Gökhan Karakaş: Kartal istimbotun kurtarılması bir gazetecilik başarısıdır
18.06.2019 09:23

Gökhan Karakaş: Kartal istimbotun kurtarılması bir gazetecilik başarısıdır


Haber Üsküdar - Betül Güner

Milliyet muhabiri ve Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve Gazetecilik Bölümü Öğretim Görevlisi Gökhan Gültekin Karakaş, derslerinde gerçek gazeteciliği işliyor ve öğrencilerine yol gösteriyor. Araştırmacı gazetecilik nasıl yapılır? Gazeteci tarihin akışına nasıl katkıda bulunabilir? Kurtuluş Savaşı’nın fikren başladığı istimbot nasıl hurda olmaktan kurtarıldı? Türkiye'de gazetecilik ne durumda? Tüm bu soruların cevabı tek bir öğretici yaşanmışlıkta buluşuyor.

İstimbotla tanışma hikâyenizden başlayalım isterseniz, istimbottan nasıl haberdar oldunuz?

İlk olarak söylemeliyim ki bu olay bir gazetecilik başarısıdır. Benim adımı bırakın, iletişim fakültelerinde derslerde bahsedilmesi gereken bir olay. Çünkü, sonda söylemem gereken şeyi hemen söyleyeyim, bir gazetecinin, bir tarihin hurda olmasını, çöp olmasını engellemesini anlatan bir hikâyedir Kartal istimbotun hikayesi.

Bir denizci abim var adı Arif Ertik. Arif abi iki yıldır istimbotun tarihiyle ilgilenip ne olduğunu öğrenmeye çalışan bir denizci. Fakat net bilgilere ulaşamamış. Bir gün bana ulaştı ve “Tuzla’nın ıssız bir koyunda kaderine terk edilmiş bir tekne var. Bu teknenin Atatürk’le ilgisi olduğunu düşünüyoruz” dedi. Hemen tekneyi görmeye gittim. Tekneyi gördükten sonra teknenin geçmişini araştırırken Türk Deniz Kuvvetleri'nden Tümamiral Cem Gürdeniz’e ulaştım. Konuyu anlattım, benden beklememi istedi. İstimbotun yapıldığı Hollanda’daki tersaneden teknenin bilgilerini elde ettik. Tarihçi Sinan Meydan'dan teknenin tarihe nasıl mal olduğuna dair bilgileri elde ettik ve bilgiler sonucunda araştırdığımız istimbotun, Atatürk’ün 13 Kasım 1918’de Haydarpaşa Garı'ndan binerek Pera’ya, yani bugünkü Galata-Karaköy civarlarına doğru gelirken 65 parça işgal donanmasını gördüğünde, “Geldikleri gibi giderler” sözünü söylediği tekne olduğu ortaya çıktı. Atatürk bu tekneyle belki 40 dakikalık belki bir saatlik bir yolculuk yaptı ve bu yolculukta İstanbul’u işgal eden, 1. Dünya Savaşı'nın sonunda 30 Ekim 1918 yılında Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından 13 gün sonra işgale gelen İngiliz Donanması’nı görüp ağlayan yaveri Cevat Abbas'a dönerek, “Ağlama çocuk, geldikleri gibi giderler” dediği tekne bu tekne. Atatürk’ün bu tekneyle 40 dakikalık yolculuk yapması önemli değil, önemli olan emperyalizme dur demesi, bu ülkeyi, bu ulusu özgürlüğüne kavuşturacağı müjdesini vermesi. Bu açıdan Kartal istimbotun hurda olmaması, parçalanmaması gerekiyordu. Bugün eğer bu refleks olmasaydı, oturduğumuz sandalyenin bacağı olabilirdi Kartal, fakat ben gazetecilik görevimi yerine getirdim, Tümamiral Cem Gürdeniz, Arif Ertik, Levent Akson, Adil Tuğcu gibi isimler üzerlerine düşeni yaptılar ve bu istimbotu hurda olmaktan kurtarıp tarihe kazandırdık.

Gösterdiğiniz bu araştırmacı gazetecilik örneği ne kadar sürdü ve sonunda restore ederken kimlerden yardım gördünüz?

Araştırma yedi ay sürdü. Deniz Ticaret Odası çok destek verdi. İstimbotu bulduğum tarih Kasım 2016, fakat bizim tüm bulguları, belge ve görüntüleri toparlayıp, harmanlayıp Türk kamuoyuna sunmamız Haziran 2017 idi. 7 ay sonra biz bu istimbotu açıkladık. Çünkü delillerimiz güçlendi, Atatürk’ün seyahat ettiği tekne olduğunu doğrulatmamız bu kadar ay sürdü. İki ayda sonuca gittik fakat emin olmamız gerekiyordu, çünkü tarihi bir şeye imza atıyorduk, acele edemezdik. Meselâ bahsettiğim Hollanda’daki tersane 2. Dünya Savaşı’nda Hitler orduları tarafından bombalanmış bir tersane. Hiçbir belge kalmamış. Ama fotokopiler, çoğaltma belgelerle ilerleyerek, Sinan Meydan gibi değerli bir tarihçiyle, Orhan Çekiç gibi bir araştırmacı tarihçiyle ilerleyerek harmanladık ve yedi ay sonra ilk haberi yayımladık.

Peki istimbotun güvertesine ilk çıktığınız anda sonunun buralara kadar geleceğini tahmin etmiş miydiniz?

Hayal edememiştim. Konjonktür buna izin vermez diye düşünüyordum, içimi umutsuzluk kaplamıştı. Hatta bu olayı, “Atatürk’ün teknesi ıssız bir koyda bulundu” başlıklı kısa bir yazıda geçeceğimi düşünüyordum. Olayın buraya kadar gelmesi o zaman zor bir hayaldi. Belki de ülkeye inancımı yitirmiştim, itiraf edeyim ki Kartal istimbot bu inancımı yeniledi. Bu istimbotun bir gün bu kadar güzel bir şekilde iki milyon TL’ye yakın bir bedelle restore edileceğini, bu paranın toplanacağını, Türk halkına armağan edileceğini hayal edemedim, hayallerimin ötesindeydi. Benim ilk amacım onun hurda olmasını engellemekti. Atatürk’ün seyahat ettiği gemi eritilecek, bir fırına atılacak, bir sandalye ya da başka bir eşya olacaktı, bunu engellesem yeterdi benim için, o anda öyle düşünüyordum. Ama ufkumu genişleten, inancımı yenileyen yine o hurda oldu, niye biliyor musunuz? 1911 model, 108 yaşında, ben bulduğumda 106 yaşındaydı. 1911 yılında yapılmış bir tekne, yüzlerce fırtına, 106 senede her sene bir fırtına yaşamış olsa, 106 fırtına, 106 lodos yemiş, 106 kere denizin dövmesine direnmiş. Bu bize bir mesajdı, günden güne gelişti bu fikir bizde. Cem Gürdeniz bana hep, “Gökhan umutsuz olma, kurtaracağız bu tekneyi, Türk halkına armağan edeceğiz” diyordu. Bunları düşündükçe, duydukça ben de Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet yaşayacağına inandım. Kartal, Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil ediyor.

Tarihçiler Kurtuluş Savaşı’nın başlaması açısından 13 Kasım 1918 tarihini yani 19 Mayıs 1919 yılından altı ay öncesini de çok önemsiyorlar. Kurtuluş Savaşı fikren o tarihte başlamış. Tuğgenaral olarak geldiği İstanbul’da Atatürk diyor ki, ben bu ulusu kurtaracağım, bu topraklara özgürlüğü tekrar getireceğim. Karşısında 64 tane gemi var, çok büyük zırhlılar var. Çanakkale’yi savaşarak geçememişler ama Mondros Mütarekesi'yle İstanbul’a kadar gelebilmişler. Atatürk bakıyor ve çatana denen eski buharlı bir istimbotta “Geldikleri gibi giderler” diyor. Evet, tarih tesadüflerle örülüyor ama bu olayı da evrenin bize hediyesi olarak görmeliyiz. Biz 20 kişiye yakın uzman kişi tarafından oluşan ekiple bu hediyeyi değerlendirdik. Kartal İstimbotu Kurtarma Platformu’nu kurduk. Ben de kurucu üyeleri arasında yer aldım. Gemi mühendisleri, tarihçiler, edebiyatçılar, askerler, teknik insanlar, kaptanlar, armatörlerden oluşan bir heyetti. Kurtarılması için yaklaşık bir buçuk yıl çalıştık ve altı ay önce tamamladık. 13 Kasım 2018'de yani 100. Yılında halka armağan ettik.

Kartal’ın Beşiktaş’a taşınması ne zaman olacak?

19 Mayıs 2019’da taşınma gerçekleşecekti fakat yerel seçimler nedeniyle tarih ertelenecek diye düşünüyoruz, net bir şey yok her şey siyasi iradeye bağlı. 13 Kasım 2019 yani 101. yılında Beşiktaş iskelesinin hemen sağ tarafında altı tane top bulunan yere konulması planlanıyor. 24 metrelik bir tekne, orada alan da geniş, Kartal, Türk Deniz Kuvvetleri'ne ait alanda yerini bulacak. Bir de plaket olacak, plaketin altında naçizane benim ismim de geçecek.

Koyu bir Beşiktaşlısınız, istimbotun adının konulmasında bir payınız var mı?

Hayır, o da rastlandı. Kartal’ın ismi orijinal. Ben bir Beşiktaşlıyım, internet sitem www.denizkartali.com, Twitter’da benim adımı yine deniz kartalı diye görürsünüz, kartal zaten benim için figür bir hayvan ve istimbotun üzerinde yazan adı da Kartal. Fakat daha önceki adı Enterprise. 1974’te özel sektöre geçiyor. Biz Kartal isminin veriliş tarihinin 1923 olduğunu düşünüyoruz. Yani 1924’ten itibaren Kartal ismini alıyor ve 2016’ya kadar varlığından ben dahil kamuoyunun haberi yok. Sadece yazılı kaynaklarda geçiyor. İşte yazılı kaynakların önemi burada devreye giriyor. Bir Atatürk Kütüphanesi, Cağaloğlu Basın Müzesi bu yüzden önemli, istediğiniz verilere erişebilirsiniz, tabii dijital de çok önemli.

Bizim yazılı kaynaklardan elde ettiğimiz bilgilere göre Kartal istimbot, Enterprise adıyla Fransa’da Fransız Donanması’na hizmet etmiş çünkü Fransız gemisi ama Hollanda’da yapılmış. Hollanda tersanesinden Fransızlara, sonra İngilizlerin karşısında durup hepinizi yeneceğiz diyen Mustafa Kemal Atatürk’e geliyor. Karşısında büyük zırhlılar var ama bir Anadolu çocuğu, bir Selanik çocuğu diyor ki hepinizi göndereceğim. Kartal istimbotun görevi, emperyalizme karşı koymakla başlamış zaten, bu söze tanıklık ederek, yoksa Atatürk’ün yaptığı yolculukla değil. Atatürk’ün meydan okumasına tanıklık ettiği için önemli. İşte bunun için bizim onu tarihe kazandırmamız gerekliydi. Becerebildiysek ne mutlu. İsimlerimiz önemli değil. Senin çocukların, benim çocuklarım baktığı zaman Kartal istimbot nasıl tarihe katılmış işte bu yazdığınız yazılarla bunu görecekler.

Karşınıza çıkmasından adına kadar tesadüfler var. Başka size etki eden bir tesadüf var mı?

Ben İngilizce bilmiyorum, kaynak ararken benim için büyük dezavantaj, buna rağmen Hollanda’yı araştırıyorum, yazılı kaynak arıyorum. Sonra karşıma Cevat Abbas’ın 1970’lerde verdiği bir röportaj çıktı. Bu da ilginç, bir gazeteciye veriyor röportajı, 50 yıl sonra başka bir gazeteci o röportajdan Kartal istimbota ulaşıyor. Hürses Gazetesi’nde yer alan bir röportaja Milliyet gazetesi muhabiri ulaşıyor.

Gazeteciliğinizin vasıfları bu işte başarıya ulaşmanızı kolaylaştırdı mı?

Bakın bunları bir gazeteci olarak söylemeyeceğim. Bu istimbot bir doktorun, bir mühendisin ya da başka meslekten olan kişilerin karşısına çıksaydı bu kamuoyunu toplayamayabilirdi. Şu an ön planda sosyal medya var ama benim daha fazla bağlantılarım var. İşte gazetecilik bunun için önemli. Bir kaderi değiştirebiliyorsunuz. Belki cebindeki cep telefonunun bir parçası olacaktı Kartal istimbot, ama sen bilmeyecektin. Ama ne oldu? Bir gazeteci bunun haberini yaptı, insanları aradı, Cem Gürdeniz gibi bir deha çıktı karşısına, Arif Ertik gibi bir vatansever çıktı karşısına ve bunlar harmanladı, sonra gazetecinin hünerleriyle bugüne gelindi. İşte hep dediğim, gazetecilik kamu mesleğidir tanımının alt yapısı budur. O yüzden iletişim fakültelerinde benim ismim geçmesin, ben Marmara İletişim mezunuyum ama boşverin adım verilmeden Marmara İletişim’in çocuklarına anlatılmalı bu. Bu okuldan mezun olan bir gazeteci şu anda Beşiktaş’ta gördüğünüz bir teknenin hurda olmasını engelledi denilmeli. Benim adım bilinmesin ama 60 yıl sonra gazetecilik mesleğinin o istimbotun kurtarılmasını sağladığı bilinsin. Bunun için de ben bir kitap yazıyorum, bu kitap bir gazetecilik kitabı, konu tarihi ama ben bir tarihçi değilim, arşivci değilim, asker değilim, ben bir gazeteciyim ve ona uygun bir kitap yazıyorum. Ama bu kitabın içinde saydığım tüm meslekler var çünkü harmanladık, bunu becerebildik. Şimdi Beşiktaş’a konulduğu zaman bu hangi mesleğin başarısı diye sorulursa, ilk sayılacak meslek gazetecilik olur.

Gazetecilik mesleğinden kazandığınız ve bu yolda da en büyük yardımcınız olan özellikler neler oldu?

Şüphe, merak. 2. Dünya Savaşı’nda bombalanmış bir tersane, aradığımız o tersane mi değil mi? Yazmak istedikçe endişe, korku, panik hepsi var. Yani heyecan, adrenalin her şey var. Ama bunların en sonunda en büyük payı fikri takip alıyor. Bir de vatanı sevmek, bu toprakları sevmek. Bu toprakları sevmezsen hiçbir şey yapamazsın. Ben gazeteden maaşlı bir elemanım, ne yapabilirim ki dersin. Topraklarını sevmeden gazetecilik de yapamazsın. Topluma faydalı olmak istiyorsan bu toprakları seveceksin.

Gazeteciliğin tümüyle kamu yararı olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Gazetecilik kamu yararı gözeten bir meslektir. Ben bu mesleği sizin için, 8-9 yaşlarındaki oğlum için yapıyorum. Maaş için olsaydı daha fazla para kazandıran meslekler var onlara yönelebilirdim. Verilen maaş ne bu yoğunluğa, ne bu yaptıklarıma değer ama işin ucunda bu topraklara faydalı olmak var. Ben meselâ gazetecilikte değil de başka bir meslekte olsaydım belki bu kadar kişiye ulaşamayacaktım. Kartal’ın hikayesinde ise bu değerli insanların buluşma noktası bir gazeteciydi. Kötü senaryo da olabilirdi bu hikâyede. Arif abi beni arardı, ben tekneye çıkardım, duygulanırdım, Atatürk’ün gezdiği yerlerde geziyorum diye tek tek fotoğraflarını çekerdim, sonra yazardım haberi biterdi. Böyle de olabilirdi ama yapmadım, bekledim yedi ay, her şeyin öğrenilmesini yerli yerine oturmasını bekledim. Bu konuda hep izlenmesini tavsiye ettiğim Spotlight filmi de çok güzel bir örnek teşkil ediyor. Haberin yapılıp geçilmesi değil, bekleyip tüm ayrıntıları sunmak önemlidir. Dönemimizde medya iyi bir sınavdan geçmiyor. Halk için gazetecilik yapılmıyor. Bu tüm medya kuruluşları için geçerli, ama özünde kamu için, halk için yapılır gazetecilik. Doktorun karşısına nasıl bir hasta katil de olsa getirilip tedavi etmesi isteniyorsa, bir avukat nasıl bir seri katili savunuyorsa, bu işinin gerekliliğinden. Gazeteci de halka yararı olan haberi yapmak zorundadır.

Kitabınızı ne zaman raflarda göreceğiz?

Kitabın çıkma tarihi de Kartal’ın Beşiktaş’a taşınmasının ertelenme sebebiyle aynı nedenden dolayı ertelendi. 19 Mayıs 2019'da ulusal kurtuluşumuzun 100. yılında yayımlanmasını istedim fakat benden kaynaklı olmayan nedenlerle yetişmiyor, Kasım ayında çıkmasını planlıyoruz.