Belgesel fotoğrafçısı Yücel Tunca: "Medya, toplumu biçimlendiren bir manipülasyon aracıdır"
06.01.2022 01:37

Belgesel fotoğrafçısı Yücel Tunca: "Medya, toplumu biçimlendiren bir manipülasyon aracıdır"


Haber Üsküdar – Hazal Göksun

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü tarafından ‘Fotoğraf, Bellek ve Hakikat’ başlıklı bir söyleşi gerçekleştirildi. Etkinliğe Sarı Denizaltı İnisiyatifi kurucusu ve belgesel fotoğrafçısı Yücel Tunca konuk oldu. Yeni Medya ve İletişim doktora öğrencileri etkinliğe interaktif katılım sağladılar.

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü tarafından düzenlenen ‘Fotoğraf, Bellek ve Hakikat’ başlıklı söyleşinin konuğu Belgesel Fotoğrafçısı Yücel Tunca oldu. Moderatörlüğünü Yeni Medya ve İletişim Bölüm Başkanı Doç. Dr. Feride Zeynep Güder’in üstlendiği etkinlikte fotoğrafın gerçeklikle arasındaki bağ ve fotoğrafçının bu gerçeklikteki yeri tartışıldı.

Yücel Tunca: "Medya için fotoğraf üretmek, görüntü arkasındaki fikri kaçınılmaz olarak kavramaktır"

Kendisinden kısaca bahsederek konuya giren ve ‘bellek’ kavramı hakkında konuşan belgesel fotoğrafçısı Yücel Tunca, ‘‘Ben gazetecilikten gelen bir fotoğrafçıyım. İstanbul Üniversitesi'nde Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü'nü bitirdim. Okurken mesleğe adım attım. Uzun yıllar boyunca gazete ve dergilerde basın fotoğrafçısı ve haber editörü olarak çalıştığım için medya ve fotoğraf ilişkisi üzerine örülmüş bir arka planım ortaya çıktı. Medya için fotoğraf üretmek, görüntü arkasındaki fikri kaçınılmaz olarak kavramaktır. Medyada kullanılan fotoğraflar haberin birçok unsurunu ve özünü barındıran yapılardır. Bu fotoğrafları ne için çekiyoruz? Neye hizmet ediyoruz? Ne göstermeyi amaçlıyoruz? Burada medyanın çerçevesi açılmaya başlıyor. Her biri yaşamsal öneme sahip. Medya, toplumu biçimlendiren bir manipülasyon aracıdır. Fotoğraf da bu toplumu biçimlendirmeye ve yönlendirmeye yarayan bir yapı olarak karşımıza çıkıyor. Belgesel fotoğrafı üretirken bir görsel bellek oluşturmaya çalışıyoruz. Bu belleğin neden oluşturulmaya çalışıldığını, neden gerçeğin peşinde olduğumuzu, gerçeği tam olarak yansıtamadığımız takdirde bizdeki hakikati nasıl oluşturabileceğimizi düşünerek yolumuzu kaybetmemeye çalışıyoruz. Bilgi ve duygu taşıyan, bugünden yarınlara taşıyıcılık işlevi olan fotoğrafın bu gücünü unutmamamız gerekiyor. Her bir birey bu sorumluluğu taşırken hakikati arama noktasında zihnini berrak tutmalı’’ ifadelerini kullandı.

Doç. Dr. Feride Zeynep Güder: "Rasyonel olduğumuzu zannetsek de birçok şekilde mantıksız hareket ediyoruz"

Fotoğrafçı Yücel Tunca tarafından sorulan ‘Hakikat akademik dil üzerinden nasıl anlatılıyor?’ sorusu üzerinden düşüncelerini belirten Doç. Dr. Feride Zeynep Güder, "Gerçeklikle hakikat arasındaki farklılık, gerçekliği rasyonalite ile yakalama iddiasıdır. Modernitenin temel sorunu. 17. yüzyıldan 1960’a kadar idealize bir dünya düzeninde gerçeği rasyonaliteyle yakalıyorlardı. Yani, zihinsel duygularla Kantçı bir bakış açısıyla. Zihne dayalı bir şey bu. Ama günümüze geldiğimizde mantıktan ziyade karar alma veya algı mekanizmasında mantıksızlıkların içerisinde de hakikatin altta kalarak kendi hakikatimizin örtüşmediği bu aptallık ve mantıksızlıkların baskın olduğunu görüyoruz. Tarihteki aptallıkların yinelenmesi ebedi bir döngü. Hepimiz rasyonalitenin içerisinde değiliz. Hakikatle rasyonalite ancak böyle anlaşılır. Ama hakikatin temsili nerede? Fotoğraf ya da herhangi bir sanat eseri; gerçekliği temsil ettiğini iddia eden birçok şeyi ve hakikati gerçek anlamda temsil edip etmediğinin de araştırılması gerekiyor. İnsan ön görülemez bir varlık. Her ne kadar biz rasyonel olduğumuzu zannetsek de birçok şekilde mantıksız hareket ediyoruz. Şiddete eğilimli olmamız; bir insanın bir insanı katletmesi kadar mantıksız bir şey var mı? Bir nesilden bir nesile aktarılan kin duyguları var. Ne olduğunu bilmediğin bir acıyı hissediyorsun. Hakikate ben buradan geliyorum" dedi.

Fotoğrafçı Yücel Tunca "Fotoğraflar öznel dünyamızın yansımasıdır"

Fotoğrafta gerçeklik meselesi hakkında düşüncelerini anlatan Tunca, "Fotoğrafın icadıyla beraber nesnel dünyanın başlangıçta kimyasal sonrasında dijital olarak kaydedilmesi durumu bir anlamda gerçeğin somut kaydı olarak algılanmış. Dolayısıyla ‘Fotoğraf gerçeğin aynasıdır’ denilmiş. Hakikatle bir ilgisi olmayan bir sözdür bu. Gerçeğe tutulan bir ayna değildir, bunu yansıtamazsınız. Gerçekliğin objektif olarak görülmesi sonrasında oluşan her türlü anlatı kendi öznelliğini anlatır. Başta bir klişe olarak başlar ama sonrasında anlattığım gibi yakın dönem fotoğrafçılardan bir tanesine ‘Fotoğrafınızdaki gerçeklik meselesini nasıl ele alıyorsunuz?’ dediğimde şöyle bir cevap gelir: ‘Gerçeği konuşmayı felsefecilere bırakıyorum. Ben sadece fotoğraf çekiyorum.’ Bu, kaçış cümlesi olmaktan ziyade gerçekliğin kavramsal arayışı hakikaten kendine ait bir disiplinin birikimidir. Bu birikim üzerinden kavramlara bakmak mümkündür. Bizler zaman zaman felsefenin bazı kavramlarını ödünç alırız ve düşünür, tartışırız. Kavramsal olarak bu işin içine düştüğümüzde enteresan bir sonuç ortaya çıkar; fotoğraf çekemez hale geliriz. Bir felsefeci kolay kolay fotoğrafçı olamaz. Deklanşöre her bastığınızda bunun arkasındaki felsefi öngörüyü düşündüğünüzde başka bir boyuta geçmiş olursunuz. Bu iki alan örtüşmesi kolay olmayan alanlar. Felsefenin derinliklerini çok fazla eşelemeden yüzeyden baktığımızda nesnel dünyanın objektif aktarımı öznel bir noktada ortaya çıkar. Fotoğraflar bizim öznel dünyamızın yansıması olurlar. Hakikat dediğimiz şey de son derece öznel bir şeydir. Şunun bir kalem olduğu gerçekliğinde hepimiz buluşuruz. Birisi kalkıp buna toka diyemez. Nesnel gerçekliğinde kalem olduğuna hem fikiriz ama hakikat dediğimiz şey bu kalemin zihnimizdeki diğer karşıtlarıyla anlam bulur" sözlerini kullandı.

"Siyaseti en iyi vurgulayan fotoğraf tercih edilir"

Bir fotoğrafın çekimi sırasında fotoğrafçının yaptığı tercihler ve fotoğrafların çekilmesi sonrasında fotoğraflar arasında yapılan seçimlerin öneminden bahseden Tunca, "Bu her ikisinin de temelde politik bir seçim olduğunu hiçbir zaman unutmamamız lazım. İlk zamanlar öğrendiğimiz bir şey vardır; toplumsal olay sırasında fotoğrafçının polislerin arkasında durarak çektiği fotoğrafların ideolojik yansımasıyla göstericilerin yanlarında ve arkasında durarak çektikleri fotoğrafların ideolojik yansıması arasında müthiş fark vardır. Anlam değişir, farklılaşır. Yönlendirme bambaşka bir hale gelir. Bu fotoğrafçılar toplumsal olaylarda nerede duruyorlar? Kimin tarafından bakıyorlar? Kendi bireysel tutumları mı? Temsil ettikleri medyanın yayın politikalarının seçimi mi? Hangisine tekabül ediyor? Maaşlı olarak bu işleri yapan fotoğrafçıların çoğu çalıştığı medya kuruluşunun yayın politikalarına uyduğu olağandır. O yapının içerisinde başka türlü var olamazsınız. Belirleyici unsur bir tür siyasi yaklaşım ve karar mekanizmasıdır. Editör, önüne gelen fotoğraf serisinin içerisinden o an ve durumu en iyi yansıtanı değil bu siyaseti en iyi vurgulayan fotoğrafı tercih edecektir. Bu seçimlerin hepsinin özünde fotoğrafın gerçekliği nasıl ele aldığı, ne tür hakikat ürettiği meselesi vardır. Basın fotoğrafçılığı diye adlandırdığımız alan içerisinde istisnasız biçimde akılda tutulması gereken bir durum. Bu aynı zamanda medya okur yazarlığı açısından da çok gerekli. Baktığımız fotoğrafların tuzağına düşmeden anlamak, yorumlamak ve arkasındaki katmanları görebilmek açısından son derece kritik bir nokta" şeklinde konuştu. 

"Fotoğraflarımızda gerçeği aktarabilme şansına sahip değiliz"

‘Toplumsal olayda drone ile çekim yapılınca boyut nasıl değişiyor? Tanrısal bakışla birlikte fotoğrafla gerçeklik arasında bir bağ kurulabilir mi?’ sorusu üzerinden konuşmasına devam eden fotoğrafçı Tunca, "Drone ya da güvenlik kameralarının kaydettiği görüntüleri düşünün. Orada da bir fotoğrafçı zihninin karar mekanizması çalışmıyor. Elektronik ortam gördüğünü kayıt altına alıyor. Siz bir gün kaydedilen görüntülerden herhangi bir parçayı alıp yansıttığınızda hangi parçayı alıp yansıttığınız yine politik bir karara dönüşüyor. Aynı zamanda gerçeklik meselesine baktığımızda kameranın gördüğü açının dışında olup bitenleri bilmediğimiz için günümüzde gerçeklik içerisinde var olan her şeyi öncesinde ve sonrasında çerçevenin dışında olan bitenlere anlatma gücüne sahip değil. Böyle bir şey imkânsız. Gözetlemeye bakarsak gerçekliğin peşinde değiller, şüphelinin peşindeler. O nedenle dronlarla daha denetlenebilir bir toplumsal yapının olanaklarına ulaşabilirsiniz. Bu toplumsal olayın gerçekliğine ulaşalım diye bir beklenti yok. Bu düzene çomak sokanları engelleme peşinde olan bir durum. Bunları ayırt etmemiz gerekiyor. Güvenlik kameralarını kullanarak toplumu disipline etmeyi bir kenara bırakmak gerekiyor. Fotoğraflarımızla gerçeği aktarabilme şansına sahip miyiz? Hayır. Hakikati ortaya koyma şansına sahip miyiz? Kısmen olabilir. Bireysel hakikati ortaya koyma anlamında bir şeyler yapabiliriz" sözlerini kullandı.