Faruk Bildirici: Barış gazeteciliği sansasyonel aktarım biçimlerinden uzak durur
08.04.2025 14:10

Faruk Bildirici: Barış gazeteciliği sansasyonel aktarım biçimlerinden uzak durur


Röportaj: Burak Çevik

 Barış gazeteciliği, çatışma ve kriz dönemlerinde medyanın geleneksel habercilik anlayışının ötesine geçerek, çözüm yollarına odaklanan, empati temelli ve etik sorumluluk taşıyan bir yaklaşımı temsil etmektedir. Faruk Bildirici, medyanın yalnızca olayları aktaran bir araç değil, aynı zamanda toplumsal barışı inşa edebilecek güçlü bir aktör olduğunu vurguluyor.

Son yıllarda barış gazeteciliği diye yeni bir gazetecilik anlayışından söz edilmeye başladı. Siz de bu gazetecilik anlayışını destekleyen bir gazetecisiniz. Barış gazeteciliğini nasıl tanımlıyorsunuz? Geleneksel gazetecilikten farkları nelerdir?

Öncelikle “son yıllar” sözünüzü düzeltmek durumundayım. Barış gazeteciliği son yıllarda ortaya çıkan bir gazetecilik tarzı değil. Johan Galtung’un “barış gazeteciliği” tanımını yapması, teorisini geliştirmesi 1970’lere uzanıyor aslında. Bizde de “barış gazeteciliği’’nin gündeme gelişi, yaygın olarak konuşulmaya başlanmasının 15-20 yıllık bir geçmişi var. O kadar da yeni değil bu kavramsal yaklaşım. Barış gazeteciliğini, savaşlar başta olmak üzere toplumdaki tüm çatışmaları ortadan kaldırmayı, barışı sağlamayı hedefleyen gazetecilik tarzı olarak görmüyorum. Elbette geleneksel anlamda gazetecilik her zaman barıştan yanadır, barıştan yana olmalıdır. Ama barış gazeteciliğinde odaklanma, hedefleme ve yöntemsel açıdan farklılıklar var. Barış gazeteciliği, geleneksel gazetecilikte olduğu gibi olayları ve çatışmaların fiziki sonuçlarını aktarmayı değil, çatışmaların kökenine inmeyi, taraflara empati geliştirmeyi, çözüm ve uzlaşma yollarını göstermeyi öncelikli olarak görür. Ötekileştirmeden, ayrımcılıktan, cinsiyetçi bakıştan uzak durur. Çatışan taraflara ilişkin sıfatlar kullanmaktan özellikle kaçınır.

Medya çatışmaları genelde sansasyonel bir dille verir ve çatışmaları körükler. Böyle bir gazetecilik anlayışının barış gazeteciliğine evrilmesi mümkün mü?

Evet, medyanın ağırlıklı olarak sansasyonel dil kullandığı ve bunun da çatışmaları körüklediği doğru. Ama olmaması gereken bir gazetecilik tarzı bu. Barış gazeteciliği bu tür yaklaşımları ortadan kaldırmayı amaçlar, duygusal yaklaşımlardan, sansasyonel aktarım biçimlerinden uzak durur.

Geleneksel gazeteciliğin, hele de bizim gibi çatışmaların yoğun ve çeşitli olduğu toplumlarda çatışmaları körükleyen gazetecilik tarzından uzaklaşmasında barış gazeteciliğinden öğrenmesi gereken çok şey var. Kavramsal olarak barış gazeteciliğini tanımak bile gazeteciliğin dönüşümü için yararlı olacaktır. Fakat maalesef bizde barış gazeteciliği, siyasi iktidarın barış dilini benimsediği dönemlerde yaygın medyada yükseliyor; iktidar barış dilini bıraktığında hemen terkediliyor. Onun dışındaki dönemlerde barış gazeteciliği daha dar gazetecilik gruplarına terkediliyor. Bu da sanırım yaygın medyanın ülkede egemen ideolojilerden çok da uzaklaşamamasından, bağımsız gazetecilik dilini etkin biçimde kullanamamasından, benimseyememesinden kaynaklanıyor.

Özellikle uluslararası krizlerde ve çatışmalarda medyanın taraf olması, “bizim” tarafı desteklemesi beklenir. Ancak barış gazeteciliği, tüm tarafların dengeli bir şekilde aktarılması gerektiğini vurgular. Sizce bu mümkün mü?

Gazetecinin bizim sizin tarafı olmamalı. Ülkemizde maalesef yaygın medyada böyle gazetecilik yapılıyor. Ulusal güvenlik, ulusal çıkar kavramları öne çıkarılıyor. Ama bu doğru gazetecilik değil. Eleştirel gazetecilik, bu kavramlardan uzak durur; gelişmelere taraflar üstü bakar ve nesnel dille aktarır. Geleneksel gazeteciliğin temel kodları bunu gerektirir. Oysaki barış gazeteciliği çatışmaları ortadan kaldırmaya odaklanır. Bu elbette mümkündür, olmalıdır. Aksi halde gazetecilik, ülkeyi yöneten siyasetçilerin propaganda aygıtları haline gelir. İşte o zaman ülkenin ve ülke insanlarının çıkarlarını, yararını gözetemez.

TGC Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde barış gazeteciliğine ayrı bir başlık ayrılmış durumda. “Gazeteci haber ve yorumlarında çatışmacılığı değil, barış gazeteciliğini esas almalıdır. Taraflara eşit mesafede durarak, sansasyonel habercilikten kaçınmalıdır. Çatışmaların görünür ve anlık etkileri yerine uzun vadeli ve travmatik etkilerine odaklanmalıdır. Barış girişimlerini görmezden gelmemeli, desteklemelidir” deniliyor. Peki bu gazetecilik anlayışının medya ve gazeteciler tarafından sahiplenildiğini düşünüyor musunuz? Düşünmüyorsanız neden?

Maalesef bildirgedeki barış gazeteciliği ilkesinin yaygın medyada, hele de patronaj ve gazete yönetimleri düzeyinde yeterince benimsendiğini söyleyemem. Benimsenmiş olsaydı, futbol karşılaşmalarında çatışmaların ortadan kaldırılmasında biraz olsun yol alabilirdik. Ama daha önemlisi, Türkiye’nin Suriye’deki iç savaşa aktif olarak katılmasının önüne geçebilirdik ya da Türkiye’de Kürt sorunu üzerinden sürüp giden terör ve çatışmanın sona ermesine katkımız olurdu. Maalesef yaygın medyada bu çatışmaların sönümlenmesine değil daha da artmasına yönelik yaklaşımlar etkin.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024 tarihinde TBMM’de parti grup toplantısında Öcalan’a yönelik olarak yaptığı, “Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM'de DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın" şeklindeki çağrısıyla başlayan süreçte mesafe alınabilmesi için gazetecilik anlayışının da değişmesi gerekmiyor mu? Medya bu süreçte nasıl bir habercilik yapmalı?

Kesinlikle. Ama bütün mesele barış gazeteciliğinin Bahçeli’nin bu çağrısından bağımsız ve onu da kapsayan biçimde benimsenmesi ve sürekli uygulanması. Sadece Bahçeli’nin çağrısına, bu sürece yönelik barış gazeteciliği olmaz, olmamalı. Eğer Türkiye’de yaygın medya barış gazeteciliğine, yani barışı sağlamaya daimî olarak odaklanırsa siyasetçilerin dilinin ve yaklaşımının değişmesinde öncülük etmiş olur. Barışın sağlanması için öncelikle barışın zemininin oluşturulması, toplumun barışa hazırlanması gerekir; bunu da ancak barış gazeteciliği başarabilir.

Gazetecilik, Bahçeli’nin çağrısına ve sürece pozitif dille yaklaşmalı. Sürecin ilerleyebilmesi için iki tarafa da empatiyle yaklaşabilmeli, bir tarafın dilini kullanmaktan kaçınmalı. Bu da şu demek, sorunu sadece silah bırakılması, PKK’nın kendini feshetmesi ile sınırlı görmemek gerekli. Tabii çatışmacı dili terk etmek de zorunludur. Kulis, iddia diye doğrulanmamış birtakım verileri yayımlamak sürece zarar verir. Ama elbette gazeteciliğin temeli olan gerçekçiliği, nesnelliği elden bırakmayan bir yayın çizgisi sürdürülmeli. Sayın Bahçeli’nin açıklamalarına ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmalarına bakarak ne anlamak mümkündür ne de aktarmak.