On dokuzuncu oturumda sinema ve ideoloji konuşuldu
23.10.2020 03:43

On dokuzuncu oturumda sinema ve ideoloji konuşuldu


Haber Üsküdar - Baha Burak Bekçi

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından 21-23 Ekim tarihleri arasında düzenlenen 7. Uluslararası İletişim Günleri / Dijital Çağda İletişim Eğitimi sempozyumunun 19. oturumunda sinema ve ideoloji konuşuldu. Başkanlığını İstinye Üniversitesi'nden Prof. Dr. Peyami Çelikcan’ın üstlendiği oturumda Melek Ozat, Dr. Öğr. Üyesi Eren Ekin Ercan, Arş. Gör. Emre Koparan, Arş. Gör. Mehmet Aytekin, Dr. Öğr. Üyesi Mesut Aytekin ve Deniz Berkan Duman birer bildiri sundu.

Melek Ozat: "Tanıklık ve aşırı milliyetçilik arasında zıtlık içeren bir ilişki var" 

Üsküdar Üniversitesi Yüksek Lisans öğrencisi Melek Ozat, Dr. Öğr. Üyesi Eren Ekin Ercan'la birlikte hazırladıkları "Irkçılık, İdeoloji ve Tanıklık: Başkalarının Hayatı (2006) Filmi Üzerine Bir Analiz" başlıklı çalışmayı sundu. Filmin, gündelik yaşam içerisindeki öznelerarası ırkçılığa/ilişkilere odaklanması nedeniyle ayrıksı bir yerde olduğunu belirten Ozat, "Filmin temel bağlamını ise bir başkasının yaşamına tanıklık ya da tanık olamama arasındaki gerilimde açığa çıkan dramatik unsurlar oluşturmaktadır. Erlebnis ve erfahrung kavramsallaştırmaları bu noktada önemlidir" dedi. Almanya’nın filme konu olan dönemde ırkçılığı bir ideoloji olarak benimsemiş olmasına değinen Ozat, "Almanya’nın dönemin ideolojisine uymayanları cezalandırdığı bilinmektedir. Filmi tanıklık ve aşırı milliyetçilik kavramları üzerinden değerlendiren Melek Ozat, "film tanıklık kavramı açısından önemli bir birikime sahiptir" dedi. Çalışmayı söylem analizi yöntemiyle yaptıklarını ifade eden Ozat, "Çalışmada ortaya çıkan en önemli bulgu, tanıklık ve aşırı milliyetçilik arasında zıtlık içeren bir ilişki olduğudur" dedi.

Arş. Gör. Emre Koparan: "Dijital sinemada üretilen sanal mekânları mekânın üçlü diyalektiği üzerinden okumak mümkündür"

İstanbul Üniversitesi'nden Arş. Gör. Emre Koparan, "Lefevbre’in Temsil Mekânlarının Dijital Sinemada Yeniden Üretimi: Ready Player One Filmi Örneği" başlıklı sunumunda şunları söyledi: "Henri Lefebvre, çeşitli coğrafyalarda mekânın farklı biçimlerde örgütlendiğine dikkat çeker. Bu örgütlenme çeşitleri mekânı ortaya çıkaracak olan maddi hayatın faklı biçimlerde deneyimlenmesiyle açıklanır. Bu da doğrudan hayatları ortaya çıkaracak üretim ilişkilerinin farklı koşullara dayalı olmasıyla ilintilidir.” Emre Koparan konuşmasını şöyle sürdürdü: "Dijital sinemada üretilen sanal mekânları mekânın üçlü diyalektiği üzerinden okumak mümkündür. Bu anlamda Steven Spielberg’in Ready Player One (2018) filmi, dijital sinemada mekân üretimi konusunda önemli bir örnek olarak öne çıkmaktadır. Büyük bölümü bir bilgisayar oyununun içinde geçen filmde bu dijital mekân, karakterleri için bir temsil mekânına dönüşmektedir. Bu film Steven Spielberg’ün yönetmenliğini üstlendiği en son film olması ve tamamına yakını dijital bir dünyada geçmesi nedeniyle Ready Player One filmi seçilmiştir. Film Lefebvre’in ve Merrifield’ın mekân tanımlamaları üzerinden okunarak Lefebvre’in üçlü diyalektiği çerçevesinde incelenmiştir. İnceleme sonucunda Ready Player One filminin, OASIS isimli sanal bir dünyayı algılanan, tasarlanan ve yaşanan bir mekân olarak kullandığı saptanmıştır. Filmdeki karakterlerin hayal gücü, anılar, duygusal yaşantılar ve insani dürtüler doğrultusunda bu dijital dünyayı bir temsil mekânı olarak algıladığı, böylece dijital sinema ile fiziksel mekân özelliklerinin içkin kullanılabildiği sonucuna varılmıştır."

Deniz Berkan Duman: "Örnek Aile filmi üzerinden insanlara tüketim fikirleri dayatılıyor"

Üsküdar Üniversitesi'nden Deniz Berkan Duman, Dr. Öğr. Üyesi Eren ekin Ercan'la birlikte hazırladıkları "Neoliberalizm, Tüketim ve Gündelik Yaşam: Örnek Aile (2009) Filmi Üzerine Söylem Analizi" başlıklı çalışmayı aktardı. Deniz Berkan Duman şunları söyledi: Yönetmenliğini Derrick Borte'nin üstlendiği Örnek Aile filminden yola çıkarak modern ve çekirdek aile yapısının toplumsal normlar üzerinde anlatılış şeklinden bahsedeceğim. Bu çalışmada ele aldığımız temel konu, insanlara tüketim konusunda bazı fikirlerin dayatılmasıdır. Film, Joneses’ların yeni bir şehre taşınması ile başlıyor. Söz konusu bu ailenin gerçek hayatta birbirleri ile bir bağlantıları yoktur. Bir pazarlama şirketinin yaratmış olduğu bu sahte aile aslında birkaç satış temsilcisinin bir araya gelmesi ile oluşmuştur. Tüketim ve hayat standartları ile adeta görenleri kendilerine hayran bırakacak nitelikte bir ekiptir. Tüm komşularına mükemmel bir aile imajı verirler. Kullandıkları ve sahip oldukları tüm eşyaları belli etmeden bir şekilde reklam ederler. Komşularına mutluluklarının sebebi olarak kullandıkları eşyaların etkisini lanse ederler. Bir zaman sonra aile fertlerinin sahip olduğu ürünleri kullanmak için bütün bir şehir seferber olur. Şirketin üst düzey yöneticileri de bu senaryonun içindedir." Deniz Berkan Duman analizlerini şöyle sürdürdü: "Ürün reklamlarına bakıldığında hiçbir tüketim nesnesinin işlevselliği ve kullanım kolaylığı anlatılmamakta, daha çok biz tüketicilerin ürüne sahip olduklarında elde edecekleri anlama, hazza ve üstünlüğe vurgu yapmaktadırlar. Bu yeni anlamlar bu tarz reklamlar yoluyla tükecilere empoze edilmektedir."

Dr. Öğr. Üyesi Mesut Aytekin: "Yeni senaryolar üretemiyoruz"

İstanbul Üniversitesi'nden Dr. Öğr. Üyesi Mesut Aytekin, "Türkiye'de İletişim Fakültelerinde Verilen Senaryo Dersleri Üzerine Bir İnceleme" başlıklı çalışmasını sundu. Mesut Aytekin şunları söyledi: "Birçok hikayemiz, destanımız, sözlü kültürümüz var, medeniyetin beşiğiyiz gibi düşüncemiz var ama medyaya aktaramıyoruz. Bir kültür ortamı oluşturamadık. Özellikle son dönemlerde yerli ve milli denilen bir öykü oluşturamadık. Varolan öyküler çok az kaldı gibi bir tartışma var, yönetmenler ve senaristler arasında. Seyirciden de bu yönde beklentiler var, bu kadar çok senaryo varken nasıl düzgün bir hikaye ortaya çıkmıyor? Radyo, Televizyon ve Sinema bölümünde okuyan öğrenciler bu bölümün sinema tarafına yoğunlaşıyor. Bu kadar çok  genç sinema sektörüne atılıyorsa neden yeni hikayeler, yeni senaryolar üretemiyoruz? Sorun nerede? Acaba sorun eğitimde mi" diyerek yaptığı araştırmanın bulgularını aktardı. "Araştırmamda devlet üniversitelerini baz aldım, 39 devlet üniversitesinde iletişim fakültesi var ve hemen hepsinde Radyo, Televizyon ve Sinema bölümü var. 39 üniversitede 50 farklı başlık altında dersler veriliyor. Senaryo yazımı, senaryo uygulamaları, senaryo yazarlığı gibi farklı isimler altında senaryo dersleri veriliyor" dedi.