Bilim İletişimi ve Açık Bilim Sempozyumu gerçekleştirildi
Haber Üsküdar - Hazal Göksun
Üsküdar Üniversitesi İnsan Odaklı İletişim Uygulama ve Araştırma Merkezi (İLİMER) ile İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümünün ortaklaşa düzenlediği "Bilim İletişimi ve Açık Bilim" başlıklı sempozyum gerçekleştirildi. Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nazife Güngör’ün açılış konuşmasının ardından, moderatörlüğünü İLİMER Müdürü Doç. Dr. Gül Esra Atalay’ın yaptığı ilk oturumda Dr. Nihal Özdemir, Dr. Derya Gürses Tarbuck, Arş. Gör. Kaan Üçsu ve Prof. Dr. Çiler Dursun konuştu.
İLİMER ve İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü tarafından gerçekleştirilen Bilim İletişimi ve Açık Bilim Sempozyumu'nda konuşmacılar; "Bilim İletişiminde Güvenilirlik", "Herkes İçin Bilim, Dün ve Bugünü", "Bilim Kimin? Kimin Bilimi? Bilim Tarihine Aşağıdan Bakmak" ve "Açık Bilim İdeali ve Olanaksızlığı" konulu sunumlarını dinleyiciler ile paylaştı.
İLİMER'in çalışmalarına ilişkin bilgilendirme yapıldı
Sempozyumun açılış konuşmasını yapan İLİMER Müdürü Doç. Dr. Gül Esra Atalay, ‘‘Üsküdar Üniversitesi İLİMER, 2014 yılında Dekanımız Sayın Prof. Dr. Nazife Güngör tarafından kuruldu. Son bir senedir bu görevi bizler devraldık, çalışmalarımızı sürdürüyoruz. İLİMER hepinizin haberdar olduğu, geleneksel hale gelen Üsküdar Üniversitesi Uluslararası İletişim Günleri’nin düzenlenmesine destek veriyor. Onun dışında çeşitli araştırmalar, söyleşiler ve sempozyumlar düzenliyor. Geçtiğimiz Kasım ayında Dijital Medya ve Çocuk Sempozyumu’nu gerçekleştirmiştik. Yine hem İLİMER hem de Gazetecilik Bölümü olarak önemsediğimiz bir başka konuyu, 'Bilim İletişimi ve Açık Bilim' konusunu ele almak için bir araya geldik’’ diyerek yaptıkları çalışmalar hakkında bilgilendirmede bulundu.
Prof. Dr. Nazife Güngör: "Dijitalleşmeyle birlikte bilim iletişimi önemli bir konu"
Sempozyumun açılışında konuşan İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nazife Güngör, bilim iletişiminin öneminden bahsederek şunları söyledi: "Ben İLİMER’i kutluyorum. Son derece önemli konularla sempozyumlara devam ediyor. Bunlar bir araştırma merkezinin akademik camiaya önemli katkılarıdır. Bilim insanlarını aynı platformlarda bir araya getirmek ve belli konularda etkileşimler kurmalarını sağlamak akademik iş birliği açısından çok önemli. Dijitalleşmeyle birlikte bilim iletişimi önemli bir konu. Dijitalin hayatımıza ve akademik camiaya dahil olmasıyla birlikte çok önemli bir ivme kazanmaya başladı. Yıllar önce veri gazeteciliği olarak çalışmaya başladık. Konu akademik mecraya çekilerek bilim iletişimi adıyla yeni bir disiplin doğuruyor. Prof. Dr. Çiler Dursun ve Doç. Dr. Onur Dursun’un çıkarmış oldukları 'Bilim İletişimi' kitabı bu alana önemli bir katkı sunuyor. Bu katkı için teşekkür ediyorum. Ayrıca her iki hocamız da bugün burada destek verecekler, teşekkür ediyorum."
Dr. Nihal Özdemir: "Bilim sadece güç değil aynı zamanda güçlü bir düşünme yöntemidir"
'Bilim İletişiminde Güvenilirlik' konulu bir sunum yapan Dr. Nihal Özdemir, bilim, bilim iletişimi, bilim güvenilirliği hakkında şöyle konuştu: ‘‘Hayatımızda bilim neden önemli ve hayatımızda neden bu kadar çok tartışıyoruz? Bilimin araştırma ve uygulama sonuçları hayatımızı neredeyse her cepheden etkiliyor. Bilim yoluyla ilk medeniyetlerden günümüze kadar farklı yol ve yöntemlerle olsa da asıl amacımız doğayı denetim altına alma isteğidir. Biz bu imkânlarla hayatımızı hem daha konforlu hem de daha güvenli bir şekilde yaşamanın yollarını arıyoruz. Her gün kullandığımız araçlar bilimin yaşamımızdaki etkisini gösteriyor. Bilimsel düşünceyi bilme zorunluluğu önem arz ediyor. Bilim sadece güç değil aynı zamanda güçlü bir düşünme yöntemidir. Bilimin değerine bakarsak; bilimin değeri bir yandan teknolojideki uygulamaları olan icatlara diğer yandan belli bir kafa disiplini sağlamasında yani anlama-açıklama yöntemi geliştirmesinde kendisini gösterir. Popüler bilime baktığımızda insanlara dokunmuş olan, herkesçe bilinen bilim anlamında kullanılıyor. ‘Popüler’ kelimesinin kitle beğenisine teslim olmaması gerekiyor. Bilimsel gelişmeleri takipte zorlanırken bir yandan her bir bilim dalı kendi içinde bölünüyor, büyüyor ve çeşitlilik giderek artıyor. Bu nedenle bilim ve toplum arasında bir köprü kurmak gerekiyor. Bilim iletişimi tanımını kitaptan aldım. Bilimsel üretimle ilgili olmayan ya da bilimsel araştırma yaşamında temel bir rol üstlenmeyen, insanlar arasında bilimsel bilgiyi ve yöntemleri dağıtan etkinliklerin bütünü bilim iletişimi olarak tanımlanıyor. Bilim iletişiminin toplumdaki rolünü yerine getirebilmesi için vazgeçilmez bir koşul olarak güvenin önemi karşımıza çıkıyor. Bilim iletişimcilerinin özgür ve adil bir toplumda tüm insanların eşit olduğu ama bütün ifadelerin eşit derecede doğru olmadığı konusunda toplumu ikna etmeleri gerekir. Bilim iletişiminin bir toplumda sağlıklı işlemesi için herkesin bilgiye sınırsız ve kolayca erişiyor olması yeterli değildir. Bunun yanında, bilginin doğruluğunu değerlendirmek için gereken becerileri edinme imkânına sahip olmak ve bunu bir vatandaşlık görevi bilinciyle yapmak gerekmektedir.’’
Dr. Öğr. Üyesi Derya Gürses Tarbuck: "Türkiye’de son 10 yıldır bilim iletişimi yaygın hale gelmeye başladı"
"Herkes İçin Bilim, Dün ve Bugünü" konusunda araştırmalarını paylaşan Bahçeşehir Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Derya Gürses Tarbuck, "İşin dünü bağlamında 18. yüzyıl örneği üzerinden gideceğim. Benim çalışma konularım arasında Newton’un bilimsel devrimle yaydığı fikirlerin meşrulaştırılması meselesi var. Güvenilirlik sağlamak için değişik metotlar yaratmak mümkün. Newton ve onun takipçileri, bilim anlayışlarını meşrulaştırmaya çalıştıklarında iki metoda başvurmuşlar. Birincisi, herkesin anlayabileceği şekilde yeni fizik kavramlarını yaygınlaştırmak. Yani; Çocuklar İçin Newtonculuk, Kadınlar İçin Newtonculuk, Herkes İçin Newtonculuk kitapları 18. yüzyılda inanılmaz satılıyor. Buradaki amaç masum bir şekilde bilimin anlaşılabilirliği üzerinden bir argüman üretmek değildir. Bir önceki bilim anlayışını ekarte edip yeni bir bilimsel ideolojiyi kurmak. Bu kurguyu çok iyi pazarlamak gerekiyor. Bu pazarlama meselesi de ‘herkes için’ başlığı altında yapılıyor. ‘Nasıl güvenilirlik sağlarız?’ sorusunun yanında ‘Nasıl meşruiyet sağlayabiliriz?’ sorusunu sormak önem arz ediyor. Artık genel geçer bilim anlayışı budur, herkes bunu kabul edecek şeklinde motivasyonu var. Gazhane meselesinin nasıl geliştiğinden bahsetmek istiyorum. Pandemide online dersler veriyorduk. Evde olmanın hiç fena olmadığını görerek kendime bir boş alan ayırdım. Öncelikle bilim tarihi derslerimi halka açtım. Binlerce katılım oldu. İstek olduğunu görmek işin başlangıç noktasını yarattı. Popüler bilim ve bilim iletişimi hakkında söyleyebileceğim şey; Türkiye’de son 10 yıldır bilim iletişimi yaygın hale gelmeye başladı. Sosyal medyanın da bunda katkısı büyük. Popüler bilim kitapları giderek artan okuyucu kitlesiyle buluşuyor. Biz Gazhane’de bir kamu alanı yarattık. Bu popüler bilimin yapabileceği en iyi katkı. Yani bu anlamda herkesin dahil olabileceği, bilgiyi paylaşabileceği, akademisyenlerin herkesle konuşabileceği bir kamu alanının yaratılıyor olması Habermas'ın ideali. Dolayısıyla bunu yaratıyor olmaktan çok mutluluk duyuyorum" ifadelerini kulandı.
Arş. Gör. Kaan Üçsu: "Bilim tarihi yazımı genel tarih yazımının gerisinde kalıyor"
‘Bilim Kimin? Kimin Bilimi? Bilim Tarihine Aşağıdan Bakmak’ konusunu ele alan Arş. Gör. Kaan Üçsu, "Bilim tarihi yazımında nelerin geliştiğinden ve aşağıdan bilim tarihi yazmanın faydalarından bahsedeceğim. Aşağıdan bilim tarihi, bilim tarihinin tamamını aşağı olarak adlandırılan kesimin gözüyle görmek değil, o kesimin de bilim tarihindeki rolünü bilim yazınına eklemek uğraşısıdır. Benim aşağıdan kastım aşağıda bırakılmaya mecbur kalmış insanlar bütününe işaret ediyor. Bilim tarihi yazımı genel tarih yazımının gerisinde kalıyor. 19. yüzyıl akademik tarihçiliğin başlangıcı için önem teşkil ediyor. Teori açısından Almanya’daki çalışmalar mühim. Leopold’un 19. yüzyılın ilk yarısında ortaya koyduğu akademik tarihçilik temelini daha sonra belge odaklı tarihçilik olarak forma sokacak. Belgede ne görünüyorsa onu betimlemek bizim tarih yazım yöntemimizi belirlemelidir. O betimlemenin ötesine taşmayı spekülasyon olarak görüp, bunun faydasız olduğunu savunan bir tarihçilik anlayışı. Felsefe tarafına bakarsak Avrupa’da pozitivizm dalgası görünüyor. Bunun en önemli temsilcisi Auguste Comte. Pozitivizm de bilimi tarih dışı bir yapı olarak görüyor. Her uzam ve zamanda değişmeyen kriterleri olan bir yapı olarak görünüyor. Bilim insanlarının kendi alanlarının kendilerinden önceki çizgisel olarak yazdıkları tarih anlayışını güden giriş metinleri olarak gelişiyor. Sonrasında yarı pozitivist bir anlayış geliştirilecek. Bu da bize bilim tarihi yazımında metin bazlılık getirecek. 20. yüzyılın başlarında Newton’un metinleri gibi büyük metinlerle ilgilenen bir pozitivist tarih anlayışı var. Bugüne gelirsek popüler bilim denilen şey karşılıklı iletişimin olması gerektiği bir durum. Bu durumu, bugün birçok çalışma var gibi görünse de bilimin iletimi olarak görüyorum. Bilim bir taraftan diğerine tek yönlü şekilde iletiliyor ve bu destekleniyor. Dolayısıyla kendisine taraftar bulamamış bir tarih yazımı köşede duruyor" sözlerini kullandı.
Prof. Dr. Çiler Dursun: "Yaşamımızı her yerden kuşatan ve gittikçe vahşileşen bir kapitalist sistem içerisinde yaşıyoruz"
‘Açık Bilim İdeali ve Olanaksızlığı’ üzerine konuşan Prof. Dr. Çiler Dursun, "Bilim ve iletişim arasındaki bağın kurulduğu bir alan olarak görülmesi sürekli olarak sorgulanması gerekiyor. Ben bilim faaliyetinin ortaya çıktığı çok eski dönemlerden itibaren kapalı ve belli bir iktidar ilişkisi çerçevesinde kurulu bir faaliyet alanı olduğunu düşünüyorum. Açıklık, şeffaflık, erişilebilirlik, katılımcılık, kapsayıcılık gibi kavramlarla birlikte bilimin farklı biçimde yapılarak paylaşılması ve dolaşımda olmasıyla ilgili yeni anlayışlar çıkarıldığında mevcut olan bazı sorunların çözümüne yönelerek benimsiyoruz. Neyin içerisinde yaşadığımızı, nasıl bir toplumsal alanda olduğumuzu paranteze alarak konuşuyoruz. Bu doğru değil. Biz yaşamımızı her yerden kuşatan ve gittikçe vahşileşen bir kapitalist sistem içerisinde yaşıyoruz. Bu bir üretim sistemi ilişkisi ve toplumsallık biçimidir. Bilimi de bu sistem içerisinde yapıyoruz. Biz, neyi nasıl yapmamız gerektiğine dair kendi üretim biçimimizi iktidar anlayışına dayatıyoruz. Bilgi ve bilimle olan ilişkilerimizin belli sınırlar içerisinde olması gerektiğini kabul ederek konuşuyoruz. Bu gramer, bilimin kendi yazım ve düşünme tarzı içerisine yerleşti. Bütün bunların problemli yanlarını içerisinden çekip çıkartmak gibi bir sorumluluğumuzun olduğunu düşünüyorum. İktidar ilişkisi olarak görmek zorunda olduğumuz şey sadece bilim insanları ve toplum arasındaki ilişki değil. Daha sınıfsal bir iktidardan bahsediyorum. Bir iktidar sahibinin gücü ne kadar fazla olursa astlarının doğal görüşlerine ve iş birliğine o kadar açık hale gelir" dedi.