Sadi Kerim Dündar: "Günümüzün sanat ve tasarım dünyasında algoritma yeni teknik dildir"
Haber Üsküdar
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Çizgi Film ve Animasyon Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Sadi Kerim Dündar’ın, Frankfurt’ta geçtiğimiz Ocak ayında gerçekleşmiş olan Heimtextil 2020 Fuarı’nda sergilediği ‘Fabrictale’ isimli dijital enstalasyonu üzerine verdiği röportajı Turkish Fashion Fabrics dergisinin 24. sayısında yayımlandı. Haber Üsküdar olarak, bu İngilizce röportajın çevirisini aktarıyoruz.
Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Teknolojiyi kullanarak dijital sanatla uğraşmak fikri sizde nasıl oluştu?
Kendimi bir akademisyen, tasarımcı ve sanatçı olarak tanıtabilirim. Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Çizgi Film ve Animasyon Bölümü’nde öğretim üyesi olarak akademik çalışmalarımı sürdürüyor ve eğitim veriyorum. Kreatif bir üretim çabası zihnimde her zaman teorisiyle, arkasında var olan bilimle birlikte anlam kazanıyor. Bu gerekçeyle üretmeye devamlı olan eğilimim akademiden ayrılamıyor. Kreatif düşünmeye ve bu düşünceyi üretime dönüştürmeye olan eğilimim kendimi bildim bileli vardı diyebilirim. Çocuk iken meselâ tek meşgul olduğum oyuncak, tasarım tohumlarını erken yaşta eken Lego setleriydi. Bunun günümüzde teknoloji ile ve dijital olarak açığa çıkması ise aslında benim için bir tercih meselesi değil. Sanat ve tasarım her dönem teknoloji ile var olmuş, onun uç sınırlarında gezinmiştir. Da Vinci ve Van Gogh çağımızda yaşasalardı eserlerini yapay zekâ ve kod ile üretirlerdi, kendi yaşadıkları dönemdeki teknolojinin sunduğu en uç olanakları kullandılar. Günümüzün sanat ve tasarım dünyasında ise algoritma yeni teknik dildir, veri ise yeni ham maddedir.
İster ressam ister müzisyen olsun her sanatçının bir eser ortaya çıkarırken ilham aldığı veya beslendiği bir şeyler olur. Dijital sanatlarda nasıl oluyor bu?
İnsan hiçbir referansı olmadan yoktan var edemez. Bu referans ve ilham kaynağı sanatın ve tasarımın ilk doğduğu tarih öncesi çağlardan beri bizi çevreleyen doğa olmuştur. Günümüzde de bu elbette değişmemiştir. Bizi çevreleyen doğa hâlâ birincil ilham ve esin kaynağımızdır. Ama artık fiziksel doğamızın üzerini bizim inşamız olan dijital bir meta-doğa kaplamakta, algı çevremizi yeni ve hibrit bir katman kaplamaktadır. Bu nedenle bin yıllardan sonra dijital çağ ile yeni bir 'estetik' algısı oluşmaktadır. Özet olarak, yeni bir şeyleri ortaya çıkarmak için ilham aldığımız ve esinlendiğimiz kaynak, algı çevremizi donatan şeydir ve artık fiziksel doğadan daha çok, ekranlara yani insan inşası dijital meta-doğaya bakıyoruz.
UTİB’e Heimtextil fuarı için hazırladığınız Fabrictale adlı bir çalışmanız oldu ve ziyaretçiler tarafından büyük ilgi gördü. Bu çalışmanızdan bahseder misiniz?
Bir önceki cevabımda da değindiğim üzere, fiziksel doğamızın üzerini bizim inşamız olan dijital bir meta-doğa kaplamaktadır. İnsanlık yaşamını dijital atmosfere adım adım göç ettirmekte ve içinde yeni bir kimlik edinmektedir. İnsanlığın dijital atmosferdeki yeniden doğuşunun şafağında, kumaş ve tekstil gibi fiziksel varlıklar hiper-gerçekçi bir üslup ile bu yeni atmosfer içerisinde yeniden şekillenmektedir. Bu çalışma, kumaş ve tekstilin dijital gelecekteki rolünü araştırmakta, fiziksel ve dijital dünyaların arasında konumlanan hiper-gerçekçiliğin sunduğu hibrit olanakların sınırlarını keşfetmektedir. Bugüne kadar insanı sarıp sarmalamış olan tekstilin, günümüzde algı çevremizi sarıp sarmalamaya başlayan dijital teknolojiler ile olan kesişim kümesini tasarlamaktadır.
'Türk ev tekstili endüstrisindeki sürdürülebilir anlayışın ürüne dönüşmesinin yolcuğunu aktarırken aynı zamanda hem şimdinin hem de geleceğin teknolojisine referansta bulunur' şeklinde bir tabiriniz var küratör Esra Hanım’la. Bir yandan dijitalleşmenin hızla arttığı ve yaşamın her alanına girdiğini düşünürsek, bir yandan da sürdürülebilir doğayı öncelememiz gerektiği yadsınamaz bir gerçek iken, nasıl bir gelecek bekliyor bizi?
Dijital çağ, başka bir değişle de Endüstri 4.0 çağı insanlığa yeni bir algı bahşetmiştir. Bu yeni algıda yuvamız olan doğa ile işbirliği içerisinde, onun yenilenemez kaynaklarını tüketmeden, yani şu anki ihtiyaçlarımız için sonraki nesillerin geleceğinden çalmadan, yani sürdürülebilir olan stratejiler ile yaşamamız gerektiğini daha fazla fark ediyor ve anlıyoruz. Dahası bu dijital teknolojiler insanlığın geleceği için kaçınılmaz olan bu sürdürülebilir stratejileri uygulamamıza da olanak sağlıyor. İşte bu noktada sanatçıya ve tasarımcıya da toplumu bilinçlendirmek açısından önemli bir sorumluluk düşüyor. Bizi bekleyen gelecek konusunda ise ben ne ütopyalara ne de distopyalara inanıyorum. Var olan ve yaşanan düzenli protopyadır, dönem dönem inişler ve çıkışlar olur ama gelecek her zaman geçmişten biraz daha parlak ve biraz daha iyidir. Bu olumlu farkı ancak zamana büyük ölçekte baktığımızda fark edebiliriz. Sabit ve yavaş bir değişim olduğu için kısa zaman dilimleri içerisinde görünmezdir. Bunun yanında Endüstri 4.0’ın yaşattığı algı sıçraması ise beni heyecanlandırmaktadır. Bu noktada gelecekten umutluyum.
Tüm dünyayı etkisi altına alan Kovid-19’un sanatta, 'yeni normaller'de, kısacası hayatımızda etkilerini nasıl göreceğiz? Her şey dijitale dönerken kendinizi şanslı hissediyor musunuz? Salgının etkilerini sanatçı kimliğinizle değerlendirebilir misiniz?
Kovid-19 pandemisi ile yaşadığımız ve bir müddet daha yaşamaya devam edeceğimiz izole ve mesafeli süreç, bizi bedenen olmasa da zihnen bir araya getiren ve çağımızda iletişimimizin temel platformu olan dijital teknolojileri çok daha elzem kılmıştır. Önceki cevaplarımda da değindiğim dijital dönüşüm, fiziksel yaşamı dijital atmosfere göç ettirme zaten kaçınılmaz bir istikametti. Yaşadığımız bu karantina süreci ise zaruri olarak süreci hızlandırdı, belki 5-10 yıl sonra deneyimleyeceğimiz aşamaları bu yıl içerisinde deneyimlememize neden oldu. Bu durum karşısında kendimi daha şanslı hissetmedim, ama üretim çabamın toplumun gündelik yaşamındaki karşılığının daha da yerini bulacağını ve anlaşılacağını düşünüyorum.