Doç. Dr. Yıldız Derya Birincioğlu Vural: Medya toplumsal cinsiyet rollerini öğretiyor
Röportaj: Belkız Çevik
Toplumsal cinsiyet, bireyin fiziksel cinsiyetinden öte içinde yaşadığı toplumda sosyo-kültürel olarak var edilmiş özel kimliğine verilen isimdir. Toplumsal cinsiyet odaklı habercilik, kadınlara ve erkeklere belirli roller ile farklı görev ve sorumluluklar yükleyen ve bu yolla cinsiyetler arası eşitsizliğe yol açan toplumsal cinsiyeti ve kalıp yargıları sorgulayan, kadınlarla erkekleri eşit temsil eden, toplumsal cinsiyet eşitliğinin ana-akımlaştırılmasına hizmet eden bir gazetecilik anlayışını temsil ediyor. Bu yaklaşımıyla, hak haberciliğinin temelini oluşturan toplumsal cinsiyet odaklı habercilik, cinsiyet, cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri üzerinden ötekileştirilenlerin uğradıkları hak ihlallerini haberleştirmektedir.
Bu önemli konuda Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim bölüm Başkanı Doç. Dr. Yıldız Derya Birincioğlu Vural ile bir röportaj gerçekleştirdik.
Medyanın toplumsal cinsiyetin oluşumuna etkileri hakkında görüşleriniz nelerdir?
Hem geleneksel medya hem de yeni medya toplumsallaşma aktörü olarak rol oynuyor. Her seferinde kendisine uygun cinsiyet rollerini öğretiyor, üretiyor ya da inşa ediyor. Bu sebeple de medyada yer alan sembolik içerikler doğal değildir aksine abartılı ve çarpıtılan ideolojik sunumlardan oluştur. Medyada gerçeğin tercih edilen bir görünümünü diziler, televizyon programları ve haberler üzerinden oluşturuyor. Geleneksel medya kadar günümüzde toplumsal cinsiyet rollerinin inşasında etkili olan bir diğer alan ise yeni medya mecralarıdır. Instagram, Twitter ve Tiktok gibi mecralarda kadınlara süper kadın imgesine dair mesajlar aktarıyor. Bu mecralarda kadınlar hem özel alanda hem de kamusal alanda ondan beklenen performansı eksiksiz yerine getirmelidir. Özel alanda duygusal emek üretimi, çift mesai anlayışı, bakımlı olma zorunluluğu ve annelik olgusu başta Instagram anneleri tarafından her gün yeniden üretiliyor. Diğer taraftan geleneksel medyada ise üretilen kadın rolleri güçlü kadın imgesinin aksine özel alan içerisinde hapsedilen kendisini başkaları üzerinden tanımlayan kadın imgesine dayanıyor. Stereotipleştirilen kadınlar ebeveyn, eş, partner ya da sevgili olarak tanımlanıyor. Bu sebeple medya toplumsal cinsiyet oluşumunda aslında en temelde stereotiplerin yaygınlaştırılması, toplumsal cinsiyet rollerinin kanıksanması, normalleştirilmesi ve içselleştirilmesinde büyük bir etkiye sahiptir.
Etik gazetecilik için gazeteciler haberlerinde cinsiyet eşitliğini nasıl kullanmalıdırlar ve toplumsal cinsiyet odaklı bakış açısı kazanmak için nelere dikkat etmeleri gerekir?
Öncelikle, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için en temelde problemli haber dili değişmelidir. Haber dilinde edilgen cümleler yerine etken cümleler kullanılırsa eylemi gerçekleştiren faile odaklanılabilir. Böylelikle failin anonimleşmesinin önüne geçilir. Özellikle kadına şiddet haberlerine bakıldığında en sık karşılaşılan etik sorun failin eyleminin açık ve net ifade edilmemesidir. İkinci olarak haber çerçevesi toplumsal cinsiyet eşitliğini amaçlamalıdır. Haber içeriğinde yer alan kadın ve erkeğin iddiaları eşit oranda verilmelidir. Bu eşitlik tarafların birinin hayatta olmaması durumunda uzman görüşleri ile güçlendirilmelidir. Haberin aktardığı mesaj tek taraflı bir yapı göstermemelidir. Dil ve söylem yargılayıcı ifadelerden oluşmamaları, toplumsal cinsiyet klişelerini üretmemelidir. Haberde temsil mekanizmalarının uygun bir şekilde kullanılması gereklidir. Üçüncü olarak haberin görselleştirilmesine dikkat edilmelidir. Medyada kadın hep eş, anne, fedakâr kadın olarak temsil edilir. Bakın mesela özellikle şehit haberlerine ya da daha travmatik olayların haberleştirilmesine burada kadın imgesi tercih edilir. Diğer taraftan bir futbolcunun maç performansı sevgilisi ile birlikte çekilen bir görsel üzerinden servis edilir. Kadın bu tarz haberlerde magazin nesnesi olarak kullanılır. Bir grip haberinde ilk olarak kadın görselinin tercih edilmesi bu imgeyi araçsal bir varlık olarak konumlandırır. Medyada yer alan kadın temsilleri doğal, eşit bir varlık ya da örgüt-eylem öznesi olarak yeniden organize edilmelidir. Bir anlaşmanın imzalanması ya da bir aktivist eylemin içerisinde yaşama dair var olan tüm olayların aktarımında en az erkekler kadar kadınlar da temsil edilmelidir. Ez cümle toplumsal cinsiyet eşitliği odaklı haber üretiminde haber çerçevesi, dili ve görseli birlikte organize edilmelidir
Medyanın toplumun düşünme ve konuşma biçimlerini etkilediği görüşünden yola çıkılarak cinsiyetçilik söylemleri potansiyel şiddeti barındırır mı? Bu konudaki görüşleriniz nelerdir?
Medya toplumun düşünme ve konuşma biçiminde uzun vadede bir etkiye sahiptir. Medya metinlerinde şiddetin estetize edilerek sunumu uzun vadede meşrulaştırma ve normalleştirme etkilerini artırıyor. Özellikle bazı dizi sahnelerinde, kadın değersizleştiriliyor, aşağılanıyor, şiddet pornografikleştiriliyor, kalıp yargılar üretiliyor. Cinsiyetçiliğin birçok türü medya metinlerinde korumacı, düşmanca ya da çelişik duygulu türlerinde üretiliyor. Gündelik hayatta ve medyada en çok tepki duyulan tür fiziksel şiddettir. Oysa medya metinlerinde başta fiziksel şiddet olmak üzere, ekonomik, cinsel, psikolojik ve dijital farklı şiddet türleri de üretiliyor. Medya metinlerinde yer alan şiddet türleri, uzun vadede normalleştirme etkisi yaratıyor.
Kadınların haberlerde yeterince temsil edilmeyişleri, temsil edildiklerinde ise hak ihlâllerine uğrayışları hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
Haber metinlerinde öncelikle kadınlar haberin öznesi değil, nesnesi olarak gösteriliyor. Haberin çerçevesi değiştirilmeli ve dönüştürülmedir. Bununla beraber ayrıştırıcı ve yargılayıcı olmayan, eril dili güçlendirmeyen söylemler üretilmelidir. Mansplainingden (erbilmişlikten) vazgeçilmelidir. Mansplaining ile erkeklerin kadınlar üzerindeki üstten ve kibirli bakışı normalleştirilirken yargılayıcı ve aşağılayıcı dili yaygınlaşıyor. Bu kavram oldukça önemli çünkü erkekler medya mansplaining kavramı üzerinden mesajlarını aktarıyor. Medya kadınları da erkekler üzerinden temsil ediyor. Temsil edilenler kadar edilmeyenler de önem kazanıyor. Eksik temsil sorunu oluşuyor. Medyada yer alan uzmanların sadece erkeklerden seçilen yapısı değiştirilmelidir. Kadın uzmanların görünürlüğünün artırılmasına yönelik projeler bulunuyor. Örneğin ‘Sensiz Olmaz Sessiz Olmaz Platformu’ medyada kadın uzmanların daha görünür olması için farklı uzmanlık alanları bulunan birçok kadını bir araya getirerek medya eğitimleri veriyor. Medyada yer alan cinsiyet temsiliyetini dengeli hale getirmek için erkek uzmanlar kadar kadın uzmanların da rol model olarak topluma sunulması gerekiyor. Aslında söylemeye çalıştığım şey toplumsal cinsiyet eşitliğini yaratmak için özellikle medya alanında pozitif ayrımcılık yapılması gerektiğidir. Çünkü medyada oldukça erkek egemen bir süreç hakim bu sebeple eşitlik öncesi pozitif ayrımcılık gerekiyor. Bunun dışında ötekileştirmenin önüne geçmek, ayrıştırıcı dilin önüne geçebilmek için de cinsiyetçi söylemlerden uzaklaşılmalıdır.
Medyanın gelenekselden dijitale dönüşmesi, tıklanma kaygısını da meydana getirmiştir. Bu kapsamda haberlerin daha fazla tıklanması uğruna gazetecilerin cinsiyetçi söylemler içeren başlıklar oluşturmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kültürün dijitalleşmesi ile bireyler gündelik yaşam pratiklerini yeni medya ortamlarına taşıyor. Yeni medya ortamında yaşanan post-truth dönemi ise hakikatin bulunmasında ve kavranmasında içeriklerin tekrar tekrar kontrol edilmesi gerekliliğini doğuruyor. Ancak izlerkitle post-truth döneminde sansasyonel bir içeriğe rağbet gösteriyor ve sadece kendi fikirlerine uygun fikirleri doğru ya da gerçek kabul ediyor ve o fikirlerin üzerinden var olan içeriklere yöneliyor. İçeriklerin gerçeklik ile bağı tıklanma kaygısı üzerinden şekilleniyor. Haber içeriğini üreten kişiler çerçevesinde bakılırsa click stream (tıklanma akışı) trafiği yaratmak noktasında oldukça önemli bir kriter haline dönüşüyor. Gazetecilik pratiği Google odaklı bir gazetecilik pratiğine dönüşüyor. Fuchs'un ifadesiyle Google kapitalizmi çerçevesinde tıklanma odaklı habercilik anlayışı reklam verenlerin belirlediği kriterler çerçevesinde oluşturuluyor. Tıklanma kaygısı ise sansasyonel başlık, içerik oluşturmaya alan açıyor. Hatta bazen başlıkla görsel uyumsuzluğu cinsiyetçi söylemlerin inşa edilmesinde tetikleyici bir etki yaratıyor. Diğer taraftan da kamuoyunun beklentisini yönlendirme noktasında, trafiği oluşturma kaygısı bulunuyor. Bu noktada cinsiyetçi başlıklar cinsiyetçi haber gövdeleri ile sunuluyor hatta düşmanca, korumacı ya da çelişik, duygulu gibi farklı farklı cinsiyetçilik türlerini üretilerek insanların duyguları sömürülüyor. Bu alanda medya profesyonellerine yönelik toplumsal cinsiyet eğitimi projeleri yaygınlık kazanıyor. Ben 2019 yılından itibaren Birleşmiş Milletler ve AB projeleri kapsamında medya profesyonelleriyle eğitim çalışmaları gerçekleştiriyorum. Orada da en çok tartıştığımız konulardan biri tık odaklı habercilik ve getirdiği zorunluluklar… Editörler, muhabirler, haber müdürleri her seferinde haberin tıklanmadığında izlerkitleye ulaşmadığını, reklam verenlerin ilgisini çekmediğini belirtiyor. Bu sebeple başlıklar sansasyonel bir nitelik içeriyor, görseller tıklanmaya uygun seçiliyor ve cinsiyetçi söylemler her geçen gün üretilerek o toplumun hassasiyetleri uyarılarak trafik oluşturuluyor. Yeni medyanın cinsiyetçi içeriklerinden uzaklaşması için reklam verenlerin ekonomi politik gücünün dışında bir yapı oluşturulmalıdır.
Cinsiyete yapılan yersiz vurgular, kadınların ve LGBTİ+'ların haberlerde fotoğraflarının pornografik sunumu, kadına ve LGBTİ+'lara yönelik şiddet haberlerinde fail erkekler yerine mağdurların teşhir edilmesi, haber dilinin eril ifadelerden temizlenememesi gibi durumlarda medya dönüşümünün yaşanması için önerileriniz nelerdir?
LGBT+ ve kadına yönelik şiddet haberlerinde aşırı bir marjinalleştirme ve ötekileştirme olgusu bulunuyor. Medya mağdur odaklı bir bakış açısı sunduğunu belirtirken bu ötekileştirme olgusunu yaygınlaştırıyor. Medyada mağdur odaklı değil fail odaklı bir bakışa ihtiyaç var. Bu sebeple ben özellikle tersine çevirme taktiğinin oldukça etkili olacağını düşünüyorum. Tersine çevirme taktiğiyle; bir kere özellikle Fail odaklı bakış ile mağdurun görselinin paylaşım yerine eylemi gerçekleştirenleri toplum tanıyabilir. Mağdur yerine failin fotoğrafının paylaşılması, haber dilinin tamamıyla tersine dönüştürülüp, doğrudan fail üzerinden sürecin anlatılması gerekir. Haber sunumlarında mağdurun özel hayatına dair, onun yaşamına dair her detay paylaşılıyor. Mağdur hakkındaki her detay bilgilendirme mağduru suçlamaya yönelik bir mekanizmaya katkı sağlıyor. Bu yapının dışına çıkmak için haberin çerçevesini tersine çevirmek gerekiyor. Özellikle önyargılı, yargılayıcı ve suçlayıcı dilin bir dil geliştirilmelidir. Olayla ilgisi bulunmayan görseller kullanılmamalıdır. Haber fail odaklı olarak oluşturulmalıdır. Diğer taraftan uzman görüşünün kullanılmasında da eril dilden uzaklaşmak için kadın uzmanların rol model olmasına imkân tanınmalıdır. Tersine çevirme taktiği uygulanabilir ise, bugüne kadar kanıksanan mağdur odaklı bakış açısı yerini fail odaklı bakış açısına bırakabilir. Mağdurun olayla ilgisi olmayan tüm fotoğraflarının galeri şekline dönüştürülmesi, mağdurun yaşam tarzına yönelik eleştiri alanı yaratan sunumların önüne geçilebilir. Haber dilinin alt metninde izlerkitleye sunulan mağdurun yaşam biçimi ile eylemin haklılığı arasında kurulan ilişki de ortadan kaldırılabilir. Fail ilk olarak hukuksal boyutta eylemlerinin cezai sorumluluğunu alırken ikinci olarak da medya toplumsal bir bilinç oluşturarak fail ile ilgili bir kamuoyu yaratmalıdır. Kamuoyunun yaratılmasında cinsiyetçi gözlükler çıkarılmalıdır. Fail anonimleştirilmemelidir, tam tersine görünür hale getirilmelidir. Böylelikle toplum cinsiyetçi gözlüklerini çıkartabilir ve ataerkil bakış açısı cinsiyet eşitliğine yönelik bir şekle dönüştürülebilir.