Şizofreni hastalarının zorunlu yatışında bürokratik labirent
Haber Üsküdar: Kevser Yılmaz
“Her an tehlike altındaydık. Ne zaman ne yapacağı belli olmayan biriyle yaşamak tarifsiz bir korkuydu…”
Bu sözler, şizofreni hastası bir bireyin yakınına ait. Şizofreniyle yaşamak, sadece hasta için değil, ailesi ve çevresi için de ağır bir yük haline gelebiliyor. Özellikle hastalığın ilerlediği, bireyin hem kendisine hem çevresine zarar verme ihtimalinin doğduğu durumlarda "zorunlu yatış" gündeme geliyor. Ancak bu kritik karar nasıl alınıyor? Süreç nasıl işliyor ve kimler devreye giriyor?
Zorunlu yatış sürecine dair yaptığımız araştırmada, resmî kurumlardan sağlıklı bilgiye ulaşmanın ne denli zor olduğu dikkat çekti. İstanbul Valiliği ile yapılan ilk görüşmede, bu konuda doğrudan bilgi verilemeyeceği belirtilerek ilçe kaymakamlıklarına yönlendirme yapıldı. Farklı kaymakamlıklarla kurulan iletişimlerde ise kimi zaman net yanıt alınamazken, kimi zaman da ilçe sağlık müdürlüklerine yönlendirme gerçekleşti.
Süreci daha iyi anlamak için Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Habib Erensoy, Avukat Beyzanur Gemci, Üsküdar Kaymakamlığı Açık Kapı Görevlisi Fatmanur Aslantürk ve Çekmeköy İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde görev yapan polis memurları ve hasta yakını Bilge Kolan ile görüştük.
Yapılan görüşmeler sonucunda ortaya çıkan tabloya göre, hasta yakınları açısından oldukça hassas bir süreç olan zorunlu yatış uygulaması; psikiyatrist değerlendirmesi, mahkeme kararı, aile beyanı ve kolluk kuvvetlerinin desteğiyle ilerliyor. Görünüşte tek bir doktorun onayıyla başlıyor gibi dursa da yasal açıdan üç hekim onayı gerektiren süreç, titizlikle yürütülmesi gereken birçok aşamadan oluşuyor. Sürecin her adımında hasta haklarının korunması ise temel ilkelerden biri olarak öne çıkıyor.
Zorunlu yatış sadece doktor kararı değil
Şizofreni gibi ciddi ruhsal hastalıklarda uygulanabilen zorunlu yatış, yalnızca bir doktor imzasıyla gerçekleşmiyor. Bu karar; psikiyatrist, aile, mahkeme ve kolluk kuvvetlerinin birlikte yer aldığı çok katmanlı bir sürecin sonucu olarak ortaya çıkıyor.
Doç. Dr. Habib Erensoy, zorunlu yatışın temelini şu sözlerle özetliyor: “Hastanın tedaviye direnç gösterdiği, kendine ya da başkasına zarar verme riski taşıdığı durumlarda yatış gündeme gelir. Başlangıçta tek psikiyatrist kararı yeterli olabilir, ancak genellikle kurul onayı ve resmi prosedürler gerekir.”

Belirtiler sessizlikle başlar
Şizofreni genellikle 20’li yaşlarda ortaya çıkar. İlk belirtiler sessizlik, içe kapanma ve hezeyanlarla başlar. Zamanla halüsinasyonlar, paranoid düşünceler ve gerçeklikle bağın kopması gibi semptomlar gelişir. Bu belirtiler 6 aydan uzun sürdüğünde hastalık tanısı netleşir. Hasta genellikle tedaviyi reddeder. Bu noktada ailelerin desteği, hatta adli süreçler devreye girer. Ancak sürecin her aşamasında hastanın haklarının korunması önceliklidir.
Aileler nereden başlamalı?
Hasta yakınları genellikle sürece nereden başlayacaklarını bilemez. İstanbul Valiliği doğrudan bilgi vermezken, kaymakamlıklar da çoğu zaman ilçe sağlık müdürlüklerine yönlendirme yapar. Üsküdar Kaymakamlığı görevlisi Fatmanur Aslantürk, süreci şöyle özetliyor: “Hasta yakını, dilekçeyle kaymakamlığa başvurur. Gerekli görülürse ev ziyareti yapılır. Uygun bulunursa, polis ve ambulans eşliğinde sevk gerçekleştirilir. Ancak son karar hastanedeki doktorlara aittir.”
Zorunlu tedavi ve hukuki dayanaklar
Avukat Beyzanur Gemci’ye göre, şizofreni hastalarının tedaviyi reddetme hakları var. Ancak kişinin ayırt etme gücü yoksa veya kamu güvenliği tehdit altındaysa bu hak sınırlandırılabiliyor. Vasi tayini ise, kişinin kendi kararlarını veremediği durumlarda gündeme geliyor. Bu süreç Sulh Hukuk Mahkemelerinde yürütülüyor ve Adli Tıp Kurumu raporu esas alınıyor.
Hastayı ikna etmek kolay değil
Şizofreni hastaları genellikle tedaviyi kabul etmiyor. Bu nedenle süreçte hastanın sakin olduğu zamanlarda ikna edilmesi tercih ediliyor. Dirençli durumlarda sakinleştirici uygulanabiliyor ve hasta güvenli şekilde ambulansla hastaneye sevk ediliyor. Bu işlemler genellikle gece yapılıyor, çünkü hasta uykudayken müdahale etmek daha güvenli. Polis, yalnızca hastanın çevresine veya kendisine zarar verme riski varsa sürece dahil oluyor. Çekmeköy İlçe Emniyet Müdürlüğü yetkilileri, “Tüm süreçte hastaya nazik davranmak esastır. Amacımız güvenliği sağlamaktır” diyor.
Hastanelerde yer bulmak da sorun
Hastanelerde boş yatak bulmak da sürecin bir başka zorluğu. Doç. Dr. Habib Erensoy, “Yatak bulmak doktorun sorumluluğundadır. Hasta yalnız gönderilemez, ambulans ve güvenlik eşliğinde sevk edilir. Aileye teslim edilirse, tüm riskler detaylı anlatılır ve imza alınır” diye belirtiyor.
Zorunlu yatışta hastanın mahremiyet hakkı gözetilmeli
Zorunlu yatışta hastanın mahremiyet hakkı büyük önem taşıyor. Uygulamalar, hastanın onuru zedelenmeyecek şekilde gerçekleştiriliyor. Avukat Gemci, “Hastaya uygulanacak tedavi hakkında açık bilgi verilmelidir. Ayırt etme gücü varsa onay alınmalıdır. Aileyle bilgi paylaşımı da ancak hastanın rızasıyla yapılmalıdır” diyerek hasta haklarının altını çiziyor.

Taburcu kararını kim veriyor?
Hastanın tedaviye yanıt vermesi durumunda taburcu süreci başlıyor. Ancak aile erken taburcu talebinde bulunursa, ilgili formlar imzalanarak hasta sorumluluğu aileye devredilebiliyor. Bu durumda olası olumsuzluklardan sağlık ekibi değil, imza atan aile sorumlu tutuluyor.
Zorunlu yatış sürecinde hasta ve yakınları, nereden başlayacaklarını bilmemekle birlikte kurumlar arası yönlendirmeler arasında sıkışıp kalıyor. Resmi kaynaklardaki bilgi eksikliği ve internetteki bilgi kirliliği, süreci hem karmaşıklaştırıyor hem de psikolojik yükü artırıyor.
