Doç. Dr. Gül Esra Atalay: Gazeteciler travmaya uğrama konusunda riskli gruplar arasında yer alıyor
01.05.2023 10:48

Doç. Dr. Gül Esra Atalay: Gazeteciler travmaya uğrama konusunda riskli gruplar arasında yer alıyor


Röportaj: Hilal İskender

Travma, bedenin ve ruhun bütünlüğünü bozan ya da tehdit eden her türlü olaya deniliyor. Hayatın her döneminde her insanın başına gelebilecek, kontrol edilemeyen, aniden ortaya çıkan ve birey üzerinde yıkıcı etkisi olan yaradır travma. Her türlü meslek dalında görülebilecek olan travma gazetecilik mesleğinde de yaygın olarak yaşanıyor. Türkiye’de bu konu üzerinde çalışan az sayıda akademisyenden biri de Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Doç. Dr. Gül Esra Atalay. Esra hoca ile travma ve gazetecilik ilişkisini konuştuk.

Gazetecilikte travmayı nasıl betimlersiniz?

Psikolojik travmaya herkes uğrayabilir. Sonuçta travma dediğimiz şey kişilerin hayatlarını ya da akıl sağlığını tehdit eden her türlü olayla karşılaştıklarında ortaya çıkacak bir stres tepkisidir. Gazeteciler travmaya uğrama konusunda riskli gruplar arasında yer alıyor. Neden? Çünkü nerede bir olay olsa ambulans ve polisle birlikte olay yerine ilk giden ekiplerden birisi gazetecilerdir. Gazeteciler şiddet içeren, felaket içeren olayları gören ve buna maruz kalan kişilerdir. Dolayısıyla risk altındadırlar. İkincisi ise travmatik olaylar yaşamış kişilerle röportaj yapıyorlar. Travmatik olay geçirmiş kişilerin hikâyelerini dinliyorlar. Şiddet içeren olaylara kendileri de şahit oluyorlar. Başkasının hikâyesini dinleme üzerinden ikincil travmaya maruz kalıyorlar. Üçüncüsü ise bizim haberlerde bir kere gördüğümüz bir olayı, örneğin korkunç bir haberi, haber merkezinde   prodüksiyon yaparken, haber editi yaparken onlar ham şeklinde defalarca görüyorlar. Bu yüzden travma sonrası stres bozukluğu yaşayabiliyorlar. Haber merkezlerinde başa al, tekrar izle, kes, tekrar bak durumu defalarca yaşanıyor.

Travma sonrası stres bozukluğu gazetecilikte de yaşanıyor mu?

Gazetecilerin ne yapması gerektiği ve kriterleri belli. Rutin görevleri içerisinde felaket olaylarını haber yapmak var. Şiddet içerikli olayları da haber yapmak var. Bütün bunlar gazetecilerin travma sonrası stres bozukluğu yaşamasına neden olabiliyor. Sadece bu da değil aslında, bu bir meslek hastalığı diyebiliriz. Bu mesleği yapan kişilerin bu tarz psikolojik rahatsızlıkların risk grubunda olduğunu söylemek mümkün. Fakat bunu dile getirirse, belli ederse işsiz kalma olasılığı da var. Türkiye’de gazetecilerin damgalanma ve işsiz kalma olasılığı var. Üzerinde baskıdan dolayı yaşadığını örtbas ediyor. Kendisini kötü hissetse de bunu ifade edemiyor. “Ben çok deneyimli bir gazeteciyim, ben etkilenmem” şeklinde de bir kılıf bulabiliyor. Kendi kendine de itiraf edemediğini tahmin edebiliriz.  Gazeteciler genellikle inkâr yolunu seçiyorlar. Merhamet yorgunluğu yaşayabildiklerini de söyleyebiliriz.

Gazeteci ve kurumların bilinçlenmesi nasıl olmalı sizce?

Gazetecilerin yapabileceği şeyler sınırlı. Sektörün bilinçlenmesi gerekir. Bunu kurumsal eğitimle ilişkilendirmek gerekir. Gündeme getirilmesi gerekiyor. Gazetecinin bireysel anlamda yapabileceği şeyler sınırlı. Sektörün bilinçlenmesi ve travmayla baş edebilmeleri için gazetecilere ruhsal destek sağlanması gereklidir.  Travmatik olayla karşılaşan gazeteciye bir süre izin verilebilmeli, işini kaybetme endişesi taşımadan dinlenmeye çekilebilmeli.  Sektörde seminer, bilgilendirici etkinlikler gibi düzenli olmayan girişimler var tabii ki. Yurt dışında tabii daha sistematik ve kurumsallaşmış bir yapı var. AP, Reuters gibi kuruluşlar çalışanlarına yeterli eğitim ve destek sağlamak konusunda deneyimliler. Gazeteciler için travmaya uğramak evrensel bir sorun. Ama buna yaklaşım önemli. Gazetecinin kıymetinin olmalı. Ruh sağlığı bozulduysa yerine başkası gelir anlayışının olmaması gerekiyor. Gazeteci bizde çok da kıymet görmüyor.

Kevin Carter’ın 1994 yılında çektiği fotoğrafla ödüllendirmesini ve sonrasında intihar etmesini travmatik durum olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet bu tam olarak bir travma örneği. Fotoğrafı çekiyor ve Pulitzer alıyor. Daha sonra fotoğrafladığı çocuğa karşın sorumluluğu konusunda eleştiriliyor. Bu olaylardan sonra Carter’ın psikolojik destek alması gerekiyordu. O yıllarda tabii ki farkındalık daha azdı ve psikolojik destek alması gerekirken belki de bu es geçildi. Sektörde o yıllarda bu bilinç belki daha da azdı.

Gazeteciler travmayı nasıl görüyor, işveren buna nasıl bakıyor? Bu konuda çalışmalar yapılması gerekir mi?

Kesinlikle bu konu akademide daha fazla işlenmeli.  Gazetecilerle ve sektördeki işverenlerle görüşülmeli. Sektör bunu nasıl görüyor, gazeteci nasıl görüyor, kendine mi saklıyor bu durumu bunlar sorgulanmalı.  Gazetecilerle odak grup çalışmaları, derinlemesine görüşmeler ve nicel çalışmalar yapılmalı. İşveren buna nasıl bakıyor. Bu sorunlara yönelik planı var mı? Yoksa, neden yok. Bu konuda kapsamlı çalışmalar yapılması gerekiyor.