İletişim Günleri Davetli Konuşmacılar oturumunda iletişim eğitimi, dijitalleşme ve gazetecilik tartışıldı
15.05.2025 14:29

İletişim Günleri Davetli Konuşmacılar oturumunda iletişim eğitimi, dijitalleşme ve gazetecilik tartışıldı


Haber: Meryem Aydın

Uluslararası İletişim Günleri kapsamında düzenlenen Davetli Konuşmacılar Oturumu, Bakü Devlet Üniversitesi Ana Bina Meclis Salonu’nda gerçekleştirildi. Oturumda Prof. Dr. Aysel Aziz ve Prof. Dr. Nilüfer Timisi, yapay zekâ ve iletişim eğitimi, dijital çağın toplumsal etkileri ve gazetecilik konularında konuştu.

12. si düzenlenen Uluslararası İletişim Günleri kapsamında gerçekleşen Davetli Konuşmacılar Oturumu’nda, Prof. Dr. Aysel Aziz ve Prof. Dr. Nilüfer Timisi iletişim alanının güncel meselelerini katılımcılarla paylaştı. Katılımcılar, yapay zekâ ve iletişim eğitimi, dijital çağın toplumsal etkileri ve gazetecilik gibi başlıklarda yapılan sunumlarla bilgi alışverişinde bulundu. Oturumda, İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi’nden Prof. Dr. Aysel Aziz “İletişim Eğitimi ve Akreditasyon”, İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nilüfer Timisi ise “Dijital Çağda Yeni Toplumsal Dinamikler: Bilgi, Enformasyon ve Özne” başlıklı sunumlarını paylaştı.

Prof. Dr. Aysel Aziz: “İletişim fakülteleri geç kaldı, derhâl hazırlanmalıyız”

Konuşmasına Üsküdar Üniversitesi ve Bakü Devlet Üniversitesi arasındaki iş birliğinin önemini vurgulayarak başlayan Prof. Dr. Aysel Aziz, sempozyumun bilgi alışverişini ve yüz yüze teması geliştirmesi açısından büyük önem taşıdığını vurguladı. Üretken yapay zekâ konusuna da değinen Aziz, yapay zekânın artık sadece veri toplamakla kalmadığını, kullanıcıdan gelen komutlar doğrultusunda bilgi ürettiğini belirtti: “En son bakın orada en son bir kavram var. Üretken yapay zekâ. Şimdiye kadar hep yapay zekâ diyoruz. Yapay zekâ muhakkak bilgi bu ama yapay zekâ dediğimiz şey bilgileri topluyor. Nereden topluyor? Bizim verdiğimiz bilgilerden, makinelerden yani bilgisayarlardan topluyor. Sonra bunları yorumluyor. En son ama bizim işimize yarayan asıl yarılması gereken ise bu bilgilerin üretilmesi. Asıl olan, bizim verdiğimiz komutlar çerçevesinde yeni bir şey üretmesidir. Ama bu üretim mutlaka başka kaynaklarla doğrulanmalı”. Yapay zekânın toplumun tüm kademelerinde kullanılmaya başladığını ve iletişim fakültelerinin müfredat güncellemelerinin geciktiğini söyleyen Aziz, “Şu anda çocuklar ortaokulda bile ödevlerini yapay zekâyla yapıyor. Onlara da yapay zekâ okuryazarlığı lazım. İletişim Fakülteleri bu konuda geç kaldı, derhâl hazırlanmalıyız” şeklinde konuştu.

Akreditasyonda yapay zekâ

İletişim fakültelerindeki akreditasyon süreçleri üzerine konuşan Aziz, 2018 yılından bu yana iletişim eğitiminin akreditasyonunda aktif rol aldığını, bu süreçlerin öğrencinin, ailesinin ve sektörün güvenini sağlama açısından önemine değindi: “Bir üniversitenin akredite edilmiş olması, o kurumun eğitim kalitesine dair önemli bir göstergedir. Sektör, böyle bir programdan mezun öğrenciyi daha gönül rahatlığıyla kabul eder.” Yapay zekânın akreditasyon sistemlerine veri analizi, öğrenci memnuniyeti anketleri, mezun takip sistemleri gibi alanlarda entegre edilmesi gerektiğini vurgulayan Aziz, altyapının bu noktada belirleyici olduğunu söyledi. Aziz, “Veri tabanınız yoksa, algoritmaların hiçbir anlamı kalmaz. Teknolojik altyapının güçlü olması şart” dedi.

Prof. Dr. Aysel Aziz: “Hocalar da eğitilmeli”

Üniversitelerde yapay zekâya dair dersler açmanın yeterli olmadığını ifade eden Prof. Dr. Aziz, bu dersleri verecek nitelikli akademik kadronun yetiştirilmesi gerektiğine dikkat çekti: “Peki bu dersleri kim verecek? Şu anda yeterli eğitmen yok. Hizmet içi eğitimlerle hocalar da bu dönüşüme hazırlanmalı” şeklinde konuştu. Ayrıca engelli öğrenciler için kişiselleştirilmiş yapay zekâ destekli öğrenme sistemlerinin önemine de değinen Aziz, bu sistemlerin akreditasyonun da öncelikli kriterlerinden biri olması gerektiğini belirtti.

Prof. Dr. Nilüfer Timisi: “Tekniğe odaklandıkça sosyal olanı kaçırıyoruz”

Sempozyumun Davetli Konuşmacılar oturumunda konuşan Prof. Dr. Nilüfer Timisi, özellikle dijitalleşme ve yapay zekânın etkisiyle değişen bilgi, özne ve iktidar yapıları üzerine açıklamalarda bulundu. Konuşmasına teknik ve teknolojik ayrımını vurgulayarak başlayan Timisi, iletişim teknolojilerinin sadece araçsal değil aynı zamanda sosyal bilimsel bir olgu olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. Timisi, “Tekniğin kendisine odaklandığımızda teknik bir probleme odaklanmış oluruz ve sosyolojik olanı gözden kaçırırız. Yapay zekâ teknolojilerinin sosyal bilimlerde kullanımıyla birlikte teknik uzmanlığa duyulan ihtiyaç arttı” dedi. Ancak bu durumun, sosyal bilim alanının mühendislik bilgi alanlarına teslim olması tehlikesini doğurduğunu belirten Timisi, sosyal bilimcilerin kendi özgün metodolojilerini kaybetmemeleri gerektiğini vurguladı: “Bütün alan mühendislik bilgisine bırakılırsa sosyal bilimciler olarak teknikten uzaklaşırız. Aracın sınırlarında hapsoluruz.”

Prof. Dr. Nilüfer Timisi: “İletişimin temeli değişti: Görünüyorum, öyleyse varım”

Timisi, 1990’lardan itibaren dijitalleşmenin iletişim alanında büyük bir paradigma dönüşümüne yol açtığını ifade etti. Özellikle sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte toplumsal ilişkilerin dijital bir uzama kaydığını, bireylerin ise dijital bir kimlik üzerinden varlıklarını sürdürmeye başladığını belirtti. Timisi, “Descartes’ın ‘Düşünüyorum öyleyse varım’ı artık yerini ‘Görünüyorum, öyleyse varım’ anlayışına bıraktı. Artık cep telefonunun içinde yaşıyoruz. Eğer orada yoksak, aslında hiç yokuz” ifadelerini kullandı.

“Yapay zekâ bilgi değil, veri üretiyor”

Konuşmasında yapay zekâ teknolojilerine de geniş yer ayıran Prof. Dr. Timisi, bu sistemlerin bilgi üretiminde sağladığı kolaylıkların yanında, epistemolojik tehditler de içerdiğini vurguladı. Bilginin enformasyona dönüşürken, öznenin ise dijital bir varlığa evriliyordiğini belirten Timisi, “Yapay zekâ, insanlığın tüm ortak bilgisini barındıran bir olanak. Ancak bilgi dediğimiz şey artık enformasyona dönüşmüş durumda. Özne çözülüyor, buharlaşıyor. Dijital özne, her gün yeniden tanımlanmak zorunda kalan bir varlık haline geldi” şeklinde konuştu.

Masaüstü sömürgecilikten bulut köleliğine

Prof. Dr. Timisi, iletişim teknolojilerinin küresel eşitsizlik bağlamında yarattığı yeni sömürü biçimlerine de dikkat çekti. 1995’te ortaya koyduğu “Masaüstü Sömürgecilik” kavramının, bugün “Bulut Köleci Sömürgecilik”e dönüştüğünü belirterek şunları söyledi: “Artık gönüllü köleliğimiz söz konusu. Instagram’a fotoğraf koymadan, selfie çekmeden duramıyoruz.Bu yeni sömürge biçimi sadece donanım ve yazılım değil, algıların, görünürlüğün ve bireysel verilerin pazarlanması üzerinden işliyor. Bütün ülkeleri saran bir platform ekonomisi var ve bu platformlar bizim gönüllü emeğimizle çalışıyor”.