Gazeteci Burcu Karakaş: Barış gazeteciliği için irade ve ısrar gerekiyor
10.04.2025 22:15

Gazeteci Burcu Karakaş: Barış gazeteciliği için irade ve ısrar gerekiyor


Röportaj: Damla Hatipoğlu

Barış gazeteciliği, çatışmaları körüklemek yerine çözüm odaklı haberciliği benimseyen bir gazetecilik yaklaşımı. Ancak Türkiye’de bu yaklaşımı benimseyen çok az gazeteci var. Bunlardan biri de Burcu Karakaş. Kendisine barış gazeteciliğini ve sorunları sorduk.

Son yıllarda barış gazeteciliği diye yeni bir gazetecilik anlayışından söz edilmeye başladı. Siz de bu gazetecilik anlayışını destekleyen bir gazetecisiniz. Siz barış gazeteciliğini nasıl tanımlıyorsunuz? Geleneksel gazetecilikten ne farkı var bu gazetecilik anlayışının?

Barış gazeteciliği yeni bir kavram değil aslında. İlk kez 1970'lerde Norveçli sosyolog Johan Galtung tarafından dile getirilmişti. "Kazanan-kaybeden" yani "biz ve ötekiler" ikiliğine mesafe koyan bir kavram olarak biliniyor. Çatışmalı süreçlerde militarist bir dil kullanmak her zaman en kolayı. Zor olan, bu süreçlerin nedenlerini sorgulamak ve çözüm önerileri içeren haberler yapmak. Süregelen çatışmanın nedenleri neler? Ne gibi sonuçlar doğuruyor? Bu savaş/çatışmalı süreçten kimler, nasıl etkileniyor? Cevabı aranması gereken sorular bunlar ve ben de bu çizgide haber yapmaya gayret ettiğimi düşünüyorum.

“Gazeteciler olarak işimiz, mağdurun yanında durarak kamuya aktarmak”

Medya çatışmaları genelde sansasyonel bir dille vermeyi ve çatışmaları körüklemeyi seviyor. Böyle bir gazetecilik anlayışının barış gazeteciliğine evrilmesi mümkün mü?

Barış gazeteciliği için irade ve ısrar gerekiyor. Anlama ihtiyacının hasıl olması gerekiyor. Gazeteciler olarak işimiz, bir meseleyi muktedirin değil, mağdurun yanında durarak kamuya aktarmak. Çoğunlukla bu görmezden geliniyor. Bu sorunun cevabı evet ya da hayır değil, editoryal bir tercih. Barış gazeteciliğinden yana tercih kullanmak ya da kullanmamak ise kurumların duruşuyla alakalı. Türkiye'de geleneksel medya omurgasızdır ve omurgasız medyadan barış gazeteciliği beklemek lüks geliyor bana.

Özellikle uluslararası krizlerde ve çatışmalarda medyanın taraf olması, “bizim” tarafı desteklemesi bekleniyor. Oysa barış gazeteciliği bu anlayış yerine tüm tarafların dengeli biçimde aktarılması gerektiğini vurguluyor. Sizce bu mümkün mü?

Hangi ülkede yaşarsanız yaşayın gazetecinin milliyeti yoktur. Hasan Cemal'in deyişiyle, "gazeteci milleti" vardır ama gazeteci takım tutar gibi millet tutamaz. Bayrakların arkasına saklanarak gazetecilik yapamazsınız. Bu her şeyden önce gazetecilik etiğine aykırı. Mümkün olan, hak odaklı gazetecilik. Geri kalan her şey ya halkla ilişkilerdir ya da taraftarlıktır. "Kuzey Suriye'yi bombaladık" diye bir haber başlığı olamaz. Buradaki "biz" kim mesela? Siz Türk ordusuna mensup değilsiniz ki, gazetecisiniz. Doğrusu, "Türkiye, Kuzey Irak'ı bombaladı" olmalı.

“Gazeteci doğası gereği muhaliftir”

TGC Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde barış gazeteciliğine ayrı bir başlık ayrılmış durumda. “Gazeteci haber ve yorumlarında çatışmacılığı değil, barış gazeteciliğini esas almalıdır.  Taraflara eşit mesafede durarak, sansasyonel habercilikten kaçınmalıdır. Çatışmaların görünür ve anlık etkileri yerine uzun vadeli ve travmatik etkilerine odaklanmalıdır. Barış girişimlerini görmezden gelmemeli, desteklemelidir” deniliyor. Peki bu gazetecilik anlayışının medya ve gazeteciler tarafından sahiplenildiğini düşünüyor musunuz? Düşünmüyorsanız neden?

Sahiplendiğini tabii ki düşünmüyorum. 90'lı yıllarda yapılan gazeteciliğe bakarsanız ana akım medyanın ordunun söylemini içselleştirdiğini görürsünüz. Bu gelenek ne yazık ki devam ediyor. "Muhalif basın" tabirine de karşıyım. Gazeteci doğası gereği muhaliftir. İktidarın yanında durduğunuzda yaptığınız gazetecilik olmaz. Onun ismi propagandadır.

“Bence herkes ne yaptığını gayet iyi biliyor ve kasten yapıyor”

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024 tarihinde TBMM’de parti grup toplantısında Öcalan’a yönelik olarak yaptığı, “Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM'de DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın" şeklindeki çağrısıyla başlayan süreçte mesafe alınabilmesi için gazetecilik anlayışının da değişmesi gerekmiyor mu? Medya bu süreçte nasıl bir habercilik yapmalı?

Medyanın nasıl haber yapması gerektiği yukarıda yer verdiğiniz TGC Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'nde yazıyor. Gazetecilik anlayışının değişmesi çok iddialı bir söz. Bence herkes ne yaptığını gayet iyi biliyor ve kasten yapıyor. Çoğunlukla gazetecilik refleksiyle değil, tık ya da reyting sevdasıyla sansasyonel haberler yapılıyor. Medyanın kamuoyuna karşı sorumluluğu var. Bu bilinçle hareket etmeli ancak milliyetçi duygularla yapılan haberler ne yazık ki bu amaca hizmet etmiyor. Medya, otuz yıldan fazla süren savaşın etkilerini ve silahların bırakılması halinde neler olabileceğini tartıştırarak haber yapmalı.