Covid-19 salgını psikolojik hastalıkları artırdı
Haber Üsküdar – Pelin Gökçe Yıldız
Covid-19, 2019 yılı sonunda Çin’in Wuhan Eyaleti’nde ortaya çıktı ve oradan tüm dünyaya yayıldı. Türkiye’de ilk vaka 11 Mart 2020’de tespit edildi. Covid-19’un küresel bir salgın haline gelmesiyle virüsün fizyolojik etkisinden, korunma yöntemlerinden sıklıkla bahsedilmeye başlandı. Ancak koronavirüs vakalarının artmasıyla fizyolojik etkilere ek olarak insanlarda psikolojik etkiler de ortaya çıkmaya başladı. Herkesin evine kapanmak zorunda kaldığı bu yeni koşullara uyum sağlayabilmek ve bu süreci sorunsuz bir şekilde atlatmak hepimiz için zorlayıcı oldu.
Covid-19’un psikolojik etkilerini öğrenmek için Uzman Klinik Psikolog Belce İnanç ile röportaj yaptık. Belce İnanç Sabancı Üniversitesi Psikoloji bölümünden 2019 yılında mezun oldu. Yüksek lisansını İngiltere’de Bournemouth University MSc Foundations of Clinical Psychology’de 2020 Eylül’de mezun oldu. Yaklaşık 1 yıldır uzman klinik psikolog olarak çalışıyor. Bizi kliniğinde misafir ettiği ve sorularımızı cevapladığı için kendisine çok teşekkür ediyoruz.
Çocuklar koronavirüs salgını ve karantinadan nasıl etkileniyor?
Çocuklar pandemi döneminde en çok etkilenen gruplardan oldu ne yazık ki. Çocukların gelişim döneminde sosyalleşme çok önemli bir yer tutuyor. Çocuğun toplum kurallarını, toplumdaki rolünü benimsediği yer okul oluyor. Çocuklar okul sayesinde arkadaşlıklar kurmayı öğreniyor, sosyal becerileri artıyor. Pandemi ile birlikte çocukların okuldan uzak kalması ne yazık ki çocukların sosyal gelişimi açısından olumsuz bir deneyim oldu.
Karantina dönemlerinde psikolojik sağlığımızı nasıl koruyabiliriz?
Benim çok sık kullandığım, davranış etkinleştirme adını verdiğimiz bir teknik var. Buradaki hedefimiz bize iyi gelen davranışları ertelemek yerine, aktif hale getirmek. Kendimize bir ajanda edinip, her gün sırasıyla bugün bedenin/kendin/iş, okul, sorumlulukların/ilişkilerin (aile, arkadaş, romantik partner) ne yaptın sorusunu sormak ve bunu not etmek. Davranış etkinleştirme herkesin kendi kendine uygulayabileceği etkili yöntemlerden biri. Burada önemli olan hayatımızın dört temel alanına da vakit ayırmış olmak, böylece karantina döneminde kendimizi daha iyi koruyabiliriz. Çünkü bu dört temel alan masanın dört ayağı gibidir, birine vakit ayırmadığımızda masa hemen sallanmaya başlar, dengesi bozulur. Bizim hedefimiz ise davranış etkinleştirme ile bu masayı dengede tutmak.
Covid-19 belirtileri kapsamında birçok kişi boğazında yanma, göğsünde sıkışma ve solunum güçlüğü kendisinde de varmış gibi bir hisse kapılabiliyor. Bunun psikolojide bir karşılığı var mıdır?
Evet, bu gerçekten çok sık karşılaştığımız bir durum. Zihnimiz o kadar güçlü ki aslında, bir tehdit ile karşılaştığı zaman bizi koruyor. Ancak bazı durumlarda bu koruma mekanizması yanlış şekilde çalışabiliyor ve sağlık ile ilgili kaygı durumuna yol açabiliyor. Çoğu zaman bu tür belirtiler yaşayan bireyler doktora gittikleri zaman rahatlar ve tüm belirtileri bir anda yok olur. Çünkü doktor ona hiçbir şeyinin olmadığını ve gayet sağlıklı olduğunu söylemiştir. Eğer bu döngü tekrarlarsa, o zaman mutlaka bir uzmandan destek alınmalıdır.
Pandemi sürecinin en önemli basamağını elleri sık sık su ve sabunla yıkamak ile oluşuyor ama özellikle temizlik hastalığı olan kişiler ellerini kendilerine fiziksel zarar verecek kadar yıkayabiliyorlar. Bu durumu takıntı haline getirmeden hijyen sağlamak mümkün mü?
Elbette mümkün, ancak burada önemli olan bireyin hangi noktada hassasiyet yaşadığı. Tam olarak bu noktada, sıklık/süre/şiddet dediğimiz üç temel alana odaklanmamız gerekiyor. Normal şartlarda pandemide hijyen sağlanabilmesi için önerilen bir demir para büyüklüğünde sıvı sabun veya normal katı sabun ile 20 saniye boyunca el yıkamak. Ancak el yıkama süresi 20 saniyeyi aşıyorsa veya kişi sabun miktarını gereğinden fazla kullanıyorsa veya bir kerede birden fazla kez el yıkıyorsa o zaman bu bir sorun olarak adlandırılır. Takıntı haline getirmemek için, önerilen kurala göre el yıkamak gerekiyor. Ancak kişi bu konu ile ilgili sorun yaşıyor ise; o zaman mutlaka bir uzmandan destek almalıdır.
Pandemi sürecinde çalışmak zorunda olan bireyler motivasyonlarını yüksek tutmak için nelere dikkat edebilirler?
Çoğu zaman kendimizi bir şeylere zorunlu veya sanki ona katlanmak zorundaymışız gibi hissederiz. Ancak bu bizi zorlayan bir yaklaşımdır çünkü bizi zorlayan şeylerden hemen kurtulmak isteriz, bu bazı kişiler için iş hayatı ile ilgilidir ve bu yaklaşım motivasyonu düşürür. Bu anlamda belki kendimize şunu söylemek mümkün olabilir; zorluklara rağmen değil, zorluklarla beraber yola nasıl devam edebilirim? Ondan kurtulmaya çalışmadan, onunla beraber devam edebilir miyim? Kendime nasıl destek olabilirim? Tam olarak bu esnada, kişi kendine destek olmak için çeşitli fikirler üretmeye başlar ve otomatik olarak motivasyonu da artar. Bu Mindfulness temelli bir yaklaşımdır, eğer incelemek isteyen olursa kesinlikle çeşitli eğitimler alınabilir veya kitap okunabilir, motivasyon anlamında destek sağlayacağını düşünüyorum. Bunun dışında ise az önce de bahsettiğim davranış etkinleştirme, yani masanın dört ayağı ajandası kullanılabilir. Hayatımızın dört temel alanına da vakit ayırmış olmak, motivasyonu arttıracaktır. Ancak çoğu bireyde şu şekilde bir yanılsama gözlemliyorum, motivasyonları olmadığını düşündükleri için onlara iyi gelen aktiviteleri ertelemek gibi. Çünkü bireyler harekete geçebilmek için motivasyonun gelmesini bekler, ancak bilinenin aksine motivasyon aslında harekete geçtikten sonra gelir.
Covid-19 sürecinde psikolojimizi korumak için nelere dikkat etmeliyiz?
Pandemi süreci hepimiz için zorlayıcı oldu, kimsenin daha önce deneyimlemediği bir tecrübeydi. Zaman zaman zorlanmamız, tükenmiş hissetmemiz veya kaygılı hissetmemiz de çok normal. İlk olarak deneyimlediğimiz olumlu olumsuz her duyguya veya düşünceye yer açmalı ve alan yaratmalıyız. Sonra ise bu duygunun veya düşüncenin bizde yarattığı etkileri veya hangi ihtiyacımıza yönelik olduğunu araştırmamız mümkün olabilir. Bunun dışında, hayatımızın her alanına mümkün olduğunca vakit ayırabilmek ve modumuzu yükseltecek davranışları ertelememek. Ben bu esnada sosyal desteğin çok önemli olduğuna inanıyorum. Kendimizi kapatmamalı ve çevremizdekilerle iletişim halinde olmalıyız aslında. Çoğu zaman kendimizi kötü hissettiğimizde içimize kapanma eğilimde oluruz, belki pandemi döneminde çoğu birey bunu deneyimlemiş olabilir. Bu esnada, kapandığınızı fark edip sosyal anlamda destek almayı deneyimlemek mümkün olabilir.
Bu süreçte size en çok hangi vakalar geldi?
En sık karşılaştığım vaka grubu anksiyete temelli zorlanmalar ve depresyon oldu.
Pandemi sürecinin en başından itibaren ortaya çıkan stres, kaygı ve değişen alışkanlıklarımız hakkında bilgi verir misiniz?
En başta hepimizin hijyen alışkanlıkları değişti, pandemi öncesinde OKB olarak adlandırabileceğimiz çoğu davranış şu an için normal olarak sınıflandırılmaya başlandı. Sanırım değişimi en çok bu alanda gördük. Bunun dışında iş yerleri/okul gibi fiziksel yerlerin online ortama geçmesi de diğer bir alışkanlığımızı değiştirdi. Ekrana fazla maruz kalmanın fiziksel ve mental anlamda zorluk yaratmasının yanı sıra hayatımızda büyük kolaylık da sağladığını söyleyebiliriz. Bunun dışında, çoğu bireyde sağlık ile ilgili bir anksiyete durumu oluştuğunu gözlemlemek de mümkün.
Pandemi krizinde en çok strese maruz kalan hangi kesimler oldu?
Ben herkesin etkilendiğini ve zorlandığını düşünüyorum, sonuçta hepimizin sağlığı ile ilgili bir tehdit durumu oluştu pandemi ile birlikte. Ancak meslekleri gereği bu strese en çok maruz kalan kesim elbette ki tüm sağlık çalışanları oldu. Pandeminin en başlarında biz korku içinde evlerimizde beklerken ve kendimizi korumaya çalışırken, onlar henüz bilmedikleri bir şeyle mücadele etmeye çalışıyorlardı. Buradan tekrardan tüm sağlık çalışanlarına teşekkürlerimi iletmek isterim.
Yaşadığımız zorlu süreçte stres ve kaygımızla başa çıkabilmek mümkün mü?Elbette ki mümkün. Bu konuda mindfulness temelli yaklaşımları çok etkili ve uygulanabilir buluyorum. Çoğu zaman stres veya kaygı yaratan bir durum ile karşılaştığımızda kaçma veya kaçınma eğiliminde oluruz. Hatta bazen bunu bir üst dereceye taşıyıp hayatımızı stres veya kaygı yaratan durumlarla karşılaşmamak üzerine planlamaya başlarız. Kaçma veya kaçınma durumu kısa vadede bizi olumlu yönde etkilese de aslında uzun vadede stres ve kaygıyı sürdüren niteliktedir. Bu esnada stres veya kaygı yaratan durumdan kaçmak yerine, onunla kalıp bakmak, onunla beraber durabilmek aslında. Bir de unutmamak lazım, her duygu bir misafir gibidir, biz de misafirhane gibiyiz. Hiçbir misafir sürekli evimizde oturmaz, gelir ve gider. Tıpkı stres ve kaygı gibi olumsuz duygular gibi. Onlar da geliyor, ve gidiyorlar aslında. Bizim misafirhane olarak görevimiz onlardan kaçınıp kapımızı açmamak yerine, içeri buyur etmek ve onlarla biraz sohbet etmek. Sonra zaten kendiliğinden gidecektir. Bu yüzden, olumsuz duygu ve düşüncelerden kaçmak yerine, onunla beraber durabilme kapasitemizi arttırmak gerekiyor.
Ayşenur Öztürk: Fiziksel yorgunluğun dışında psikolojik yorgunlukla savaştık
İstanbul’da özel bir hastanenin acil servisinde hemşire olarak çalışan Ayşenur Öztürk, pandemi sürecinin başlangıcında aylarca aileden uzakta yaşadıklarını, fiziksel yorgunluğun yanında psikolojik yorgunlukla da savaştıklarını ifade etti. Öztürk şunları söyledi: “Eve döndüğümüz zaman da tedirgin bir şekilde yaşamaya devam ettik. Aylarca tek başımıza yemek yedik, odamızdan gerekmedikçe çıkmadık, kısacası kendimizi hep izole ettik. İçimizde hep sevdiklerimize virüs taşıyacağımız düşüncesinden korktuk ve onlara yaklaşamadık. Bu dönemde en çok sevdiklerimizle zaman geçirmeyi onlarla birlikte akşam yemeği yemeyi, onlara korkmadan sıkıca sarılmayı çok özledik.”
Araştırmalar, pandemiden psikolojik olarak en çok gençlerin etkilendiğini gösteriyor
Amerikanınsesi.com haber sitesinde yayımlanan bir habere göre, pandemiden psikolojik olarak en çok gençlerin etkilendiği görülüyor. Haberde şu bilgiler yer alıyor: “California Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma gençlerin pandemiden sanıldığından çok daha fazla etkilendiği sonucunu gözler önüne serdi. Pandemi öncesinde ve sırasında üniversite öğrencileriyle yapılan bu araştırmanın kısa süre önce yayınlanan sonuçlarına göre, genç nüfusta görülen depresyon oranı son 1 yılda % 32’den % 61'e yükseldi.” Haberde uzmanların, hastalık kaygısı ve belirsizlik kadar, okulların çevrim içi eğitime geçmesi, gençlerin arkadaşlarıyla sosyal iletişimlerinin kesilmesi, kutlamaların yapılamamasının da ağır duygusal ve gelişimsel sıkıntılar doğurduğunu söyledikleri ifade ediliyor.
DW Türkçe’de yayımlanan bir başka haberde de, Almanya'da pandemi döneminde çocuk ve gençlerde psikolojik rahatsızlıkların arttığı ifade ediyor. DW Türkçe haberinde şu bilgiler aktarılıyor: “Alman Die Welt gazetesinin haberine göre, Almanya'da pandemi döneminde psikolojik rahatsızlıklar nedeniyle hastanelerin acil servislerine başvuran çocuk ve gençlerin sayısı artış gösterdi. Gazetenin çocuk ve genç psikiyatri kliniklerinin verilerine dayanarak hazırladığı haberine göre, özellikle 2020'nin son çeyreğinde ağır depresyon, kaygı bozukluğu, akut intihar tehlikesi ve diğer psikolojik rahatsızlıklarda artış kaydedildi. Konuyla ilgili olarak Die Welt'e değerlendirmelerde bulunan Tübingen Üniversitesi Çocuk ve Genç Psikiyatri Kliniği Başkanı Prof. Tobias Renner, 2020'nin son çeyreğinde acil servise hiç olmadığı kadar çok başvuru yapıldığını söyledi.”
Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan bir haber, pandemide depresyon yaşayan öğrencilerin oranının 5'e katlandığını ifade ediyor. Psikolojik rahatsızlıklar üzerine yapılan araştırma, Covid-19 pandemisinin üniversite öğrencileri arasında şiddetli depresyon yaşayanların oranını beşe katladığını ortaya koydu.