Sokak röportajcısı Ebru Uzun Oruç: Gazeteciliğin tam kalbinde durduğumu biliyorum
07.05.2025 13:32

Sokak röportajcısı Ebru Uzun Oruç: Gazeteciliğin tam kalbinde durduğumu biliyorum


Röportaj: Yağmur Aydın

Ana akım medyanın çoğu zaman kulak tıkadığı sesler, Türkiye’de son yıllarda sokak röportajlarıyla görünürlük kazanmaya başladı. Toplumun gerçek gündemini, filtresiz ve doğrudan aktarmayı amaçlayan bu röportajlar, hem genç gazeteciler hem de medya takipçileri için alternatif bir haber kaynağı haline geldi. Bu röportajda, yıllardır sahada mikrofon tutarak halkın sesini kayda geçiren deneyimli gazeteci Ebru Uzun Oruç ile sokak röportajcılığının doğasını, risklerini ve mesleki sınırlarını konuştuk. Kendi deyimiyle, “Halkın sesi olmayı, medyanın sesi olmaya tercih eden” Oruç; gazetecilik eğitimi almadan, saha pratiğiyle mesleğin kalbine nasıl yerleştiğini, halkın nabzını tutarken nelere dikkat ettiğini ve genç gazetecilere neler önerdiğini samimiyetle paylaştı.

Sokak röportajcılığına ne zaman ve neden başladınız? Gazetecilik eğitimi aldınız mı?

Gazetecilik eğitimi derken, bir iletişim fakültesinden mezun olup olmadığımı soruyorsanız, hayır. Benim akademik branşım iktisat. Ama gazetecilik benim için sadece bir diploma işi değil. Yıllarca haber sitesi yönettim, şu anda da Çağdaş Gazeteciler Derneği’nde başkan yardımcılığı görevini sürdürüyorum. Yani bu mesleği sahada, gerçek pratikle öğrenenlerdenim. Sokak röportajlarına ise Rize’de başladım. Çünkü halkın gerçek düşüncelerine ana akım medyada yer yoktu. Bu çok ciddi bir boşluktu. Ben de bir gazeteci olarak bu boşluğu doldurmak, toplumun nabzını doğrudan halkın ağzından kayda geçirmek için başladım. Üstelik memleketim Rize, iktidara en yakın illerden biri. Bu tercihim tesadüf değildi; tam aksine, gerçek sesleri tam da susturuldukları yerden duyurmak istedim.

Sokak röportajcılarının gazeteci sayılıp sayılmaması konusunda tartışmalar var. Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Yaptığınız işi gazetecilik faaliyeti olarak görüyor musunuz?

Bu tartışmayı açıkçası çok sağlıklı bulmuyorum. Çünkü gazetecilik, yalnızca bir unvan ya da masa başı işi değildir. Gazetecilik, halkın içinde olmaktır. Sahada olmaktır. Ve en önemlisi, gerçekleri kamu adına kayda geçirmektir. Yaptığım şeyin haber değeri varsa, topluma bir fayda sağlıyorsa ve insanların sesini görünür kılıyorsa, evet bu gazeteciliktir.

Bizim sokak röportajlarımız bazen Türkiye gündemini belirliyor. Ana haber bültenlerinde yayımlanıyor, mecliste tartışılıyor. Demek ki bu mikrofon aracılığıyla söylenen her söz, toplumun en derin meselelerine dokunuyor. Ve haberin tanımı tam olarak budur. Ben şehir şehir gezerek her bölgenin politik nabzını tutuyorum. Yangında, depremde, direnişte, kriz anlarında oradayım. Ve mikrofonu, yalnızca bir kişiye değil, bir topluma uzatıyorum. Halkın sesini duymayan medyanın sesi olmamayı tercih ettim. Ben halkın kendisine kulak veriyorum. Ve bunu belgelerken, duyururken, aktarıyorken…Gazeteciliğin tam kalbinde durduğumu biliyorum.

Röportaj yapacağınız konuları nasıl belirliyorsunuz?

Benim gündemimi halk belirler. Yukarıdan inen manşetlere göre değil, sokaktan yükselen sese göre belirlerim sorularımı. Çünkü bilirim ki televizyonlarda konuşulanlarla halkın gerçekten yaşadığı şeyler çoğu zaman birbirinden bambaşka. Bazen ekranlarda ekonomi konuşulmaz. Ama pazarda, markette, halkın cüzdanında kıyamet kopuyordur. Bazen siyasi iktidarın anlattığı başarı hikâyeleri döner durur haberlerde. Ama sokakta insanlar umutsuzluktan ne yapacağını bilmez hâldedir. Ben işte o sessiz çığlığı duymak için sorarım. Sorularım, halkın nabzını tutmak için bir araçtır. Seçim dönemlerinde politik tercihleri de sorarım, ama sadece “kime oy vereceksin?” diye değil, “Neden?” diye sorarım. Çünkü mesele sadece oy değil, zihniyetin haritasını çıkarmaktır. Toplumu etkileyen gündemi sorarım. Ama daha da önemlisi, toplumun kendi gündemini sorarım. Çünkü esas gerçek oradadır.

Röportajları yayımlarken nelere dikkat ediyorsunuz? Sansürsüz biçimde her söyleneni mi yayımlıyorsunuz yoksa bazı konuşmaları kestiğiniz oluyor mu? Oluyorsa ölçütleriniz neler?

Benim bir yayın çizgim var. Tarafı ne olursa olsun, halkın görüşüne alan açarım. Ama bu, her söylenenin sorgusuz sualsiz yayımlanacağı anlamına gelmez. Hakarete, kişisel hedef göstermeye, nefret söylemine yer vermem. İster iktidar yanlısı olsun ister muhalif, kimsenin başka bir insanı aşağılamasına, dışlamasına aracılık etmem. Ama bir görüş yapıcıysa, eleştiriyse, öfkesini ifade ediyorsa ve bu ifade şiddet çağrısı içermiyorsa, O görüşe yer veririm. Çünkü gazeteciliğin görevi budur: Farklı sesleri, fikirleri, duyguları yansıtmak. Yani ben sansür değil, ilke uygularım. Ve bu ilke her kesim için eşit geçerlidir.

Nerelerde, hangi şehirlerde röportaj yapıyorsunuz ve bu lokasyonları neye göre seçiyorsunuz?

Bugüne kadar 75 ilde, 100’ün üzerinde ilçede mikrofon tuttum. Her bölgenin, her yörenin sesi olmak istedim. Ama sadece haritaya bakarak değil; sosyal ve politik gerçekliğe bakarak seçtim gideceğim yerleri. Röportajları genellikle şehirlerin meydanlarında yapıyorum. Çünkü meydanlar, bir toplumun en açık alanlarıdır. Farklı görüşlerin, farklı sınıfların bir arada bulunduğu o kesişim noktalarında, halkın gerçek nabzı tutulur. Ama bir önceliğim daha var: İktidarın en çok oy aldığı yerlere gitmek. Çünkü bir siyasi değişimin işaretleri varsa, bunu en önce oralarda görürsünüz. Sadakatin sorgulanmaya başladığı yerde, dönüşüm başlar. Ben de bu dönüşümün izini sahada sürerim. Ve bu yüzden çoğu zaman “güçlü olanın kalesine” giderim.

Röportaj sırasında sözlü taciz veya saldırıya uğradınız mı? Evetse bu durum nasıl gerçekleşti ve nasıl başa çıktınız?

Evet, bu tür olaylarla birçok kez karşılaştım. Hakkımızda yapılacak kısa bir araştırma, yaşananları açıkça ortaya koyacaktır. Bu olayların her birini burada tek tek anlatmayı doğru bulmuyorum. Ancak yaşanan her durum karşısında hukuki süreci eksiksiz biçimde yürüttüm. Gereken her adımı, yasal çerçevede attım.

Sokak röportajı yaparken kendinizi özgür hissediyor musunuz? Gözaltına alınma, tutuklanma riski söz konusu oluyor mu?

Yaşadığımız ülkenin politik atmosferine baktığımızda, kendinizi tam anlamıyla özgür hissetmeniz mümkün değil. Bugün Türkiye’de en yüksek tutuklanma riski taşıyan meslek gruplarından biri gazeteciler. Bu durum sokakta mikrofon tutan biri için de geçerli. Çünkü sahada olmak, doğrudan halkın sesini duyurmak, bazı çevreleri rahatsız edebiliyor. Dolayısıyla sokakta çalışırken her zaman bir risk var.

Türkiye’de çok sayıda sokak röportajcısı olmasını neye bağlıyorsunuz?

Bu ilgiyi, ana akım medyada uzun süredir eksik olan bir boşluğa bağlıyorum, halkın gerçek nabzını tutma ihtiyacına. Bugün sokakta mikrofon tutan birçok arkadaşımız, ekranlarda duyulmayan sesleri duyuruyor. Toplumun içinden geçen duyguları, filtresiz bir şekilde kamuoyuna taşıyor. Bu da ciddi bir ihtiyaca karşılık geliyor. Ancak bu alanda çalışanlara “sokak röportajcısı” diyerek, sanki daha hafif bir iş yapıyorlarmış gibi yaklaşılmasını doğru bulmuyorum. Bu ifade, çoğu zaman itibarsızlaştırıcı bir tona bürünüyor. Bu hem o emeğe hem de gazetecilik mesleğine zarar verir. Şöyle düşünün, bir beyin cerrahı da doktordur, bir kardiyolog da. Beyin cerrahı, kardiyoloğa “sen doktor değilsin, kardiyologsun” diyemez. Bu hem saçma hem de mesleki hiyerarşi açısından geçersiz bir yaklaşımdır. Aynı şekilde, sahada halkla yüz yüze çalışan, kamusal sorumluluk taşıyan bu insanlar da gazetecidir. Sadece yöntemleri farklıdır.

Sokak röportajcısı olmak isteyen gazetecilik öğrencilerine ne önerirsiniz?

Soru sormaktan korkmayın, sorgulamaktan da. Zaten Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 26. maddesi, herkese düşünceyi ifade etme ve yayma özgürlüğü tanır. Bu hak, gazeteciliğin temel dayanağıdır.