Servet Oğuzyer: Tiyatro topluma ayna tutar
11.04.2020 21:56

Servet Oğuzyer: Tiyatro topluma ayna tutar


Haber:  Halide Nur Karadeniz / Fotoğraf: A. Halil Oğuz

Geçtiğimiz Aralık ayında Kadıköy’de ilk kez sahnelenecek olan tiyatro oyunu Ring’e büyük bir merakla gitmiştim. Ring’de muzip bir bankacı rolündeki Servet Oğuzyer’i tıpkı diğer oyuncular gibi ilk kez seyrediyordum. Daha oyun bitmeden Servet Oğuzyer'le röportaj yapma kararı almıştım. Sosyal medya hesabımdan Servet Bey'e rica ettim ve sağ olsun röportaj teklifimi geri çevirmedi.

Kötü adamı oynadığım için hak ettiğimi düşünüp, ağlamazdım

Servet Oğuzyer’den ilk önce kendisini tanıtmasını istedim: “Servet Oğuzyer, 1993 yılının sıcak bir Temmuz akşamında Van’da çok kalabalık bir ailenin üçüncü erkek çocuğu olarak dünyaya geldi. Ben dünyaya gelmeden 2 sene önce Yunus Emre ağabeyimi trafik kazasında kaybetmişiz. Sanıyorum ki biraz da bundan dolayı el bebek gül bebek yetiştirildim. Ama aynı özeni tabii ki Emrah ve Selim ağabeylerimden gördüğümü söyleyemem, çünkü küçükken onlar ya Tarkan ya da Malkoçoğlu olurlardı, ben de hep kötü adam olurdum ve bir temiz dayak yerdim. Bu çocuk aklı ile canımı acıtsa da, kötü adamı oynadığım için hakettiğimi düşünüp, ağlamazdım. İlk oyunculuk deneyimimi onlar sayesinde yaşadım diyebilirim.”

Tiyatroyla ilk buluşmasının matematik derslerinden kaçma fikriyle gerçekleştiğini şu ifadelerle anlattı: “Okuduğum ilkokula bir gün tiyatrocular gelmişti, oyunun adını hâlâ hatırlıyorum: ‘Hayri Pıtır Kötülerle Savaşıyor’. Kötü bir Harry Potter esprisiydi ama o zaman sahne üstündekiler bana çok büyülü bir dünya gibi gelmişti. Eskiden çocuk oyunları da biraz böyle idi, nobran isimleri seviyordu veliler belki de. Lise 1'de, tarih öğretmenim Bestem Atar bütün sınıfları dolaşarak okulun tiyatro kulübüne ekip topluyordu, açıkçası ben de matematik derslerinden kaçmak için bir fırsat bilip atladım. Ondan sonra da kopamadım. Hocalarımın yönlendirmesi ile konservatuar sınavlarına hazırlandım.”

"İlk sahne deneyimini 2014 yılında Kuş Öpücüğü” adlı oyun ile yaşadım"

Tiyatroda usta-çırak ilişkisine değinen Servet Oğuzyer şunları söyledi: "Bizim meslekte usta-çırak ilişkisi aslında esastır. Bu zamanlarda bunu söylemek çok kolay değil fakat bu geleneğin devam ettiği son yerlerden biri olan ‘Tiyatro D22’ de Berkay Ateş, Emir Çubukçu, Can Kulan'la yaşadım usta-çırak ilişkisini. Bu üç isim benim için ve o dönem orada yetişen arkadaşlarım için iyi bir deneyim sağladılar. Ağabey kardeş ilişkisinin yanı sıra iyi bir rehber oldular bizim için. İlk sahne deneyimimi de D22’de Berkay ağabeyin yazdığı ‘Kuş Öpücüğü’ adlı oyunu ile yaşadım. Ama kişisel gelişimimde en büyük etken Nadir ağabey olmuştur. Sadece şunu hatırlıyorum, ilk 10 dakika ‘İnşallah şu an kalp krizi geçirmem’ diye dua ediyordum.”

Tiyatro topluma ayna tutar, ama elimizdeki ayna da kırık”

Tiyatro sanatçılarının toplumda hak ettikleri değeri görüp görmediklerini sordum. Servet Oğuzyer şu cevabı verdi: “Bu çok tartışılan ve içinde koca bir tarihsel çabayı barındıran bir konu. Bir yanı ile de kişiden kişiye değişiyor tabii ki, fakat şöyle bir durum var, özel tiyatrolar her dönem devlet tiyatroları ve şehir tiyatrolarından maddi olarak daha kötü durumda, buna çözüm bulabilecek kişiler ne yazık ki sanatı bir ihtiyaç olarak görmedikleri için de bu sorun hep devam edecek. Sanatçılar ne yazık ki büyük bir karamsarlık içinde. Bu sadece tiyatro için değil, opera, bale, müzik alanı için de geçerli. Sanatın eleştirel dilinden kaçmak, bizi ilerletecek, geliştirecek bir şey değildir hiçbir zaman. İsmail Hakkı Dümbüllü Cibali Karakolu'nu oynarken, Adnan Menderes en önden izliyordu ve oyun sonunda kahkaha ve alkışla tebrik ederdi. Eskiden sanatın bütün dallarına saygı söz konusu idi. Şimdi aynı tip oyunlar, komedi dram farketmiyor aynı tip oyunlar, sadece seyirci güldürmek ya da ağlatmak için oynanıyor. Çok klişedir belki ama tiyatro topluma ayna tutar, ama elimizdeki ayna da kırık.”

Hem yazıp hem oynuyor

Servet Oğuzyer hem tiyatro oyunu yazıyor hem de oynuyor, şu sıralar iki farklı oyun için çalışmalar yürüttüğünü söyledi. Yaz sonunda bu oyunları bitireceğini ifade eden Oğuzyer, “Geçen sene ‘Mümkün Dünyaların En Kötüsü’nü yazdığımda iki yeni oyunu da taslak seviyesinde hazırlamıştım. Kadın ağırlıklı oyunlar ikisi de. İnşallah bu yaz bitireceğim, ikisinden birini. Belki de ikisini” dedi.

D22’de asistanlık yaptığı dönemlerden beri kendi tiyatrosunu kurmayı istediğini söyleyen Servet Oğuzyer, “Şartlar gerçekten çok zor, bir mekanı ayakta tutmak için harcaman gereken para çok fazla, tiyatrodan kesilen vergilerin bu kadar yüksek olması ister istemez bilet fiyatlarına yansıyor, bu da seyirci için külfet haline geliyor. Şu an tiyatrolarını ayakta tutan insanları görünce ister istemez gözümü korkutuyor ama bunun da bir şekilde üstesinden gelmek gerekiyor” dedi.

Ring’de izlediğim performansı sebebiyle kendisine "sizi komedide izlemek çok keyifli, sizin en sevdiğiniz oyun türü hangisidir?" diye sordum. Servet Oğuzyer, “Öncelikle çok teşekkür ederim. Komedi gerçekten çok disiplinli, çok ciddiyet gerektiren bir iş. Ben biraz drama yatkın bulurdum kendimi ama bunu sanırım aşıyorum artık” dedi. Oynadığı karakterlerle arasındaki bağı sorduğumda ise Oğuzyer şunları söyledi: “Hepsinde benden bir şeyler illaki oluyor, ama önce Servet olarak dedektif gibi karşıma oturtup onu dinlemeye çalışırım, daha sonraki süreçte o karakterle hemhal olduktan sonra Servet’den bir şeyler oluyor onda. Ya bir sevincim ya da bir hüznümün ben de unutamadığım bir hali illaki oluyor. Hepsi benim bebeklerim olmasa da sanırım oynadığım değil de yazdıklarımda bağlanma daha çok oluyor.” 

Servet Oğuzyer, kapitalizmin tiyatro mecrasını tekdüze göstermesinin değiştirilmesi zor bir mevzu olduğunu şu sözlerle anlatıyor: “Sanatın dönüştürücü gücünü yadsımadan bakınca meseleye, birçok parametre açılıyor bununla ilgili. Tiyatro güçlü bir aracı bu noktada, ama halka tiyatronun sadece Güldür Güldür’den ibaret bir şey olmadığını anlatmak lazım belki de, ama bunun için de önce kapitalist kafanın tiyatrodan uzak durması lazım ya da uzaklaştırmak lazım. Şu dönem toplumun en büyük bağı daha çok Güldür Güldür olduğu için bu kendi içinde zor bir sarmal.”

"Şu dönemde bence artık toplum yazara katarsis yaşatıyor”

Yazılmış eski tiyatro eserlerinde az rastlanan karakterlere şimdi rastlıyor olmamıza dikkat çekiyor Servet Oğuzyer. İyi  yazılmış bir tiyatro oyununda, toplumun içinden olan doğal bir karakterin bir meseleyi eleştirmesiyle gün yüzüne çıkartması söz konusu. Belki de bu karakterlerle halkın her kesimine söz hakkı verilmiş oluyor. Tiyatro oyunlarında yazarların kullandığı dilin tüm halka hitap edebilirliği konusunda şunları söylüyor: “Bu biraz karşılıklı alışveriş ile alakalı bir durum. Artık toplumsal gerçekçilik diye bir janra oluştu. Fikirtepe veya Tarlabaşılı diye bir arketip oluştu. Toplum tabii ki yazara ilham kaynağı olur, bunun neticesinde iyi yazılmış bir metinde çok doğal karakterler görürüz ve o karakterin söylediği ya da eleştirdiği bir durum bizim göremediğimiz ya da kabullenemediğimiz bir şeyi suratımıza tokat gibi çarpar. Şu dönemde bence artık toplum yazara katarsis (arınma) yaşatıyor.”

Üsküdar'da sanatın yeni mekânı: 'Aşağı Yukarı Sanat' atölyesi

'Aşağı Yukarı Sanat' atölyesi Üsküdar’da herkese açık bir eğitim yuvası. İçinde hiç yabancılık çekmeyeceğiniz bu atölyede çeşitli söyleşiler, atölyeler, konferanslar ve workshoplar yapılmakta. Servet Oğuzyer bu atölyedeki drama ve oyunculuk eğitimlerinin öneminden bahsediyor: “Günlük yaşantıda kendini doğru ifade etme, olaylara farklı pencerelerden bakabilme ve engin bir kültür denizi. Ben açıkçası bu konuda iki kıymetli arkadaşımla, Üsküdar'da !Aşağı Yukarı Sanat' adında bir sanat merkezi açarak bu şikayet ettiğimiz durumlara bir nebze de olsa katkıda bulunmak adına çok renkli bir atölye açtık. Oyunculuk çalışması ile ilgili bilgisine ve aklına güvendiğim, çok iyi eğitimlerden geçen Yunus Emre Terzioğlu ve Erkan Baylav ile de atölyemizde bu çalışmalara hız verdik. Ne yazık ki ciddi bir iletişim problemimiz var. Önce kendi kapımızın önünden başladık temizlik yapmaya. Bu yapı içinde farklı çalışmalara katılan arkadaşlarda da ciddi bir gelişim söz konusu. Sanat bizim için ekmek gibi, su gibi temel ihtiyaçlarımızdan birisi haline geldiği zaman daha mutlu bir toplum olacağımıza inanıyorum” diyerek sözlerini noktalıyor.