"Sosyal medyada sürekli hastalık üzerine konuşmak kişiyi demoralize eder"
11.04.2020 22:01

"Sosyal medyada sürekli hastalık üzerine konuşmak kişiyi demoralize eder"


Haber Üsküdar - Halide Nur Karadeniz

Uzman Psikolog İdil Saliha Küntüz Duran’la dünyayı ve Türkiye’yi etkisi altına alan Koronavirüs (Kovid-19) pandemik hastalığın kişileri nasıl etkilediğini ve neler yapılabileceğini konuştuk.

Aralık ayında ilk kez Çin’in Vuhan şehrinde görülen Koronavirüs (Kovid-19) beş ay içinde dünyanın her yanına yayılmış durumda. Bu süreçte kişilerin olumsuz olarak nasıl etkilendiklerini, nelerle mücadele ettiklerini ve tabii ki olumsuzluklar yanında olumlu çıkarımların da söz konusu olup olmadığını Uzman Psikolog İdil Saliha Küntüz Duran’a sorduk.

Küntüz Turan, bu salgın sırasında kaygı bozukluğu ve panik atağı olan bireylerin daha çok etkilendiklerini şu sözlerle ifade etti: "Takıntısı olan, kaygı bozukluğu olan, panik atağı olan bireyler için ilk başta yaşanan şok etkisi sonrasında gelen öfke ve depresif ruh hali elbette ki diğer insanlara göre daha güçlü oldu. Onlar için daha yorucu geçti, hâlâ da  geçmekte. Özellikle temizlik takıntısı olanlar, dışarıda böyle bir hastalığın olması sebebiyle her an hastalık kapacakları kaygısıyla ekstra büyük tedbirler, korkuyla yapılan davranışlar sergilemekteler.” Bu süreçte birçok insanı etkisi altına alan duygunun ise öfke olduğunu belirten Küntüz Duran, “Öfke tabii ki birçok insanda var. Çünkü daha ajiteler, daha gerginler. İnsanlık kontrol edilemeyen belirsiz bir düşmanla  savaşıyor. Dolayısıyla birbirlerine tepki gösteriyorlar. Çünkü evde dip dibe yaşıyorlar. Artık eskisi gibi özel alanları yok. Birçok insan belki  dışarı çıkıp hava alabiliyorken ya da işe gidip kafasını işlerine veriyorken, şimdi bir odada anne babası, diğer odada eşi, bir diğer odada çocukları olduğu için nereye kaçacağını bilemiyor. Bundan dolayı da daha gergin olabiliyor” dedi.

“İnsanlarda engellenmişlik hissi çok fazla görülüyor”

Kişilerin saldırgan tavırlar sergilemelerinin sebebinin özel alanlarının kalmaması olduğunu söyleyen Uzman Psikolog İdil Saliha Küntüz Duran sözlerine şöyle devam etti: “Her şeyin yanı sıra insanlarda engellenmişlik hissi çok fazla görülüyor. Kişi engellendiği zaman köşeye sıkışmış hissetmeye başlar ve haliyle saldırganlaşabilir. Bunların hepsinin temelinde, tüm korkuların, fobilerin temelinde ölüm korkusu vardır. Öleceğini düşünmek tabii ki sağlıklı bir düşünce değildir. Bu düşünce kişiyi daha çaresiz hissettirir. Halbuki gerekli tedbirleri alarak, sosyal mesafesini koruyarak, ölümünü kontrol edemeyeceğini bilerek, kontrol edemeyeceği birçok durumu da hesaba katarak hayatına devam etmelidir. Yapabileceklerini yapıp devamında da kendisine nasıl bir fayda sağlayabilir, neler öğrenebilir, kendi gelişimi için neler yapabilir, bunlara odaklanması gerekir.” 

"Sosyal medyadan uzak durulması daha sağlıklı"

Bulaşıcı hastalıkların dile getiriliş biçimi ve sosyal medyada bulunan söylemleri Küntüz Duran şu sözlerle değerlendirdi: “Dünya öyle bir halde ki nüfus arttıkça bulaşıcı hastalıklar illa ki daha da hızlı yayılmakta. Eski yüz yıllara göre ulaşım  şekilleri değişti. Dolayısıyla  her şey daha da bulaşıcı hale geldi. Bir bulaşıcı hastalığın ölümcül olarak nitelendirilmesi ve sürekli olarak sosyal medya üzerindeki bilgi kirliliği ile ‘ne kadar ölümcül, kurtulamayacağız, mahvolduk, bittik’ gibi korku psikolojisi üzerinden prim sağlamak tabii ki de sağlıklı bir şey değil. Sosyal medyada veya görüntülü konuşmalarımızda sürekli olarak hastalık üzerine konuşmak hiçbir işe yaramaz, hatta kişiyi demoralize eder ve böylece normal yaşam kalitenizi düşürmüş olursunuz. Kendinizi daha da aşağı çekmiş olursunuz. Bu da iyi bir şey değildir.” Küntüz Duran bu tür söylemlerden uzak durmamızın yolunu şu sözlerle gösterdi: “Sosyal medyadan bu noktada uzak durmak daha sağlıklı olacaktır. Gerekirse günde sadece bir saat ya da  günde sadece bir kere ana haberi dinlemek. Twitter gibi felaket tellallarının olduğu, kontrolsüz bir şekilde önümüze her türlü haberin çıkabileceği yerlerden  uzak durmak. Instagram’a da kontrollü girmek ya da hiç girmemek daha sağlıklı olacaktır. Sizi neşelendirecek şeylere odaklanmanız gerekir.”

“Her kriz gelişim için bir fırsattır”

Süreç devam ederken ve sonrasında, kişilerin pozitif kazanımları hakkında da görüşlerini bizimle paylaşan Küntüz Duran şunları söyledi: "Her kriz gelişim için bir fırsattır. Bizlerin de pozitif kazanımları illa ki olacaktır. Çünkü baktığınız zaman kötü hissettiğiniz zamanlarda yolunuza ısrarla devam ettiğiniz takdirde daha güzel kapıların açıldığını insanlık tarihi bize göstermiştir. Diğer kazanımlarımıza gelecek olursak, meselâ empati duygusunun gelişmesi, birlik beraberlik duygusunun oluşması söz konusu. Kişinin ben olmaktan daha fazlası olduğunu görmesi söz konusu. Yaşlıları daha fazla anlayabilmek söz konusu. Çünkü biliyorsunuz ki ilk başta yaşlıların bu virüsten daha çok etkilendiği söylenirken şimdi her yaş grubunun etkilenebildiği, fakat daha fazla etkilenen grubunun yaşlılar olduğu söyleniyor. Yaşlıları anlayabilmemiz, gerekirse onlar için neler yapabiliriz diye taşın altına elini koymamız. Aslında evlerde durmamız bile onları düşünmemizin sonucu. Burada empati duygusunun geliştiğini görüyoruz. Yardımlaşma duygusu ön plana çıkıyor ve ‘Alamıyorsanız yardım edeyim, yardıma ihtiyacınız var mı' cümleleri sıklıkla kullanılmaya başlıyor.  Onun dışında, anlayış yine bu süreçte gelişiyor. Artık evlerimizdeyiz, daha küçük alanlardayız. Birbirimize tahammül etmek, öğrenilecek durumlardan bir tanesi. Pozitif kazanımlarda, tahammül, kişinin kendisini sevmesi, insanlığı sevmesi, kendisinin dışında dünyadaki her şeyi sevmesi, merhamet etmesi, şefkat göstermesi gibi belki bu süreçte öğrenebileceklerimiz içinde en önemlileri. Tahammül öyle bir şey ki, öfkeyi de kontrol edip nefret etmeden nasıl başa çıkabileceğimizi öğrenmeyi sağlar.” 

"Mutluluğu yeniden tanımlayacağız"

Mutluluk duygusunun kişiler için yeniden tanımlanmasının gerekeceğini ifade eden İdil Saliha Küntüz Duran sözlerini şöyle sürdürdü: "Mutluluğu sadece tüketmekten değil, üretmekten de ve kendisiyle baş başa kalıp yüzleşmekten de elde edebileceğini görecek insanlar. Mutluluk kavramını eski bildikleri kavramlardan daha farklı algılamaya başlayacaklar, belki de gerçek mutluluk tanımını öğrenecekler.” Küntüz Duran sözlerini şöyle sürdürdü: “Herkes bu süreçte bir noktada eşit oldu. Çünkü istediği anda çok lüks harcamalar yapanlar bunu şu an yapamıyorlar. Şu an hepimiz evlerimizin çeşidi, lüksü konforu ne kadar farklı olursa olsun dört duvar içerisindeyiz. Dolayısıyla tüketmektense başka neler yapabiliriz bunu öğreniyoruz. Yani insanlar bu süreçte tüketerek mutlu olamayacaklarını anlamış olacaktır.”

İdil Saliha Küntüz Duran bu sürecin kazanımlarına mükemmeliyetçi yanlarımızın evrilmesini de ekliyor: “Mükemmeliyetçi taraflarımızı törpülemeye başladık. Bu da ciddi ve iyi bir kazanım. Böyle olmamalı diye direten içimizdeki düşünce kalıplarını mecburen kırmak zorunda kaldık. Çünkü böyle de oluyor ve kontrol edemeyeceğimiz bir süreç var. Bundan da öğreneceğimiz çok şey var.”

Uzman Psikolog Küntüz Duran, pozitif düşünmenin kişiye sağladığı faydaları da aktarıyor: “Pozitif düşünmek demek her şeyin en iyisi olacak demek değil, aynı zamanda alternatifleri görerek gerçekçi düşünmektir. Sadece negatif düşünmenin bizi aşağı çekmek dışında bir faydası yok. Çözüm odaklı ilerlemek gerekir. Kişiler kendilerini mutlu edecek uğraşlar yapabilir, yarım kalmış işlerini halledebilir ki bu bizim kazanımlarımızdan biri olabilir, ertelemeyi artık bırakabiliriz, çünkü ertelemek için bahanemiz yok. Kişi ertelemeyi bıraktıkça, yarım kalmış işlerini hallettikçe motivasyonu artar. Motivasyonu arttıkça daha iyi işler yapar ve kendi gelişimi için daha büyük adımlar atmış olur.” 

“İnsanın mutluluğu için sadece aç kalmaması, susuz kalmaması, üşümemesi yeterli”

Mutluluk duygusunun temelini nelerin oluşturduğunu Uzm Psk. İdil Saliha Küntüz Duran şu sözlerle ifade ediyor: “İnsanlar bu süreçte gerçek ihtiyaçlarını daha iyi anlamaya başlıyacaktır. Baktığın zaman insanın mutluluğu için sadece aç kalmaması, susuz kalmaması, üşümemesi yeterli. Bunlara sahip olduğu için şükretmeyi öğreniyor. Belki burnu sürterek öğreniyor, fakat bir şekilde öğreniyor. Bu da ciddi olumlu bir kazanım”. Pozitif düşünebilmek için neler yapabileceğimiz hakkında şunları söyledi: “Pozitif düşünmek için daha çok şükredebilir, daha çok  elindekilerle yetinmeyi öğrenebilir. Bu da pozitif  düşünmek için önemli. Başkalarının elindekilere değil, kendi elindekilere bakarak daha mutlu olacaktır. Bu yüzden sosyal medyadan uzak durup biraz daha kendine yönelmek, yarım kalan kitaplarını bitirmek, üretmek, yazmak, resim yapmak. Geçmişteki gibi zaman bulamadığı bir durumu da yok bunlara daha çok vakit ayırarak, harekete geçerek motivasyonunu sağlayacaktır.” 

“Online terapi seçenekleri mevcut"

Uzm. Psikolog İdil Saliha Küntüz Duran panik atak ve anksiyete gibi psikolojik problemleri olanların bu sorunlarla nasıl başa çıkabileceklerini de anlattı: "Panik atak ve anksiyete bozukluklarında eğer çok fazlaysa kişi bir şekilde başa çıkamıyorsa, panik atakla nasıl başa çıkabileceği hakkında birçok video var. Eğer terapiye gidemiyorlarsa tercih edebilecekleri bir yol bu. Bir diğer yol ise online terapi seçenekleri mevcut. Ben de artık seanslarımı online yapıyorum ve danışanlarım da buna uyum sağlıyor. Çünkü yüz yüze görüşemiyoruz. Bir diğer seçenek, devletin ücretsiz hizmetleri var, onlardan destek alabilirler. Ama tek başına o korkunun üzerine gitmek, eğer teknik bilmiyorlarsa daha kötü hale getirebilir.”

“İnsan her şeye çok çabuk uyum sağlar”

Salgın sürecinde bazı yeni alışkanlıklar  edinildiğini belirten Küntüz Duran, şunları söyledi: "İnsan her şeye çok çabuk uyum sağlar. Hayatta kalmak için böyle evrimleşmişiz. Uyum sağlamazsan zaten ölürsün, yok olursun, arkada kalırsın. Şu anda aslında ne kadar söylensek de bu sürece kısa sürede uyum sağladığımızı düşünüyorum. Bu da bizim gelişmemiz için çok büyük bir adım. Onun dışında bu süreç bittikten sonra  diğer keşmekeşe döndüğümüz zaman ona da tekrar uyum sağlayacağız. Fakat bu sefer cebimizde öğrendiklerimiz olacak. Bu öğrendiklerimiz neler dersek, değerlerimiz değişti ve zenginleşti. Sosyal desteğin, arkadaş çevremizin ne kadar önemli olduğunu, kıymetli olduğunu farkettiğimiz ya da ne kadar kıymetsiz olduğunu, ne kadar fazla üzerine düştüğümüzü, hayır diyemediğimiz, sosyal onay için çok fazla mücadele ettiğimiz durumları algılıyoruz, artısı ve eksisiyle karşılaştırıyoruz, kendimizi tanımaya başlıyoruz.”

“Müteşekkir olmak büyük bir kazanım olacak”

Şükretmenin önemine de değinen Küntüz Duran, “Şu an evdeyiz ve hiçbir sosyal baskı olmadan kendi başımıza kalarak, kendi ihtiyaçlarımızı çok daha iyi anlayacağız. Bunu anladıktan sonrada normal yaşamımıza dönünce bu ihtiyaçları eğer çok iyi özümsediysek çok daha farklı davranacağız. Yine uyum sağlayacağız o keşmekeşe ama biraz daha olgunlaşacağız. Şükretmeyi daha iyi anlayacağız. Kendimizin, sağlığımızın kıymetini anlayacağız. Hasta olmamak ne kadar önemliymiş, onu anlayacağız. Bir ayakkabıya sahip olmaktan, dudaklarımızın kalın olmasından, vücudumuzun doksan altmış olmasından daha önemli olduğunu anlayacağız. Bu süreçte hasta olup iyileştiysek ya da sevdiklerimizden birilerini kaybettiksek de bunları anlamış olacağız. Müteşekkir olmak büyük bir kazanım olacak ve o büyük şehre döndüğümüzde da illaki daha farklı davranacağız” dedi.