Recep Özgür Dereli: Değer, sanatçının duruşuyla oluşur
24.01.2020 13:07

Recep Özgür Dereli: Değer, sanatçının duruşuyla oluşur


Haber Üsküdar - Sonay KOÇ

Tiyatro ve sinema oyuncusu Recep Özgür Dereli ile Kahvede Şenlik Var oyunu sonrası kuliste oyunculuk ve medyanın toplum üzerindeki etkileri üzerine bir röportaj gerçekleştirdik.

Röportajda ilk olarak oyuncu olmanın kendisi için ne ifade ettiği sorusunu yönelttiğim Dereli, “25 yıl önce sorsanız cevap verirdim de 25 yıl geçince oyuncu olmak nedir diye sormuyorsun. Sevdiğin işi yapmak aslında. Sadece oyuncu olmak değil, herhangi bir meslekte de aynı şey geçerli. Sevdiğin işi yapıyorsan o senin için hayatında gerçeklik kazanıyor. Her şeyiyle o işi yaparak hayatını hem kazanıyorsun, hem idame ettiriyorsun, hem de hayattan keyif alıyorsun. Bence sonuç olarak oyuncu olmak hayattan keyif almak” yanıtını verdi.

Kahvede Şenlik Var oyununda oynamayı kabul etmenizin başat etmeni neydi şeklindeki sorumu Dereli, “Öyle bir faktör yok bizde. Özellikle, bu oyun var, oynar mısın diye sunmuyorlar. Genel sanat yönetmenleri toplantı yapıp böyle bir oyun oynanacak diyor. Yönetmene kim oynar bu rolleri diye soruyorlar. Yönetmen de beni tanıdığı, oyunculuğumu bildiği için bu rolü Özgür'ün oynamasını istiyorum diyor. Anlayacağın bana telefon açıp böyle bir oyun var, adamı da sen oynayacaksın dedi. Ben de Sabahattin Kudret Aksal'ın kelimeleri çok iyi ifade eden bir yazar olduğunu bildiğim ve oyunu gerçekten çok sevdiğim için seve seve direkt kabul ettim” şeklinde cevapladı.

Soru üzerine tiyatro ve dizi oyunculuğu arasındaki farklara da değinen Dereli, tiyatro sahnesinin er meydanı olduğunu ve herkesin er meydanına çıkıp güreş tutamayacağını vurguladı. Dizide bir sahneyi tekrar tekrar çekme imkânı varken tiyatroda öyle bir şansın olmadığını da söyleyen Dereli, “Hatayı yaptın mı yaptın, kaldın mı kaldın, toparlayabilirsen oyunculuğun iyi demektir. Ama toparlayamazsan biraz kendini geliştirmen gerekiyor demek. Aradaki temel fark bu” dedi. Konu üzerine konuşmayı sürdüren Dereli, başka farkların da olduğunu, “Meselâ kamera karşısında daha küçük yani minimal oynuyorsun ama seyirci karşısına çıktığında daha büyük oynaman, daha yüksek sesle konuşman lazım ki en arkadaki seyirci seni duysun ve görsün. Tiyatroda en öndeki seyirciyi de en arkadaki seyirci de düşünerek oynaman gerekir. Ama kamera karşısında öyle bir şey yok, minimal yani kamera neyi çekiyorsa o bölümü oynayarak işi bitiriyorsun” diyerek belirtti. Tiyatro ve dizi sektörüyle ilgili görüşlerini, “Şunu da belirtmeliyim ki, para kazanmak istiyorsan gider dizide oynarsın, sefil olmak istiyorsan gider tiyatro yaparsın, bizim ülkemizde böyle. Ancak gerçek sanatçı tiyatrocudur” diyerek sonlandırdı.

Dizi süreleri hakkındaki görüşlerini de sorduğum Dereli, sürenin gereksiz bir şekilde çok uzun olmasına karşın televizyonun bunu yapmak zorunda olduğunu, bunun sebebinin ise televizyonların insanları ekrana bağlayıp para kazanmayı amaçlamalarından kaynaklandığını söyledi. Ayrıca oyunculuğun dışında dublaj da yaptığını belirterek, “Meselâ 3 bölüm benim de oynadığım Arka Sokaklar dizisinin dublajına gidiyorum, 2 saat 20 dakikalık bir dizi. Çok uzun” dedi.

Oyuncu olarak hiç oynamadığı ancak en çok oynamak istediği rolün polis rolü olduğunu, “Bir dizide ya da sinema filminde şöyle adamakıllı bir narkotik polisini oynamak isterim” diyerek dile getirdi.

Gece oyun bittikten sonra oğlumu görebildim

“Oyuncuların dünyası çok şaşaalıymış gibi görünüyor ama aslında değil. Oyuncu olacak adam kendisine, varsa ailesi ve çocuğuna vakit ayırmalı, sorumluluklarını yerine getirmelidir” diyen Dereli, başından geçen bir olay üzerinden oyunculuğun olumsuz yönlerini aktardı. Dereli, geçen sene 16 Ekim'de oyun provası yaptıklarını, 17 Ekim Çarşamba günü ise Üsküdar’da Matine Suare oyununu oynayacaklarını belirtip, “16 Ekim'de beni eşim aradı ve oğlanın karnının ağrıdığını kötü olduğunu söyledi. Hemen hastaneye götürün ben de provadan çıkıp hemen geleceğim dedim. Ama o sırada işler farklılaştı, apandistinin patlamak üzere olduğunu öğrendik ve eşim tek başına çocuğu apar topar hastaneye yatırdı. Sabahleyin doktor gelip acilen ameliyata almamız gerekiyor dedi. Saat 12.30'da oğlumu ameliyata soktum, 13.30'da gittim Matine Suare oyununu oynadım. Oyun arasında ameliyatın 1.5-2 saat sürdüğünü öğrendim. İnsanlar, iyi bir sıkıntı yok vs. tarzında bilgiler veriyordu bana. Geceleyin oyun bittikten sonra gidip çocuğumu görebildim” açıklamasını yaptı.

Gözünden yaş akarken nasıl oynadı o oyunu onu ben izledim işte

Böyle birçok sıkıntı yaşadığını belirten Dereli, ablasının doktor olduğunu, Antalya Devlet Tiyatrosu'nda çalıştığı dönemde kendisini arayarak arkadaşının babasının ölüm haberini verdiğini şu cümlelerle dile getirdi; “Arkadaşımın babasıyla yoğun bakımda ablam ilgileniyordu. Aradı, maalesef kaybettik Tuna'nın babasını dedi ve söyleme görevini bana verdi. Adam sahnede oyun oynuyor, ne yapacaksın, ne edeceksin perde arasında mecburen söyledik. Arkadaşım gözünden yaş akarken nasıl oynadı o oyunu onu ben izledim işte. Böyle şeyler çok zor.”

Şehir ya da devlet tiyatrolarında çalışılmadığı sürece bu meslekte para kazanmanın zor olduğunu da belirten Dereli, “Çok fazla okul olduğu için çok fazla oyuncu mezun oluyor. Ama iş potansiyeli o kadar az ki” dedi. Oyunculuğun zor yanları ile ilgili son olarak bir yandan para kazanmak bir yandan da işini yapmak zorunda olduğu için arkadaşının iki sene benzinlikte pompacılık yaptığını söyledi.

Oyuncu olmanın güzel yönlerinden de bahseden Dereli, “Oyuncu olmanın en büyük güzelliği, senin gibi gencecik güzel kalpli iyi insanların gelip bizlerle röportaj yapması ve sahnede bizi alkışlamanız” şeklinde konuştu.

Sanatçı eleştirmelidir

Ülkemizde sanatçıya hak ettiği değer veriliyor mu? sorusu üzerine Dereli, sanatçıya hak ettiği değerin verilip verilmediği konusuna bir toplumun bir de sanatçının gözünden iki taraflı bakmak gerektiğini belirterek, Metin Akpınar, Cüneyt Arkın, Tarık Akan gibi adamlara değer verildiğini, sanatçının değeri biraz da kendinin kazanması gerektiğini söyledi. Değerden kasıt popülerlik değil diyen Dereli, konuşmasını şu şekilde sürdürdü; “Değer, sanatçının duruşuyla, toplumdaki tavrıyla oluşur. Sanatçıyım diyen insan kesinlikle emme basma tulumba gibi kafasını sallayan bir kişi olamaz. Sanatçı kimliği olan kişi başına ne gelirse gelsin kesinlikle eleştirmek zorundadır. Eleştirmediği, tamam diye kabullendiği an o bitmiştir. Toplum öyle bir hale geldi ki bizler eleştiri yapıp ötekileştirildiğimiz için sanatçı diye başka bir organizmayı seyirciye göstermeye başladılar. Bunlar sanatçı değil, bunlar toplum şakşakçısı. Bunlara sanatçı diyemeyiz. Kısacası toplum sanatçıya değer veriyor vermiyordan öte sanatçının da bir duruşunun olması lazım ki değer kazansın. Hayat ilerleyip alternatifler çoğaldıkça insanlar kafalarını başka yönlere çeviriyor. Bu yüzden bizim işimizde belli bir yaştan sonra unutulup gidiyorsunuz. Ancak bir Kemal Sunal, Zeki Alasya, Adile Naşit, Öztürk Serengil, Şener Şen veya Genco Erkal'ı unutmak mümkün değildir. Ama bu durum onların duruşlarından kaynaklanır.”

Oyuncunun mutlaka şarkı söylemeyi, dans etmeyi, konuşmayı, oturmayı, kalkmayı bilmesi gerektiğini belirten Dereli, “Oyuncu dediğin kişi komplikedir. Örneğin ben çok iyi aryalar söyleyebilen bir adam değilim ama bir müzikal oyununda da çıkıp şarkı söyleyebilirim ya da mükemmel dans ediyorum diyemem ama kendimce gayet de güzel dans ederim, en azından koreografi bilen bir insanım” dedi. Çoğu oyuncunun sesinin güzel olmasının nedeni Alman ve Rus geleneğinden gelen konservatif disiplinden kaynaklanır. Ruslar‘da oyuncu dediğin bir enstrüman mutlaka çalıyor, bale ve opera biliyordur diyen Dereli, sanatı kapsamlı olarak bilmenin önemini vurguladı. Türkiye şartlarında birinin oyuncu olup sahneye çıkabilmesi için ise dans etmeyi ve şarkı söylemeyi bilmesi gerektiğini, ayrıca düzgün konuşup iyi de oynuyorsa sahneye çıktığında herkesin onu alkışlayacağını söyledi.

Bu işi yapmayı düşünenlere tavsiyelerini sorduğum Dereli, en büyük tavsiyesinin orta okuldan itibaren matematik, edebiyat, felsefe, sosyoloji ve psikoloji derslerine çok iyi hazırlanmaları olduğunu ve bu dersleri bir arada derleyip toparlamaları gerektiğini söyledi. Dereli konuşmasına, “Matematik oyunculukta ne işime yarar dendiğinde sahneye çıktığında mizansenleri tekrar ederken hesaplayarak hareket edildiği unutulmasın. Oyuncu olmak isteyen kişi derslerinde başarılı olup iyi bir konservatuarı kazanmalıdır. Ayrıca özelde para vererek değil, devlet konservatuarında okumalıdır” şeklinde devam etti. Oyuncu olmak isteyenlerin izlemeleri gereken yol haritası hakkında bilgi vermeyi sürdüren Dereli, “Konservatuar okurken fırsat bulduklarında başka ülkelerde oyunculuğun nasıl olduğunu da incelemeleri gerekir” dedi.

Oyuncu olma uğruna dört üniversite bıraktım

Dereli orta okul, lise çağlarından beri oyuncu olmak istediğini, okulda tiyatro grupları olduğunu ve Liselerarası Tiyatro Buluşması etkinliklerine katıldıklarını dile getirdi. Sonrasında özel bir tiyatroya girerek çocuk oyunu oynadığını ve konservatuvar okumak uğruna dört üniversite bıraktığını anlattı. Ayrıca dizi sektöründe bir sirkülasyon olmadığını, “Sadece figüranlar değişir, başroller hep aynıdır” cümlesiyle vurguladı.

7. Koğuştaki Mucize filminde beraber oynadık

Günümüzde genç oyunculardan en beğendiğiniz kadın ve erkek oyuncular kimler? sorusunu yönelttiğim Dereli şöyle konuştu: “Aras Bulut İynemli süper bir oyuncu. Hatta yazın 7. Koğuştaki Mucize filminde beraber oynadık. Aras Bulut İynemli oyunculuğundan öte öncelikle çok iyi birisi. Aynı zamanda da çok iyi bir oyuncu zaten. Ayrıca genç olarak değerlendirmesek de Rıza Kocaoğlu ve Engin Altan Düzyatan da çok iyi oyuncudur. Engin Altan Düzyatan aynı zamanda okul arkadaşımdır. Kadın oyuncular ise tipolojiye bakıldığında genel olarak bana hep aynı gibi geliyor. Sarışın, esmer ya da kumrallar hep aynı kalıp. En beğendiğim kadın oyuncu Gonca Vuslateri. Gonca iyi bir oyuncudur.”

Kendisinin en beğendiği oyuncunun Reha Özcan olduğunu söyleyen Dereli, ayrıca Bülent Yarar ve Yetkin Dikinciler’in de en sevdiği oyuncular arasında olduğunu belirtti.

Dizi teklifi aldığında hayatta şu oyuncu varsa ne olursa olsun ben oynarım demeyeceğini belirten Dereli, "Benim de kendime göre kriterlerim var" diyerek öncelikle rolün nasıl bir rol olduğunu önemsediğini ve kendini gösterebileceği bir rol ise kabul edeceğini söyledi. Dereli konuşmaya, “Önemsiz bir rolse kabul etmenin bir anlamı yok. Zaten ücreti de düşük olur. Ücreti fazla olup rol de güzelse neden olmasın. Dizi biraz para işi olduğu için bence önemli olan alacağın ücrettir. Herhangi rol ayrımı da yapmam, ne rol olursa oynarım para kazanacağım sonuçta” şeklinde devam etti.

Tiyatro oyuncuları ile dizi oyuncuları arasındaki maaş skalası farkı neden sizce bu kadar açık? sorusunu ise Dereli, “Dizi ve tiyatro oyuncusu arasındaki maaş farkı dağlar kadar. Çünkü tiyatronun belli bir bütçesi var ve o bütçe üzerinden hareket ediyor. Özel tiyatrolar için seyircinin ne kadar geldiği belirleyici unsurdur. Özel tiyatroda seyirci ne kadar koltukları doldurursa oyuncu da o kadar kazanır. Seyirci koltukları doldurmadıktan sonra oyuncu da aç kalmaya mahkûmdur. Devlet tiyatrolarında ise oyuncunun belli bir maaşı vardır. Biz devlet tiyatrosunda çalışsak da çalışmasak da maaşımızı alıyoruz“ sözleriyle cevaplandırdı.

Düştüğün yerde kalmayacaksan bu mesleği seç

Oyuncu olmak fikri sizi hiç korkutmadı mı, ne de olsa ucu açık ve ne olacağı belirsiz şeklindeki sorum üzerine cümleye, “Ben bu mesleği seçeceğimi söylediğimde babam bana çıkacağın dağ çok yüksek, çıkarken aşağıya düşedebilirsin, düştüğün yerde kalmayacaksın. Kalmayacaksan bu mesleği seç, düştüğün yerden tekrar toparlanıp yukarıya çıkmaya devam edeceksen bu mesleği seç dedi” diyerek başlayan Dereli, zaman zaman korktuğunu da belirtti. Konu üzerine konuşmaya devam eden Dereli, Kahvede Şenlik Var oyununu örnek göstererek, “Bu oyunu yıllardır oynuyoruz. 3. sezona geldik. Daha sahneye adımımı attığım andan itibaren korkmaya başlıyorum. Bir kere seyirci profilleri farklı. Oyun oynuyorsun, seyirciden tepki gelmiyor, acaba diyorsun anlamıyor mu? Oynarken bir yandan da kafanın içinde seyirciyi oyunun içine nasıl adapte edip alsam diye düşünüyorsun. Seyircinin elinde su şişesi var, kıtır kıtır ses çıkarıyor ya da elindeki telefonla oynuyor, sen telefonun ışığını görüyorsun. Ama bir yandan da oyun oynamaya çalışıyorsun. Adaptasyonunu bozmaman gerekiyor ancak onu görüyorsun karşında ve dikkatini dağıtıyor. Bazen bu ne yapıyor diye durup bakıyorsun” dedi.

Toplum tarihi de yaşamayı da dizilerden öğreniyor

Dizilerde silah, şiddet, çarpık ilişki gibi konuların işlenmesinin toplumu kötü etkilediğini, ancak Türkiye'de içki şişesi ve içki bardağını blurlayıp silahı ve kadına şiddeti blurlamayan bir anlayış olduğunu söyleyen Dereli, bu anlayış yok olmadığı sürece toplumun bir adım ileri gitmeyeceğini belirtti. Dereli, toplumun tarihi de yaşamayı da dizilerden öğrendiğini vurgulayarak, televizyonda Çukur gibi bir dizinin yayımlanmasını eleştirdi. Dereli, “Kurtlar Vadisi gibi bir diziyi izliyordu insanlar bir zamanlar. Sokağa çık bak, onları örnek alıp, sakalını ona göre kestiren, ona göre giyinen ve çekirge gibi dolaşan bir sürü özenti insan var sokakta” cümlesiyle medyanın toplum üzerindeki olumsuz etkisini vurguladı.

Dizilerin toplum üzerindeki etkisi bağlamında televizyonda küfürün kötü örnek teşkil ettiği için sansürlenmesine karşın, şiddetin gösterilmesinde sakınca görülmemesi hakkında gelen soru üzerine de fikirlerini paylaşan Dereli, “Sokağa çıktığında herkes küfür duyuyor, kimse kimsenin küfürünü dıtlamıyor” diyerek kadına şiddeti onaylayacak şekilde bir iş yapmanın ise çok yanlış olduğunu söyledi. Bu düşüncesini Yasak Elma dizisini örnek vererek temellendiren Dereli, “Adam 3 karısından ayrılmış, bir başka kadınla birlikte. Böyle saçmalık var mı, nerede yaşıyorsunuz, harem mi kurdunuz” dedi.

Pedro Almodovar, Michael Haneke ve Roman Polanski filmlerini izlesinler

Dereli, oyuncu olmayı düşünenlere Pedro Almodovar, Michael Haneke ve Roman Polanski filmlerini izlemelerini ve özellikle Haldun Taner’in oyunları olmak üzere Türk edebiyatındaki eski yazarları bol bol okumalarını önerdi.

En sevdiğim film, Canım Kardeşim

Tarık Akan ve Halit Akçatepe'nin birlikte oynadığı Canım Kardeşim filminin en sevdiği film olduğunu söyleyen Dereli, ayrıca Yahudi soykırımını anlatan Roberto Benigni'nin oynadığı Hayat Güzeldir filmini de çok beğendiğini belirtti. Genel olarak ise polisiye aksiyon filmlerini sevdiğini vurguladı.