Modern Berlin’den Antik Roma’ya keşif yolculuğu
Gezi yazısı: Eymen Geden
Berlin: Tarih, kültür ve huzur
Berlin, Almanya’nın başkenti olarak yalnızca tarihiyle değil, modern yaşam tarzıyla da beni büyülüyor. Havalimanına indiğim anda beni karşılayan sakin ortam, şehri keşfetmeye başlamadan önce bile huzur verici bir atmosfer sunuyor. Berlin’de her şeyin yerli yerine oturduğunu hissetmek zor değil; metroda, otobüslerde, kafelerde ve her köşe başında disiplinli bir sessizlik hâkim.
Berlinliler genellikle işlerini sakin ve düzenli bir şekilde hallederken, yüksek sesle konuşan yabancılara yargılayıcı bakışlar yöneltiyorlar. Bu sessizliğin ve düzenin ötesinde, ırkçılığın da zaman zaman kendini gösterdiğini unutmamak gerek. Haziran ayının sonunda gittiğim Berlin macerasında beni en çok etkileyen detaylardan biri ise gece saat 22 olmasına rağmen güneşin batmamış olmasıydı.
Berlin’in renkli semtleri
İstanbul'da herkes bir yere yetişmek için koştururken, Berlin’de yaşam çok daha sakin bir şekilde sürüyor. İnsanlar yavaşça, fakat zamanında işlerini hallediyorlar. Restoranlardan küçük kafelere kadar her yerde İngilizce bilen çalışanlar var. Almanca bilmeden de rahatça hayatımı sürdürebiliyorum. Şehrin en renkli bölgelerinden biri olan Kreuzberg, Türklerin yoğun olarak yaşadığı bir mahalle olarak dikkatimi çekiyor. Sokaklarda yürürken kapı önünde oturmuş çay içen amcaları görüyorum. Bir de Markthalle Neun var tabii. Kreuzberg’in en renkli köşelerinden biri. Her hafta perşembe günü kurulan bu pazar, dünyaca ünlü yemeklerin ve hediyelik eşyaların sunulduğu bir cennet gibi. Dünyayı tabakta dolaşmak gibi bir his.
Berlin'in müzeleri
Berlin yalnızca keşfedilecek tarihi binalarla değil, dikkat çekici müzelerle de dolu. Zoologischer Garten, Almanya’nın en eski ulusal hayvanat bahçesi olarak bin 400 farklı türü barındırıyor. Buradaki akvaryum ise Avrupa’nın en tanınmış ve önemli akvaryumlarından biri.
Diğer bir ilgi çekici yer ise Berlin Samuray Müzesi. Avrupa'daki tek samuray müzesi olan bu mekânda, 4 binden fazla orijinal nesne yer alıyor. Zırhlar, kılıçlar ve geleneksel maskeler, Japon kültürüne dair derin bir yolculuğa çıkmama olanak tanıyor.
Modern Berlin: Kudamm, Kaiser Wilhelm ve Berlin Duvarı
Berlin’in modern yüzünü görmek için Kudamm’daki alışveriş caddesini ziyaret ettim. Burada, lüks mağazalar ve bağımsız butiklerle dolu olan cadde, şehrin sofistike havasını yansıtıyor.
Ardından, Berlin’in tarihine tanıklık eden önemli bir yapıya, Kaiser Wilhelm Kilisesi’ne gittim. Bu tarihi kilise, savaşın izlerini hâlâ taşıyor ve ziyaretçilere derin bir tarihsel anlatı sunuyor.
Berlin Duvarı, şehrin tarihi üzerinde silinmez bir iz bırakmış bir diğer önemli simge. Friedrichshain bölgesinde yer alan bu duvar, şimdi 1.3 kilometrelik açık hava galerisiyle adeta bir sanat eseri hâline gelmiş durumda. Renkli grafitilerle bezeli bu alan, özgürlük mücadelesinin sembolü olarak Berlin’in derin geçmişini anlatmaya devam ediyor.
Roma: Tarih, lezzet ve kaos
Beni asıl heyecanlandıran, Roma yolculuğumdu. Havalimanından trene binip şehre geldim. Tren garında taksiye nereden binebileceğimizi birkaç kişiye sorduk. Ya İngilizce bilmiyorlar ya da bilerek İtalyanca cevap veriyorlar. O an, buranın İstanbul’a ne kadar benzediğini düşündüm. Gürültüsü, havası, kaotik enerjisi; sanki başka bir versiyonu. Otele yerleştikten sonra yorgunuz falan demeden ilk durağım Trevi Çeşmesi oldu. Aşıklar Çeşmesi olarak da biliniyor burası. Akşam daha az kalabalık olur diye düşünmüştük ama meydan insan kaynıyordu. Roma’nın nasıl bir turist şehri olduğunu hemen anladım. Ritüel olan, çeşme önünde dilek dileyip madeni para atmayı unutmadım.
Trevi Çeşmesi’nin etrafında meşhur İtalyan pizzasını tadabileceğiniz birçok mekân bulunuyor. Hayatımda yediğim en lezzetli pizzayı burada yedim desem abartmış sayılmam. Ve tabii ki günün kapanışında dondurma… Gelato diyor İtalyanlar. Burada yediğim her şey gerçekten tadını hissettiriyordu. Ancak turistik bölgelerde yediğimiz her şeye çok daha fazla para ödediğimizi, lokal restoranlarda yemek yedikten sonra öğrendik.
Galleria Borghese: Sanat ve tarih dolu bir sabah
Ertesi sabah kahvaltıda yediğim İtalyanlara özgü focaccia, başka yerde bulamayacağım bir lezzetti. Kahvaltıdan sonra rotamız, dünyanın en ünlü galerilerinden biri olan Galleria Borghese’ydi. Bernini’nin Apollo ve Daphne heykeli, mitolojik hikâyesi ve detaylarıyla büyüleyiciydi. Tablolar ve diğer eserler, Roma’nın tarihine adeta ışık tutuyordu. İtalya’da kahve kültürü diye bir şey var. Galeriyi gezdikten sonra dinlenmek için gittiğimiz bir kafede, İtalyanların ilginç bir geleneğine şahit oldum. Öğlen saatlerinde kafeye gelen İtalyanlar bir bardak espresso alıp, oturmadan bir yudumda içip gidiyorlardı ve sürekli bir sirkülasyon vardı kafede.
Kolezyum ve Roma Forumu: Antik dünyanın kalbinde
Ertesi gün Kolezyum’a gittiğimizde, aceleyle bileti yanlış bir güne aldığımızı fark ettik. Olsun, Kolezyum’a girmek için engel değildi. Hemen yeni biletimizi alıp giriş yaptık. Dünya harikası bu arenaya girerken biraz sıra oluyor tabii. Gladyatör arenasını görünce, acımasızca düzenlenen oyunlar ve dövüşler geliyor insanın aklına.
Kolezyum’un etrafında yer alan Roma Forumu, günümüze kadar özenle korunmuş çok önemli eserlerle doluydu. Kolezyum’un hemen yanındaki zafer takı gibi ya da Antik Roma’nın en önemli dinsel yapılarının bulunduğu, Forum’dan Kolezyum’a kadar uzanan ana caddesi Via Sacra gibi… Bu arkeoloji alanını yazın gezecekseniz mutlaka kafanıza şapka takmayı, güneş kreminizi sürmeyi ihmal etmeyin. Çünkü sıcak havaya bir de kalabalık ve güneşte ısınan taşların ısısı eklenince durum pek hoş olmuyor.
Trastevere ve İtalyan makarna ziyafeti
Sonraki durağım Roma’nın Trastevere bölgesi oldu. Burada meşhur İtalyan makarnasını tadabileceğimiz birçok restoran karşılıyor bizi ama hepsinin önünde uzun kuyruklar var. Roma’da sıra beklemeden bir yerlere girmek için her yere rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Rezervasyon yaptırdığımız restoranda İtalyan makarnasının tadına bakma fırsatım oldu. Porsiyonlar büyük, kullanılan malzemeler taze ve yerel olduğu için gerçek bir lezzet şöleni sundu.
Trastevere’de bulunan Tiber Nehri kıyısında yürüyüş yaparak günümüzü sonlandırdık. Nehir kıyısındaki kafelerde dinlenebilir, hediyelik eşya satan dükkânları gezebilirsiniz. Şansımıza hava serinledi ve nehir kenarında rüzgâr eşliğinde yürümek, Roma’nın gürültüsünden uzaklaşarak en keyifli anlarımızı sundu.