Yerebatan Sarnıcı: Medusa’nın gölgesinde İstanbul’un su hafızası
02.12.2025 21:29

Yerebatan Sarnıcı: Medusa’nın gölgesinde İstanbul’un su hafızası


Gezi Yazısı: Ahmet Berk Deniz

İstanbul’un karmaşasından kaçıp yerin altına sığındığınızda sizi sadece Bizans’ın 1500 yıllık sütunları değil, Osmanlı’nın şehre hayat veren su yollarının tarihi de karşılıyor.

İstanbul, tarih boyunca suya hükmeden imparatorlukların başkenti oldu. Şehrin en turistik noktalarından biri olan Yerebatan Sarnıcı, çoğu ziyaretçi için sadece loş ışıklar altında fotoğraf çekilen mistik bir mekân. Ancak sarnıcın nemli duvarları ve müze envanterine eklenen yeni bilgi panoları, buranın sadece bir su deposu değil, İstanbul’un "su hafızası" olduğunu fısıldıyor. 52 basamaklı taş merdivenden aşağı indiğimizde modern dünyayı geride bırakıp yüzyıllık bir yolculuğa çıkıyoruz.

Sütunların sessiz ormanı

M.S. 6. yüzyılda İmparator I. Justinianus tarafından yaptırılan ve halk arasında "Yerebatan Sarayı" olarak bilinen bu yapı, aslında Büyük Saray’ın su ihtiyacını karşılamak için inşa edilmiş devasa bir rezervuar. İçerideki atmosfer, ziyaretçiyi anında etkisi altına alıyor. Suyun içinden yükselen 336 adet mermer sütun, loş ışıklandırmanın etkisiyle sonsuz bir ormanı andırıyor. Suyun tıpırtısı ve yankılanan klasik müzik, mekânı bir ibadethane sessizliğine büründürüyor.

İmparatorlukların su damarları

Sarnıcın restore edilen bölümlerinde yer alan bilgilendirme panoları, İstanbul’un su sorununun tarih boyunca nasıl çözüldüğünü belgeler nitelikte. Bizans’tan devralınan su mirası, Osmanlı döneminde devasa isale (su taşıma) hatlarıyla geliştirilmiş.

Panolardan edindiğimiz bilgilere göre, Fatih Sultan Mehmed’in emriyle inşa edilen Halkalı İsale Hattı, dönemin en kritik projelerinden biriydi. Bu hattın kolları üzerindeki kemerlerden günümüze sadece Valens (Bozdoğan) ve Mağlova gibi anıtsal yapılar ulaşabilmiş durumda.

Şehrin büyümesiyle birlikte Beyoğlu ve civarının su sıkıntısı çekmesi üzerine, Sultan I. Mahmud döneminde inşasına başlanan Taksim İsale Hattı devreye girmiş. Ancak İstanbul’un suya olan susuzluğu bitmemiş; 1874 yılında Sultan Abdülaziz, Terkos İsale Hattı için imtiyaz vererek modernleşmenin ilk adımlarını atmış. 1883’te kurulan buharla çalışan pompa istasyonu sayesinde Terkos Gölü’nden şehre su basılmaya başlanmış.

Suyun kalitesine verilen önem ise Hamidiye İsale Hattı tabelasında gizli. 1902 yılında II. Abdülhamid tarafından yaptırılan bu hat, Taksim sularının yetersiz kalması üzerine kurulmuş. Cendere’deki pompa istasyonundan Beşiktaş ve Yıldız Sarayı’na taşınan bu sular, "sertliği düşük ve kalitesi yüksek" olmasıyla nam salmış.

Tersyüz edilmiş efsane: Medusa

Tarihsel mühendislik bilgilerinin arasından sıyrılıp sarnıcın kuzeybatı köşesine yürüdüğümüzde, ziyaretçilerin en çok ilgisini çeken o meşhur gizemle karşılaşıyoruz: Medusa Başları.

Roma dönemi heykel sanatının şaheserlerinden olan bu iki devasa baş, sütunların altında kaide olarak kullanılmış. Biri ters, diğeri yan duruyor. Efsaneye göre kendisine bakanı taşa çeviren Medusa’nın bu gücünü yok etmek için başların ters konulduğuna inanılıyor. Ancak mimari gerçeklik daha pragmatik; sütun boylarını ayarlamak için oraya en uygun şekilde yerleştirilmişler. Yine de suyun içindeki o donuk bakışlar, sarnıcın mistik havasını tamamlayan en güçlü unsur.

Suyun aynasında geçmişi görmek

Yerebatan Sarnıcı, dışarıdaki gürültülü İstanbul’un tam kalbinde, adeta zamanın durduğu bir sığınak. Burası sadece turistik bir gezi rotası değil; Roma’nın estetiği ile Osmanlı’nın mühendislik dehasının suyun aynasında buluştuğu bir tarih dersi. Sarnıçtan çıkıp gün ışığına karıştığınızda, İstanbul’daki her çeşmeye ve su kemerine artık daha farklı, daha "bilgili" gözlerle bakıyorsunuz.