
Kadın cinayetleri: İsimler farklı ama hikayeler çok benzer
Haber Üsküdar: İrem Dinç
Zeynep Zan, 25 yaşındaydı. Eşi Uğur Zan’dan gördüğü şiddet nedeniyle boşanmaya karar vermişti. 16 Mayıs sabahı motosikletiyle işine giderken eşi tarafından durduruldu ve vurularak öldürüldü. İki çocuk annesi genç kadın, daha önce aldığı tehditler nedeniyle uzaklaştırma kararı da aldırmıştı.
Esengül Kaya, 48 yaşındaydı. 3 yıl önce, psikolojik ve fiziksel şiddet gördüğü Recep Çürük’ten boşanmıştı. Boşanmasına rağmen eski eşi peşini bırakmadı ve tehditlerini sürdürdü. Eski eşi hakkında uzaklaştırma kararı aldırdı ama bu karar Recep Çürük’ü durdurmaya yetmedi. 24 Mayıs Cumartesi gecesi Esengül Kaya’nın çalıştığı büfeye gelen Recep Çürük, eski eşini tabancayla vurarak öldürdü.
Eser Karaca, 42 yaşındaydı. Eski eşi Atilla Ayıntaplı’dan boşanmıştı ancak eski eşi Eser Karaca’yı rahatsız etmeyi sürdürdü. Eser Karaca eski eşi hakkında 2019'da 1 kez, 2025'te de 2 kez uzaklaştırma kararı aldırmıştı. Karaca’nın eski eşi hakkında dördüncü kez uzaklaştırma kararı için avukatı aracılığıyla yeniden adliyeye başvurduğu, cinayetten saatler önce uzaklaştırma kararının verildiği anlaşıldı. Atilla Ayıntaplı, 20 Mayıs’ta, Eser Karaca’nın çalıştığı özel hastaneye gitti ve pompalı tüfekle Karaca’yı öldürdü.
Bu kadın cinayeti vakalarında da görüldüğü gibi, kadınlar en çok en eşleri, sevgilileri, eski eşleri, yakınları tarafından öldürülüyor. Üstelik çoğu zaman bu cinayetler, daha önce defalarca bildirilen tehdit, şiddet, takip gibi belirtilerin ardından gerçekleşiyor. Uzaklaştırma kararları bile kadınların öldürülmesini engelleyemiyor.
Son 10 yılda 3901 kadın öldürüldü
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’da yer alan Anıt Sayaç’a göre 2025 yılında 30 Mayıs’a kadar en az 285 kadın öldürüldü. Son 10 yılda ise öldürülen kadın sayısı 3901. Anıt Sayaç’a göre; 2015’te 294 kadın, 2016’da 292 kadın, 2017’de 354 kadın, 2018’de 409 kadın, 2019’da 425 kadın, 2020’de 419 kadın, 2021’de 433 kadın, 2022’de 409 kadın, 2023’te 418 kadın ve 2024’te de 448 kadın cinayete kurban gitti.
6284 Sayılı Kanun’un uygulamasında sorun var
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla yürürlüğe giren 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, şiddet mağdurlarının can güvenliğini sağlamaya yönelik tedbirler içeriyor. Bu yasa, şiddet uygulayan kişinin evden uzaklaştırılmasından, mağdura geçici koruma tahsisine, iletişim yasağından kimlik değişikliğine kadar pek çok koruyucu önlem sunuyor. Üstelik bu kararlar için şiddetin mutlaka gerçekleşmiş olması da gerekmiyor; tehdit yeterli sayılıyor. Yani kadın, henüz fiziksel zarar görmeden de devletin desteğini alabiliyor.
Ancak yasa ne kadar güçlü olursa olsun, uygulayıcıların tutumu bu gücü belirliyor. Birçok kadın tehdit edildiğine ve risk altında olduğuna ilişkin adli makamlara bildirimde bulunmalarına rağmen, 6284 kapsamında yeterli koruma göremiyor. Çoğu zaman kolluk kuvvetlerinin ihmali, tedbir kararlarının yetersizliği veya başvuruların ciddiye alınmaması, bu yasayı işlevsiz kılabiliyor.
Klinik Psikolog Dr. Ayşe Yıldırım: Medya, kadını nesneleştiren değil, güçlendiren bir dil kullanmalı
Klinik Piskolog Dr. Ayşe Yıldırım ile kadınların maruz kaldıkları şiddeti ve alınması gereken önlemleri konuştuk. Dr. Ayşe Yıldırım, sorunun bireysel değil toplumsal bir sorun olduğunun altını çiziyor.
Kadına şiddet toplumda hâlâ önemli bir sorun. Bir psikolog olarak şiddeti nasıl tanımlıyorsunuz?
Şiddet, bir bireyin bir başka birey üzerinde güç kullanarak onu kontrol etmeye, bastırmaya ya da cezalandırmaya çalıştığı her türlü davranıştır. Bu sadece fiziksel darbelerle değil, kelimelerle, tehditlerle, ekonomik baskılarla ve hatta bakışlarla bile gerçekleşebilir. Kadına yönelik şiddet, toplumun farklı kesimlerinde rastladığımız, çoğu zaman gizlenen, duvarlar ardında yaşanan ama derin izler bırakan bir insanlık suçudur. Psikolojik açıdan şiddet, kurbanın öz saygısını, kimlik algısını ve güven duygusunu sistematik biçimde yıkmayı amaçlayan bir güç göstergesidir.
Kadınlar psikolojik şiddete maruz kaldıklarını neden fark edemeyebiliyorlar?
Psikolojik şiddet çoğunlukla sinsi bir biçimde ilerler; kelimeler sevgi kılığına bürünebilir, kontrol ise “endişe” kisvesiyle sunulabilir. Şiddet uygulayan kişi, “seni korumak istiyorum”, “sadece kıskanıyorum çünkü çok seviyorum” gibi ifadelerle davranışlarını romantize ederek meşrulaştırır. Kadınlar, özellikle çocukluk döneminde ailede değersizleştirilmişse ya da sevgiyi acı ve kontrolle özdeşleştirmeyi öğrenmişlerse, bu tür davranışları sevginin doğal bir parçası sanabilirler.
Kadınların psikolojik şiddeti fark edememelerinin bir diğer nedeni ise utançtır. Yaşadıkları şiddeti kabullenmek, benliklerinde bir kırılma yaratır. Bu gerçekle yüzleşmektense inkâr etmeyi seçerler; çünkü inkâr, ruhsal bütünlüklerini koruma çabasıdır. Ne yazık ki bu savunma mekanizması, onları daha da derin bir şiddet döngüsüne hapseder.
Psikolojik şiddet uygulayan kişilerin davranışlarının arkasında genellikle ne tür psikolojik faktörler vardır?
Psikolojik şiddet uygulayan kişilerde sıklıkla düşük özsaygı, kontrol kaybı korkusu, empati yoksunluğu ve geçmişte yaşanmış çözülmemiş travmalar görülür. Bu bireyler ilişkilerinde denge değil, hâkimiyet ararlar; çünkü içsel olarak kendilerini yetersiz ve tehdit altında hissederler. Bazıları narsistik özellikler gösterir; karşısındakini değersizleştirerek kendilerini güçlü ve önemli hissetmeye çalışırlar.
Psikolojik şiddete uğrayan kadınlarda görülen semptomlar nelerdir?
Psikolojik şiddet, görünmeyen ama en derin izleri bırakan şiddet türüdür. Kadınlarda özgüven kaybı, yoğun suçluluk duygusu, depresyon, anksiyete bozuklukları, uyku ve yeme sorunları, panik ataklar, hatta travma sonrası stres bozukluğu gibi ciddi etkiler yaratabilir. “Belki ben hatalıyımdır” düşüncesiyle kendini suçlama eğilimi gelişir. Zamanla benliğini yitirme, karar verememe ve hayattan zevk alamama hâli kronikleşir. En korkutucu etkisi ise, kişinin şiddeti “normalleştirmesi” ve bunu hak ettiğine inanmasıdır.
Toplum olarak kadına yönelik şiddeti önlemek için neler yapabiliriz?
Şiddeti önlemenin yolu, yalnızca olay gerçekleştikten sonra cezalandırmak değil, bu davranışın hiç başlamamasını sağlayacak bir kültür inşa etmektir. Eğitim, bu dönüşümün temel anahtarıdır. Çocuklara erken yaşta sağlıklı sınır koymak, empati ve eşitlik kavramlarını öğretmek zorundayız. Medya, kadını nesneleştiren değil, güçlendiren bir dil kullanmalı. Dizilerde işlenen konuların ve sahnelerin toplum üzerindeki etkisi sanıldığından çok daha büyüktür. Bu mecralarda şiddet asla normalleştirilmemelidir. Hukuki sistem ise mutlaka caydırıcı olmalıdır; şiddet uygulayan kişiler cezasız kalmamalıdır. Ve en önemlisi, tanık olan herkes sorumludur. Sessizlik, suça ortaklıktır. Bir kadın şiddete uğruyorsa bu, “aile içi mesele” değil; bir insanlık sorunudur.