Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Aydın Öztürk: Antropolojinin teması da medyanın teması da insan
28.03.2021 19:14

Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Aydın Öztürk: Antropolojinin teması da medyanın teması da insan


Haber Üsküdar - Hande Erdem

Antropoloji, geçmiş ve günümüz topluluklarında yaşayan insanların yaşantılarını inceleyen bir bilim dalı. Tarihin en eski dönemlerinin aydınlatılmasına yardımcı olan bu bilim, insanlık açısından son derece önem taşıyor. Biz de bu bilim dalına dair merak edilen soruları Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji bölümü Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Aydın Öztürk’e sorduk. Antropoloji biliminin çıkış noktasının medyadan beslendiğine değinen Öztürk, sorularımızı içtenlikle cevapladı.

Antropoloji bir bilim dalı olarak ne anlama geliyor?

Antropoloji aslında temel olarak insanlık bilimi anlamına geliyor. İnsanların ilk çağlardan bugüne kadar nasıl yaşadıklarını, nasıl örgütlendiklerini, sosyal ilişkileri nasıl kurduklarını, sadece kültürel anlamda değil biyolojik, fiziksel olarak, arkeolojik tarihsel açıdan, dil, inanç sistemi, yasalar ve siyasi yapıları nasıl oluşturduklarına dair olayları araştıran bilim dalı.

Antropolojinin tarihsel gelişiminden bahsedebilir misiniz?

Antropoloji ile ilgili çalışmalar ilk kez 16. yüzyılda başlamıştır ama kurumsallaşması, bir bilim dalı haline gelmesi 19. yüzyılın yani sosyal bilimlerin ilk ortaya çıktığı döneme denk geliyor. Amerikalıların özellikle Batı Avrupa’dan farklı kıtalara gittikleri zaman karşılarına çıkan ülkelerin yerli halklarını daha iyi tanımak amacıyla yani sömürgecilik fikriyle başlıyor. Sömürge olarak, burada karşılaşılan toplulukların kültürlerini daha iyi nasıl anlarız fikriyle ilk kez başlıyor. Sonrasında da özellikle dünya savaşları sonrasında düşmanı daha iyi tanımak, istihbarat sağlamak, kendi ülkenize bilgi getirmek anlamında biraz daha toplulukları yerinde keşif şeklinde olmuştur. 1950’ler ve 1960’lar sonrasında artık bu düşünceler tamamen terk edilip antropoloji kendi başına diğer bilimlerle bir arada interdisipliner bir yapıda ve topluma özellikle dezavantajlı bölgelere veya insan gruplarına nasıl fayda sağlayacak bir alan olabilir şeklinde düşünülerek hem akademik anlamda hem de uygulamalı anlamda çalışmaların devam ettiği bir alana dönüşmüştür.

Bu alanda verilen eğitim hakkında bilgi verebilir misiniz?

Antropoloji bölümü genel olarak Fen-Edebiyat Fakültelerinde bulunur. Eşit ağırlıktan alan bir bölüm ama bizlerin çok fazla bildiği, tanıdığı bir alan değil yani bir sosyoloji, psikoloji kadar sürekli duyduğumuz bir alan değil. Çok bilinçli seçilen bir bölüm değil çünkü üniversite tercihlerini mezun olduktan sonra nasıl iş bulabilirim? bunun bir istihdamı var mı? şeklinde yapıyoruz. Antropoloji böyle bir alan olamıyor maalesef, dünyada da böyle olamıyor. Bunun bir meslek olarak karşılığının daha iyi olması gerekiyor. Bu anlamda ben tanındığını düşünmüyorum. Fakat medya, iletişim ya da insan ve toplum bilimlerinde okuyan öğrencilere mutlaka yardımcı bir bilim olarak öğretilmesi gerekiyor. Bizler burada bunu sağlıyoruz.

Bu bilim dalının tanımladığı meslek eğitim almadan da yapılabiliyor mu?

Lisans eğitimi alınmış olmasa bile yüksek lisans, doktora, doktora sonrası çalışmalarla bu konu hakkında bilgi sahibi olunabilir. Biz etnografya öğreniyoruz yani saha çalışması, alan araştırması yapmayı farklı alanlardan gelerek de öğrenebiliyoruz ama tabii ki eğitimini almış olmak bir avantaj sağlıyor çünkü tek başına bir akademik alan değil sadece kitaplar okuyup bir şeyleri yazmakla alakalı değil, aslında konu daha çok alanda insanlarla nasıl ilişki kurduğunuzla ilgili. Bu alan biraz eğitimle, biraz da yaparak öğrenilecek bir şey.

Antropolojinin temel ilgi alanları nelerdir? Uzmanlar neyi araştırıyor?

Antropolojinin temel alanları var. İlk olarak biyolojik-fiziksel antropoloji dediğimiz yani paleantropologla ilk insandan itibaren fosilleri, hayvanları, bitkileri ve bu kalıntıları inceleyerek insanın yaşını, bir kültür olarak bu coğrafyada ne kadar yer aldığını, nasıl beslendiğini, nasıl savaştığı ve çoğaldığını araştıran bir alt dal. İlk insandan beri bir araya gelip bir dil ailesi meydana getiriyoruz o yüzden linguistikle, dille ilgili bir çalışma alanı var. Kültürel antropoloji dediğimiz alanda da bütün ritüellerimiz, alışkanlıklarımız, gelenek, göreneklerimiz gibi nasıl sosyalleştiğimizle ilgili bilgileri de içinde barındıran bir dal.

Antropolojinin diğer bilim dallarıyla ilişkisini açıklar mısınız?

Bütün hepsinin teması insan. Ben sosyal bilimleri ya da iletişimi birbiriyle kardeş görürüm çünkü biz insanı anlamaya çalışıyoruz. Psikoloji olsa bireyin duygu durumunu, ruh halini anlamaya çalışıyorsunuz. Sosyolojide de toplumu inceliyorsunuz, antropolojide geçmişten bugüne ve geleceğin insan topluluklarını inceliyorsunuz. Bence hepimizin teması insan olduğu için bu kadar çok disiplinlerarası bir alan.

Antropolojinin medya ile bağlantısını açıklayabilir misiniz?

Antropolojinin uygulamalı alanı özellikle 2. Dünya Savaşı'ndan sonra başladı. Savaş sonrasında radyo ve televizyon hayatımıza girdi bu sebeple antropolojinin çıkış noktası medyadan çok besleniyor. Hem bilgi anlamında, hem de istihbarat taşıma anlamında çünkü bir bilgiyi istediğiniz gibi çarpıtarak verebiliyorsunuz karşı tarafa, bu kitleleri zaman zaman uyuşturabileceğiniz, onların bir afyon halinde istediğiniz yere ve yöne yönlendirebileceğiniz anlamına geliyor. Bu sebeple antropolojideki etik çalışmalar dolaylı olarak medyaya da yansıyor. Orada siz toplumun derdine çare olabileceğiniz, yarasına merhem olabileceğiniz sorunlarla uğraşıyorsanız gerçek hayatta da bu haberciliğe bire bir yansıyacaktır. İşin özü kamuoyunun sağ duyulu ve şeffaf bir şekilde problemlerini ortaya koyabilmekte bu bilim de olabilir medya araçlarının kullanıldığı kitle iletişim yöntemi de olabilir.

Bu bilim dalıyla ilgili haberler hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Bu alanla ilgili çok fazla haber yapılmıyor ama medya ile ilişkisi var. Meselâ örnek vereyim, bir bölgede yaşayan mülteci çocukların eğitimden geri kalması konusu bu çocukların bir türlü dil öğrenememesi, dil bariyeriyle karşılaşması ve buna bağlı olarak da eğitimlerinde geri kalmaları durumu. Sosyal hizmetten, sosyolojiden, psikolojiden ve antropolojiden gelecek birçok uzman bu konu üzerinde çalışabilir. Bunların fikirleri, arabulucu olması, oradaki sorunu yerinde çözmesi, soruna sahip olan kişiyle bu sorunu kim çözecekse, bunlar idareler mi? hükümet mi? devlet mi? Her neyse o arada bilgiyi A noktasından B noktasına götürecek olanlar bu uzmanlardır. Bence bu uzmanların daha sık ekranlara çıkıp böyle bir sorun var deyip bu sorunlara işaret edebilmesi gerekiyor, bu çok anlamlı olurdu. Çünkü insanlarda o zaman burada bir problem var farkındalığı oluşur, bunu da haberciler sağlayabilir. Aslında burada bir sosyal ilişki konusu var, herkes birbirine destek oluyor.

Bir uzman olarak yanlış bilgilere dayalı haberlerle nasıl mücadele ediyorsunuz?

Haberin yanlışı doğrusundan ziyade çarpıtılmış haberlerle karşı karşıya kalabiliyoruz. Bu bütün dünyada olan medyanın genel bir problemi. Örneğin bir fotoğraf vardır önünüzde, onu neresinden çekmek isterseniz sorun o şekilde karşı tarafa geçer burada belki de etik değerleri yüksek olan habercilere ihtiyacımız var. Sosyal bilimcilerin işi anın fotoğrafını çekmek, biz konuyu ortaya koyuyoruz. Haberci burada sağduyusu, ilkeleri ve etik değerleri olan bir kişi olarak kamuoyunu bu konuda bilgilendirecek kişi aslında çok kutsal bir görevi var bu anlamda. Bu bilinç varsa ve bu bilincin sadece bireysel olması yetmiyor kolektif ve kurumsal olması yani bu bilince medya şirketinin de sahip olması gerekiyor.

Küreselleşme süreçleri antropolojiyi nasıl etkilemektedir?

Her bölge hakkında fikir sahibi olduk, yani bilgi sahibi olmadığımız hiçbir yer kalmadı dünyada. Biraz avantajlı bir durum olarak birbirimizle daha çok iletişim halindeyiz ama bir yandan da bu bizi çok tektipleştirip, standartlaştırıyor, her yer birbirine çok benzemeye, aynı olmaya başlıyor. Fakat şöyle bir olumlu nokta olabilir. Antropoloji gibi bir bilim dalı sadece geçmişle ilgileniyormuş gibi ama aslında küreselleştiğinde bugünün de sorunlarına bir çözüm sunabilir. Bu anlamda biz akademisyenler de bunun farkında olduğumuzda olumlu bir tabloya dönüştürülebilir. Küreselleşmeyi lehimize kullanabiliriz.

Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederim.