O yüzden bahsettiğim gibi Antik Yunan'dan başlatıyoruz hikayesini.

Bir de, Ortaçağ’daki baskıcı rejimleri anlamadan günümüzdeki otoriter rejimleri anlayamayız. Ülkelerin demokrasi skalasına baktığımız zaman hâlâ günümüzde en yaygın yönetim biçiminin demokrasilerden ziyade, diktatörlükler olduğunu görüyoruz. Demokrasilerin sayıları azımsanacak ölçüde değil ama hâlâ en baskın yönetim biçimi otoriter rejimler ve bu doğrultuda da Ortaçağı da anlamamız lazım ki otoriter rejimler hâlâ bu kadar neden dominant, anlayabilelim. Tabii ki demokrasiyi anlamak için de onun bir nevi zıttı olan otoriter rejime de bakmamız gerekiyor. O yüzden tarihsel akışa bakmalıyız ki modern rejimler anlaşılabilsin.

Siyaset bilimi alanında verilen eğitim hakkında bilgi verebilir misiniz?

Bizim alanımız çok teorik bir alan maalesef. Maalesef diyorum çünkü bazı alanlar, bazı disiplinler mezunlarına bir unvan veriyor. Meselâ hukuk okuduğunuz zaman avukat oluyorsunuz, hâkim oluyorsunuz. Tıp okuyorsunuz, doktor oluyorsunuz. Bu bölümler meslek edindiren bölümler ama siyaset bilimi öyle bir bölüm değil. Mezun olduğunuz zaman bir unvandan, bir meslekten, bir zanaattan ziyade bir bakış açısı ve perspektif iliştiren bir disiplin. O yüzden biz biraz teorik temelli eğitim veriyoruz. Pratiği hiç yok demek değil bu, ama daha çok teoriye dönük bir eğitim almak durumunda kalıyor öğrenciler.

En temel amacımız, öğrencilerin analitik düşüncesini ve tarihsel derinliğini geliştirmek. Hem tarih temelli dönüşümleri, toplumsal mücadeleleri anlatıyoruz hem de günümüzün anlaşılması için de bu temelden analitik bir yeteneğe kavuşmalarını hedefliyoruz. Çünkü bu olmadan okuduklarımızın anlamı yok. Hem tarihi algılamamız lazım, hem de olabildiğince tarafsız olmaya çalışmaya çalışarak gözlemleme yeteneklerini geliştirmeye çalışıyoruz. Bunun nedeni, bazı doğru olarak kabul edilen, hatta önkabul olarak sunulan şeylerin öyle olmaması gerektiğini ve öyle olmadığını öğretmeye çalışıyoruz. O yüzden siyaset bilimi; okuyup düşünmeye, analiz etmeye, tartışmaya ve perspektif geliştirmeye, yani kavrayışı arttırmaya yönelik bir bölüm. Bu doğrultuda biz teorik tartışmayı, soyutlamayı öğretmeye çalışıyoruz ve biz de öğrenmeye çalışıyoruz. Çünkü akademisyen olmak her şeyi biliyorum demek değil.

Bu bilim dalı üniversitelerde ne kadar yaygın? Öğrenci tercihi ne düzeyde?

2000’lerin başında Siyaset Bilimi, özellikle Uluslararası İlişkiler bölümü çok ünlü oldu. Çünkü özellikle 11 Eylül 2001 saldırısından sonra dünyada uluslararası ilişkilere yönelik artan bir ilgi oldu. O yüzünden de 2000’lerin ilk 10 senesinde çok fazla tercih edildi. Hatta Türkiye’nin her yerinde özellikle Uluslararası İlişkiler bölümü hem öğrenci hem üniversitelerdeki bölüm sayısıyla bayağı rekor kırdı. İşletmeden sonraki popüler bölüm olmuştu sosyal bilimler alanında. Günümüzde bu ilginin biraz daha meslek edinilen bölümlere kaydığını görüyoruz. Bunun sebebi de ekonomik kriz. Çünkü ekonomik kriz insanları daha pratik düşünmeye itiyor. Öğrenciler, mezun olduktan sonra bir mesleğim olsun ve bu meslek doğrultusunda iş arayabileyim diye düşünmeye başladı. Bu da doğal bir süreç. Ekonomik kriz dolayısıyla sadece Üsküdar Üniversitesi bazında söylemiyorum Siyaset Bilimi bölümü açısından genel bir talep düşüşü görüyoruz. Ama bu bahsettiğim doğal gelişen bir sürecin sonucu olarak doğdu. Bir de siyaset biraz tabu haline gelmeye başladı. Dokunulmayacak bir alan haline gelmeye başladı. İnsanlar, "Siyaset okursam bu bana ne kazandıracak? Tehlikeli bir şey zaten, niye uğraşayım?" diye düşünmeye başlıyor. Haksızlar da diyemem. O yüzden genel olarak bir ilgi düşüşü var. Bölüm tercihinde, Türkiye’de ekonomik krizin etkisiyle Türk öğrencilerde bu azalma daha çok, ama yabancı öğrenciler, çok yoğun olarak tercih ediyor, özellikle Doğu'dan ve Afrika’dan ilgi var.

Siz aynı zamanda bu bölümün Çift Anadal Programı ile de ilgileniyorsunuz. ÇAP için bu bölümü tercih edenlerin yoğunluğu nedir?

İletişim Fakültesi’nden Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’ne çok öğrenci kabul ediyoruz. Ben bu görevi 2 senedir icra etmeye çalışıyorum. Çoğunlukla İletişim Fakültesi öğrencileri bu bölümü tercih ediyor. Bunun nedeni, İletişim Fakültesi’nin ilk senesinde Siyaset Bilimi dersini vermesi, ben de o dersi bir kere verdim. İlk senede bu dersi gören öğrenci, ilgisini çektiği takdirde ben bunu okuyabilirim diye düşünüyor. Böyle gelebiliyor, ama geldikten sonrası ayrı bir hikâye yaşanıyor. Çünkü fakülteler arası çok büyük uçurum olabiliyor. Öğrenim ve öğretim biçimi yönünden farklar oluyor. Öğrenci, o alıştığı davranış kalıbı ve öğreniş stilini genelde bizim bölümde bulamıyor. O yüzden bazı öğrenciler bırakmak durumunda kalıyor. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü ÇAP’ını tamamlayabilen çok az öğrencimiz var. Ama tecrübe etmeleri de güzel. Ne öğrenilirse kâr diye düşünüyorum. Sosyal bilimlerin ne kadar derin olduğunu fark etmek çok güzel bir şey. Çünkü derede çırpınırken birden okyanusun varlığını keşfediyorsunuz. O yüzden her teşebbüs değerli, öğrencilere kızmıyorum. Başladı ama niye bıraktı demiyorum. Bir ders bile alınsa bu bölümden, çok büyük bir kazançtır.

Siyaset biliminin temel ilgi alanları nelerdir? Uzmanları neyi araştırıyor?

İlgilendiği konulardan, şu an günümüzde en çok tartışılan aslında kurumlar. Neo-institutionalism dediğimiz yani yeni-kurumsalcılık çok baskın bir teori. Bir de rational choice dediğimiz yani rasyonel seçim teorisi gündemde. Bu doğrultuda en temel, en büyük ve etkili yayınevleri ya da dergiler, genelde rejim türlerini inceliyorlar. Günümüzde en tartışılan konusu da şu: "Otoriter rejimler neden yükseldi? Kurumsal olarak demokrasiyi nasıl güçlendirebiliriz? Ne tür kurumlar ortaya çıkarsa demokrasi çökmez, otoriterleşme olmaz. Otoriteleşmenin türleri ve nedenleri nelerdir?" Uzmanlar demokratik ilişkiler ve daha çok kurumsalcılık ilişkisine bakıyor. Bir de partilerin bundaki rolünü inceliyorlar. Çünkü Avrupa’da en popüler konulardan bir tanesi benim de çalıştığım bir konu olan popülizm. Popülizm, demokratik sistemlere ilişkin tartışılan bir kavramdır. Yeni sağla, aşırı sağla da ilişkilendiriliyor. Ben de daha çok ilgilendiğim için belki de algıda seçicilik yapıyorumdur. Ama genellikle popülizmle ilişkili ucundan kıyısından hep rejime dair, demokrasi-popülizm ilişkisine dair, aşırı sağın hatta popülist aşırı sağ da diyorlar, onun anlamlandırılmasına ve analiz edilmesine dair çalışmalar yapılıyor. Çünkü Avrupa’da yükselen bir ırkçılık, zenofobi ve göçmen karşıtlığı var. Avrupa Birliği karşıtlığı var. İşte bunların sebeplerini açıklamaya çalışıyorlar ve tartışıyorlar.

Bu bilim dalının tanımladığı meslek, eğitim almadan da yapılabiliyor mu?

Yüz yüze tanıtım yaptığımız sırada ben gelen öğrenci adaylarına hep derim: "Bu bölüm size bir bilezik vermeyecek. Ben şuyum diyemeyeceksiniz.” Çünkü uluslararası ilişkilerci veya siyaset bilimci diye bir şey yok. Akademisyen olursanız, siyaset bilimi alnında uzman olabilirsiniz. Bu şekilde kendinizi siyaset bilimci olarak tanıtabilirsiniz ama mezun öğrenci bu unvanı almıyor. Hemşirelik okuyup hemşire olmak gibi bir durum burada söz konusu değil. Ama ne veriyor denildiğinde, bir anahtar verdiğini anlatıyorum. Her kapıyı açabileceğiniz bir mezuniyet belgeniz oluyor. Çünkü ben bankacılık sektöründe çalışmak istiyorum, ekonomide iyiyim derseniz gidip sınavına girerek bu sektörde bir iş bulabilirsiniz. Dış ticaretle ilgileniyorsanız sertifika da alırsınız, kendinizi biraz daha geliştirir o yönde çalışırsınız. KPPS’ye çalışıp kamu sektöründe yer almak, memur olmak istiyorsanız o sınavlara da girmenize imkân tanıyor. Yani kullanmayı bildiğiniz sürece her kapıya uyabilecek bir anahtar. Siyasete dair konuşmanız için zaten bir unvana sahip olmanıza gerek yok. Aslında kahvehaneden bir amca ile de konuşsanız o da siyasete girer. Siyaset bilimci olmak için mezun olduktan sonra yüksek lisans ve doktora yapıp doktor unvanını almak gerekiyor. Ben bu konunun uzmanıyım diyebilmeniz için yapmanız gereken budur. Aslında siyaset bilimciyim de demezsiniz. Çünkü siyaset biliminin farklı alanları var. Mesela siyaset teorisyeni olabilirsiniz. Siyaset bilimciden çok, doktor öğretim üyesiyim demek bana daha doğru geliyor. Alanım siyaset bilimi diyorum ama siyaset bilimciyim dediğim zaman ‘Karpuz satıyorum, karpuzcuyum.’ demek gibi, bana absürt (saçma) geliyor. Siyaset bilimi okuduktan sonra siyasetçiyim diyebilirsiniz ama komik olan başka bir nokta, aslında siyasetçi olmak için okuman gerekmiyor. O yüzden Siyaset Bilimi bölümüne böyle bakmamak gerekiyor. Felsefe okuyunca filozof olmuyorsun. Sosyoloji okuyup sosyolog olmuyorsun, işte aynen öyle.

Gazeteciler uzmanlık alanınızla ilgili olarak size ulaştı mı? Ulaştılarsa anlattıklarınızı doğru aktardılar mı?

Tezime dair bir kere röportaj teklifi aldım. Fakat ilk senemdi ve inanılmaz yoğun çalışıyordum. Bu yüzden maalesef reddetmek durumunda kaldım. Nasıl soru sorardı, aktarırdı bilmiyorum. Değişik bir tecrübe olurdu.

Bu bilim dalıyla ilgili haberler hakkında neler söyleyebilirsiniz? Sansasyonel ve tartışmalı haberler çok oluyor mu? Sansasyonel veya tartışmalı haberler yayımlandığında bir uzman olarak bu haberlerle nasıl mücadele ediyorsunuz?

Günümüzün en büyük sorunlarından bir tanesi, medyanın çeşitliliğinin azalmasıdır. Bu yüzden insanlar sosyal medyaya sıkıştı. Sosyal medyanın da en büyük zararlarından bir tanesi, güvenilir bilgiye dayanmaması. Çok fazla teyit edilmemiş haber infial yaratabiliyor. Bu çok büyük bir sıkıntı. İnsanlar güvenilir haber kaynaklarına ulaşamadığı için ya da çok fazla taraflı habere maruz kaldığı için, taraflı haber propaganda demektir aslında. O yüzden neyin doğru veya neyin yanlış olduğu algı yönetimiyle çarpıtıldığı için çok büyük sıkıntı yaşıyoruz. Siyaset bilimi alanındaki haberlere şüphe ile yaklaşıyorum. Sonra "Bu doğru mu, yanlış mı? Doğruysa neden, yanlışsa neden?" diyerek öğrencilerimle tartışmaya çalıyorum. Hem de sebep sonuç ilişkisi üzerinden analiz etmeye çalıyorum. Gündemi takip etmek bu yüzden de çok yorucu oluyor aslında, çünkü çeşitli kaynaklardan takip etmeye çalışıyorum. Sürekli takip etmeye çalıştığım Euronews var, bu da Avrupa merkezci bir kanal, bu yüzden başka yerlerden de aynı haberlere bakıyorum. Bu yorucu bir durum.

Siyasetin dili aslında bir bağlamda da siyaset biliminin araştırma konularından birisi. Bu bağlamda aktif siyaset üzerinden konuşacak olursak, GARA’da PKK tarafından 13 askerimiz şehit edildi. Askerlerimizin PKK’nın elinde olması “alıkoyulma” diyerek nitelendirilmeli, “esir” denmemeliydi diye bir tartışma yaşandı. Siyaset biliminde kelimeler üzerinden böyle bir ayrım var mıdır?

Siyaset Bilimi bölümündeki "siyaset teorisi" dersinde ben derse dilin önemi ile başlıyorum. Siyasette kavramların masum olmadığını ve onların kullanımlarının da bir siyaset biçimi olduğunu ifade ediyorum. O yüzden siyasette neyi ne şekilde tanımladığınız, hem olayın içeriğini hem meşruiyetini etkileyen bir durum. Hem nasıl yansıtıldığını hem de arkasındaki siyaseti de gösteriyor. Ben derste örneklerimi esir kavramı üzerinden vermiyorum. Örnek olarak: "Etnik temizlik" ve "soykırım" kavramları üzerinden aynı şeyi anlatıyorum. Aynı olaya etnik temizlik dediğiniz zaman, sanki meşruiyet kazandırmaya çalışıyormuşsunuz gibi oluyor. Fakat soykırım dediğiniz zaman, insanlık suçu işlemiş gibi olursunuz. Hâlbuki bu iki kavram da aynı eylemi niteliyor. Aslında sadece siyasetçiler değil, haberi yazanların da sıradan vatandaşın da olayı nasıl tanımladığı, hangi kavramla ifade ettiği de içeriğini belirliyor. O yüzden siyaset zaten hayatın her alanında olan ama bizim farkında olmadığımız bir sosyal aktivitedir. Kelimelerin kullanımı o yüzden siyaset biliminde önemli. Her gün kavram tartışması yaşıyoruz aslında ama uzmanlar olarak neden bir konuda iki farklı kavramsal ayrılığa düşen taraf oldu diye bakıyoruz. Siyaset, kavramların nasıl tanımlanacağına dair de bir mücadele. Güç bu şekilde belirleniyor zaten.

Zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim.