Kadın gazetecilerin bitmeyen mücadelesi
Haber Üsküdar: Çağla Aydın
Kadın gazeteciler sadece haber yazmıyor, aynı zamanda hayatta kalmaya, görünür olmaya ve sistemin içinde var olmaya çalışıyorlar.
Deneyimli gazeteci Hale Gönültaş ile isminin açıklanmasını istemeyen bir başka kadın gazetecinin yaşadıkları, medyada kadın olmanın iki farklı boyutunu çarpıcı şekilde gözler önüne seriyor.
“Habercilikte kadın-erkek ayrımı olmaz derim. Ama sahaya gittiğinizde önce kadın olduğunuzu hissettirirler size. ‘Aman bir kadın muhabir gelmiş’ der gibi küçümseyici bakışlar vardır her yerde. Bu sadece toplumda değil, suç ağlarında da var. Kadın gazeteci görünce, ‘korkar, bırakır’ sanıyorlar. Halbuki biz korkuyla yaşayamayız. Kaygı ve korkuyla bu iş yürütülemez.”
Bu sözler gazeteci Hale Gönültaş’a ait. 25 yılı aşkın süredir Ortadoğu’dan İran sınırına kadar onlarca riskli bölgede çalışmış bir gazeteci olarak, sahada kadın olmanın nasıl bir yük getirdiğini doğrudan yaşamış birisi. Suriye’de bir röportaj uğruna hayatını riske atışı, belki de bu yükün en çarpıcı örneği.
FKÖ militanlarıyla konuşmak için girilen risk
Hale Gönültaş şöyle anlatıyor: “2000 yılında, Rahşan Affı sonrası serbest bırakılan dört Filistinli militanla röportaj yapmak üzere Suriye’ye gittim. O dönem Sabah gazetesindeydim. Haber müdürümüz Semra Çetin, odasına çağırdı: ‘1979’da Mısır Büyükelçiliği baskınını yapan Filistinliler serbest bırakılmış. Onları bul, röportaj yap,’ dedi. Nerede olduklarını tam bilmiyorduk ama Suriye’de oldukları bilgisini almıştık. Şam’da Filistin Kurtuluş Örgütü’nün merkezine gittim. Orada altı saat sorgulandım, eşyalarım didik didik arandı. FKÖ, güvenlik kaygıları nedeniyle bilgi vermekten çekiniyordu. Günlerce haber bekledim ama araştırmayı bırakmadım. Sonra Suriyeli bir meslektaşım, Suriye ile Lübnan arasındaki küçük bir Filistin kampından bahsetti. Türkiye’den gelen bir Filistinlinin orada olduğunu söyledi. Foto muhabirim rahatsızdı, ben de tek başıma yola çıktım. ‘FKÖ bilgi vermezse bile bir Filistinliyle konuşursam önemli bilgiler alırım’ diye düşündüm. Çünkü o isimlerle daha önce bire bir söyleşi yapılmamıştı. Yola çıktığımda, otelin önünde taksi yoktu, hemen karşı kaldırımdaki bir taksiye bindim. Yolculuk sırasında şoförün alkollü olduğunu geç fark ettim. Issız bir yola sapmıştı. Hareketlerinden niyetini anladım, aracın kapısını açıp atladım, yuvarlandım, burnumdan kan geliyordu. Tam o sırada bir köy dolmuşu geçiyordu. Önüne atladım, durdurdum. Kadınlar beni kucakladı, kurtardı. Ertesi sabah saat 05.30’da verilen adrese gidip Ürdün sınırına yakın kampta dört Filistinliden ikisiyle söyleşi yapabildim. Bu benim yaşadığım en büyük zorluk değildi ama her defasında yeniden kendini toparlamak zorundasın. Ruhunu, bedenini, zihnini koruyamazsan gazetecilik seni yutar.”
Haber merkezlerinde de kadın olmak zor
Sadece sahada değil, haber merkezlerinde de kadın olmak çoğu zaman ikinci plana itilmek anlamına geliyor. “Yazı işleri erkek kulübü gibiydi. Sabah toplantılarında bir kadın konuşunca ‘önceliğimiz haberi okutmak’ der geçerlerdi. Haberimin başlığına bile müdahale ederlerdi. ‘İmzamı çekin’ diyerek saatlerce tartıştığımız zamanlar oldu Basında cam tavanlar vardı. Kadınların yönetimde söz sahibi olmalarında Türkiye kadın hareketinin elbette çok katkısı oldu. Genç meslektaşlarımız da bulundukları ortamda cam tavanı hissederlerse yıkmak için çabalamalılar” diyor Hale Gönültaş.
Ana akım medyadan bağımsız mecralara geçişini ise şu sözlerle aktarıyor: “Medya patronlarıyla, ihalelerle, iktidarla bağı olmayan kurumlarda çalışmak bir tercih. 2012’ye kadar ana akım medyada çalıştım. Ama sonrasında medyanın el değiştirmesi, patron sermayesinin iktidarla ilişkisine bağlı olarak büyümesi sürecinde, habere patronun ve ailesinin karıştığı kurumlarda çalışmak ne gazetecilik anlayışıma ne de kişiliğime uygundu. Tercih ettiğim, doğru bulduğum mecralarda çalıştığım için de haberlerimi yaparken, yayımlatırken bir zorluk yaşamadım.”
Genç kadın gazetecilere tavsiye: Cesur olun ama bilinçli olun
Bugün genç kadın gazetecilere verdiği mesaj net: “Uzun süredir genç gazetecilerin eğitimlerine yönelik projelerde yer alıyorum. Geçen hafta bir program Ankara’da tamamlandı. Bazı genç kadın arkadaşlarımı farklı farklı örgütlerin düzenlediği her eğitimde görüyorum. Bunu çok kıymetli buluyorum. İnternet medyasına, muhalif basına karşı ekonomik ve politik baskılar çok fazla. Asıl haberciliğin okulu haber merkezidir. Temel önerim şu oluyor. Artık medya düzeni değişti. Güvenli ve ekonomik olarak destekleyici bir sistem yok. Çok iyi karar vermek lazım. Açık yazacağım, ‘ekonomik sıkıntıyla, yargısal tacizlerle, davalarla mücadele edebilecek miyim?’ Tüm bunların yanıtını çok iyi düşünmek gerekiyor. Ama görüyorum ki genç kadın arkadaşlarımızın da birçoğu dirayetli ve istekli. Özetleyecek olursam, cesur olun ama bilinçli olun. Çok okuyun, sahaya çıkın, dil öğrenin, video çekin. Kendinize yatırım yapın. Ruhsal destek alın. Çünkü bu mesleği uzun süre yapmak istiyorsanız, önce kendinizi korumalısınız.”
“Bu meslek beni beş yılda tüketti”
Gönültaş’ın sesi güçlü. Ama her kadın gazeteci onun kadar dirençli kalamıyor. Dinlediğimiz bir başka hikâyede kadın gazeteci genç yaşta mesleği bırakmak zorunda kalıyor. Bir ulusal gazetede internet editörü olarak başladığı meslekte yalnızca beş yıl dayanabilen bu kadın gazeteci, yaşadığı sistematik baskıları ve ekonomik sıkıntıları şöyle anlatıyor: “Mesai yapmaya zorlandım, kovulmakla tehdit edildim. Maddi olarak çok zorlandım. Psikolojik olarak çöktüm. Beş yıl yaptım bu işi ama bu meslek beni beş yılda tüketti. Sürekli yorgun, bitkin ve ağlak biriydim. Sonunda bıraktım. Maaşım kadar kira ödüyordum ama kimse bunu umursamıyordu. Küçücük paralar veriliyordu, karşılığında her şey bekleniyordu. Hatalarda büyük baskılar yaşanıyordu. Bir arkadaşım, ‘Bu işi beceremiyorsan git evde çocuk bak’ cümlesini duymuş koordinatörden. Ne kadar korkunç değil mi? Ama gerçek bu.”
Kadın gazetecilerin başarısının sürekli erkek koordinatörlere bağlanmasına da değiniyor. “Bir haber bulmuştum, okunma garantiliydi. ‘Ben yapayım’ dedim. Erkek koordinatör ‘Ben yapayım’ dedi. Bir şey diyemedim. Çünkü patron oydu. Onlar bizim başarımız üzerinden kendilerini parlatıyorlar.”
Genç kadın gazetecilere ise şu sözlerle sesleniyor: “Bu sektörde eşit ve güvenli ortam bulmak zor. Değişim erkeklerin bilinçlenmesinde yatıyor. Bu çok uzun sürecek. Ama yine de şunu söyleyebilirim: Cesur olun, araştırın, doğru yerlerde başlayın. Bilinçli olun, kararınızı iyi verin. Vazgeçmek değil ama kendinizi koruyarak ilerlemek önemli.”
Bu iki kadın gazeteciden biri mesleğe yıllarını vermiş usta bir gazeteci, diğeri mesleği bırakmak zorunda kalmış bir kadın. Tanıklıkları, medya sektöründeki eşitsizliğin sadece bireysel değil, yapısal bir sorun olduğunu ortaya koyuyor. Ve her şeye rağmen, hâlâ yazmaya, anlatmaya, görünür olmaya çalışan kadın gazeteciler var.
Kadın için gazetecilik sadece bir meslek değil, bir mücadele biçimi. Kimi zaman mikrofona uzanan bir el, kimi zaman bir kalem, kimi zaman da sadece bir bakış, bu mücadeleyi sürdürmenin sessiz bir yolu oluyor. Her şeye rağmen yazmaya, anlatmaya ve değiştirmeye devam eden kadın gazetecilerin sesi, bu sessizliğin içinden yükseliyor.
