Foto muhabiri Uğur Yıldırım: Afetler gazeteciler için de travma
Röportaj: Seda Sancar
Kahramanmaraş merkezli deprem felaketinin vurduğu illerde ilk günden itibaren yaşananları, Demirören Medya’dan foto muhabiri Uğur Yıldırım’a sordum. Yıldırım, depremin ilk gününden itibaren bölgeye giden ve oradan ayrılmayan ender gazetecilerden biri. Foto muhabiri Uğur Yıldırım, “İnsanların yakarışları, çaresizliği beni çok etkiledi, nasıl anlatılır tam bilemiyorum” diyerek, gazeteciler için uyarılarda bulundu.
Deprem bölgesine nasıl gitmeye karar verdiniz?
Biz zaten kriz bölgelerinde çalışıyoruz. O gün benim için sıkıntılı bir gündü, babamın sağlık sorunları vardı. Çalıştığım gazeteye haber geldi, yazı işleri toplanıp durum değerlendirmesi yaptı. Gelen haberlerden durumun ciddiyetini erkenden anlamıştık. O gün hastane işlerimiz vardı, çok hızlı şekilde işlerimizi hallettikten sonra yola çıktım. Yöneticimiz, tüm foto muhabirlerini sahaya sürdü. Bu anlamda hakkını yiyemem, kurumda hızlı bir aksiyon aldı.
Asrın felaketinde kaç ilde görev yaptınız?
Onlarca arkadaşım İstanbul’dan, Ankara’dan ve diğer şehirlerden foto muhabirleri, muhabirler, kameramanlar ve televizyon muhabirleri hepimiz 11 ile dağılmış bir şekilde, bize söylenilen noktalara gittik. Ben her ilde görev yaptım, ama en fazla Antakya’da çalıştım. Antakya durumu en kötü olan, yıkımın en fazla olduğu ildi.
Yanınıza ne aldınız?
Yöneticim ilk söylediğinde uçaklara baktık ama maalesef hava muhalefeti nedeniyle bölgeye uçaklar da uçamıyordu. Gazetenin ayarladığı bir araçla yanıma şoför de almadan tek başıma ilk önce Malatya’ya geldim. Burada birkaç gün geçirdikten sonra Hatay’a geçtim.
Sizi neyin beklediğini biliyor muydunuz?
Daha önce kriz bölgelerinde görev aldım, ne gibi problemlerle karşı karşıya kalabileceğimi biliyorum. Bu yüzden araç için 50 Litreye yakın benzin alıp arabanın bagajına koydum. Çünkü deprem bölgesindeki benzin istasyonlarının oldukça zarar aldığını biliyordum. Bölgede hava soğuk olduğunu bildiğim için ona göre içlikler, montlar ve termal kıyafetler aldım. Ayıca en az bir haftayı karşılayacak kadar yiyecek aldım.
Ekipmanlarınız?
Ekipman olarak, fotoğraf makinemi, objektiflerimi, bilgisayarımı, internet bağlantısı için modem, drone ve fotoğraf çekimlerinde kullandığımız basit dijital malzemeler aldım. Ayrıca çok sayıda powerbank diye tabir edilen şarj edilebilir pil aldım yanıma.
Deprem bölgesine gittiğiniz zaman nasıl bir manzarayla karşı karşıya kaldınız?
Ben ikinci günün akşamında Antakya‘ya ulaşmıştım. Antakya, daha önce defalarca gittiğim bir şehir, çok sevdiğim bir şehir. Şimdi Antakya’ya İskenderun yolundan yani tren yolundan girdiğimde kaos orada başlamıştı, gördüğüm manzara korkunçtu. Normalde bu yoldan şehrin merkezine girmem en fazla 20 dakikadır. Nerdeyse şehrin merkezine girmem 4-5 saatimi aldı. İnsanlar sağa sola koşuyor bir yandan da iş makineleri yolları açmaya çalışıyordu. Depremzedelerin yakınları, arama kurtarma ekipleri ve sağlık görevlileri bir an önce şehre girmeye gayret ediyordu. Şehire kaos havası hakimdi. İnsanların gözlerine bakamıyordum, bakışlarında korku ve kaygı vardı. Çok kötüydü!
Arama kurtarma çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Benim şahsi görüşüm, ekipler dördüncü günde ulaşabildi. Pek de kişisel görüşümü katmak istemiyorum.
Deprem bölgesinden çektiğiniz görüntülerin tamamını çalıştığınız gazete şeffaf bir şekilde yayımladı mı? Sansürlediği fotoğraflar da oldu mu?
Ben şahsen hiçbir zaman bu durumla karşılaşmadım. Bazı insanlar için özel olan fotoğraflara da yer verdik. Yani sansürlenen görüntü yoktu.
Sizi en çok etkileyen an, kare neydi?
Benim için her an, her kare değerli. Her an her kare beni etkiledi. Bu mesleğin çok ayağı var, ben sadece fotoğraf çekiyorum yani. İnsanların yakarışları, çaresizliği beni çok etkiledi, nasıl anlatılır tam bilemiyorum.
Medyanın bu süreçte izlediği tutumu ve yaptığı haberleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben bu süre zarfında Antakya’da olduğum için internete erişemedim, erişebildiğim zamanda da sadece kendi fotoğraflarımı gönderip tekrar işime döndüm. Yani sorarsanız arka sokakta o süreçte ne olduğunu bile bilmiyorum. İnternet ve elektrik sıkıntısı yüzünden kendi haberlerim dışındakileri takip edemedim.
Hala deprem bölgesindesiniz, nasılsınız, nasıl hissediyorsunuz?
Ben zaten çok uzun zamandır bu tarz yerlerde çalışıyorum. Nasıl hissediyorum pek bilmiyorum yani. İşimi yaparken, çalışırken pek duygularıma yer vermemeye çalışıyorum, zaman zaman zorlansam da duygularımı işime karıştırmamaya çalışıyorum. Eğer ben duygularıma yer verip işi bırakırsam, fotoğraf makinemi bırakırsam zaten o şekilde yaşayamam. İşim ve sosyal yaşamım arasında ince bir çizgim var, bunu koruduğumu söyleyebilirim.
Zor görev, psikolojiniz nasıl?
Bu tarz doğal felaketler ve krizler sadece sağlık ekipleri, arama kurtarma çalışmalarında yer alan kişiler için travma değil aynı şekilde gazeteciler için de travma.
Son olarak ne eklemek istersiniz?
Ben şahsen gördüğüm iyi veya kötü her şeyi çektim. Depremzedelere yardımcı olmak için elimden geleni yaptım. Yani bu krizle alakalı birçok haber gördüm. Kriz bölgesindeki insanlardan, güzel şeyleri de es geçmeyip anlatan birçok haber var. Yani sizin bakmak istediğiniz açıyla alakalı, yani kısaca nereden bakmak istemenizle alakalı.