Koronavirüs esnafı perişan ediyor
Haber Üsküdar - Yuşa Koçoğlu
Koronavirüs (Kovid-19) ilk defa defa görüldüğünde çok ciddiye alınmamış ve sanki sadece Çin’in bir meselesi olarak kalacakmış gibi değerlendirilmişti.
Ancak salgın hızlı ilerledi ve çok kısa sürede birçok ülkeyi etkisi altına alan bir pandemiye dönüştü. Virüs o kadar hızlı yayıldı ki, ülkeler peş peşe radikal kararlar almaya başladılar. Hava yollarını uluslararası uçuşlara kapattılar, yurt dışından gelenlere karantina uygulamaya başladılar. Alış veriş merkezleri kapatıldı, spor faaliyetleri durduruldu.Adeta hayat durma noktasına geldi.
Türkiye’de ilk Kovid-19 vakası 11 Mart’a görüldü. Diğer ülkelerinyaşadıkları deneyimlerden faydalanan Türkiye, birçok ülkeye göre daha hazırlıklıydı. Önce yurt dışında bulunan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları vatandaşları özel uçuşlarla ülkeye getirildi. Bunu okulların kapatılması ve uzaktan eğitime geçilmesi izledi.
Salgınla birlikte yaşananların en ağır faturası önce sağlık alanında, ardından ekonomide görülmeye başladı. Birçok iş yeri faaliyetlerine son vermek zorunda kaldı. Ben de uzun yıllardır gıda sektöründe olan market sahibi Erdem Koçoğlu ile bir röportaj gerçekleştirdim. Bu, benim için ilginç bir deneyim olacak. İlk gazetecilik röportajımı babamla yapmış olacağım.
Öncelikle bize kendinizi tanıtır mısınız?
Bu benim için de oldukça enteresan bir durum. Hem oğlumun gazeteciliğe başladığını görmek, hem ilk röportajını benimle yapıyor olması oldukça enteresan duygular yaşamama sebep oldu. Evet, ben 1970’te Tunceli’nin Çemişgezek ilçesinin Sarıbalta Köyü’nde dünyaya geldim. İlkokulu köyde okudum. Ardından 1980 darbesinin atadığı Tunceli Valisi Kenan Güven Paşanın bizi Bolu Kuran Kursu'na göndermesi ile 1982’de Bolu'ya gittim. Bir sene Kuran eğitimi aldıktan sonra 1983’te İstanbul'a geldim ve İstanbul İmam-Hatip Lisesi’nde yatılı olarak okumaya başladım, 1991’de mezun oldum. Ben daha lisede okurken 1989’da ağabeylerimin gelip Çekmeköy’de bakkal dükkanı açmaları ile esasen ticarete başlamış oldum. Evliyim ve üç çocuk babasıyım.
Biliyorsun, şu anda bütün dünyayla birlikte Türkiye’de de birçok küçük esnaf çok ciddi sıkıntılar yaşıyor. Dükkanlarını, tezgahlarını kapatmak zorunda kaldılar. Bu insanların ödemeleri var, borçları var. Ne diyorsunuz, bu konudaki görüşlerini merak ediyorum açıkçası.
Evet, öncelikle başta ülkemiz olmak üzere bütün dünyayı kasıp kavuran, adete insanların birbirinden korktuğu ve dışarıya adım atmaktan çekindiği bu sürecin bir an önce sonlanmasını Allah’tan diliyorum. Sorunuza gelince; evet, gerçekten bu süreçte en çok onlarca yıldır emek veren küçük esnaf ve bu esnafın çalıştırdığı işçiler bedel ödüyor. İşçiler açısından bakıldığında; işlerini kaybettiler ve çoluk-çocuğuna ekmek götüremeyecek durumdalar. Allah hepsine yardım etsin, gerçekten çok zor bir süreç. Diğer taraftan, ayakta kalabilmek için kredi kullanmak zorunda olan küçük esnafın durumu çok daha trajiktir. Zira bunlar hem işlerini hem de tedarikçilerin ve bankaların karşısında kredilerini, itibarlarını kaybettiler. Bu insanların dükkanlarının kapandığı gün ödemeleri gereken kiraları, faturaları, çekleri, kredileri ve kredi kartları vardı. Deyim yerindeyse bir anda hayat durdu. Çok ama çok zor durumdalar ve üstelik bu durumun ne zamana kadar devam edeceğini de bilmiyorlardır. Allah hepsinin yardımcısı olsun.
Peki devletin bu söylediklerin telafisiyle ilgili olarak attığı adımlar konusunda neler söylemek istersiniz? Bu destekler küçük ve orta büyüklükteki esnafın derdine çare olabilecek yeterlilikte midir?
Ben ticaret haytında otuz bir seneyi geride bıraktım. Türkiye’de ticaret yapıyorsanız ve kurumsal bir yapınız yoksa, siyasete de yaslanmıyorsanız zaten çok zordur ayakta kalabilmeniz. Türkiye’nin kişi başı geliri 70-80 dolar bin değil, 2013’ten beri 10 bin dolar bandında dolaşıyor. Böylesi bir durumda devletin bu kadar geniş yelpazede faaliyet gösteren sektörlerin zararlarını karşılayabilme ihtimali de, imkânı da yoktur. Şunu söyleyebilirim: Türkiye, gücü nispetinde yapabileceğini yapmaya çalışıyor, fakat bu açıklanan paketlerin esnafı kurtarma imkânı sağlayacağını kesinlikle düşünmüyorum.
Son olarak şunu sormak istiyorum. Devlet, başta devlet bankaları olmak üzere finans sektörünün de deyim yerinde ise taşın altına elini değil gövdesini koymasını istiyor. Bu konudaki görüşleriniz nedir? Yani başta devlet bankaları olmak üzere, bankalar bu konuda üzerine düşeni yapıyor mu?
En dertli olduğum meseleye geldin. Sen de çok iyi biliyorsun ki ben sürekli 'Allah hiçbir kişiyi bankaya muhtaç etmesin, ama devlet bankasına hiç göndermesin" diyorum. Niye? Çünkü devlet bankalarında çalışanların kâr etmek gibi bir dertleri yok. Kazançlarını devletin avantajları ve siyaseten ya da ekonomik olarak nüfuzu olanlar üzerinden elde ediyorlar. Bir de ne yazık ki çalışanlar devlet memuru mantığından kurtulabilmiş değiller. Çok uzattım ama, başta devlet bankaları olmak üzere, bankalar kesinlikle bu sorumluluğu yerine getirmiyorlar ve sadece ticari bakıyorlar sürece. Maliye Bakanı açıklamalar yapıyor fakat bunların hiçbiri pratikte karşılık bulmuyor. İsterseniz yarın gidin bir devlet bankasından kredi talebinde bulunun. Bırakın ihtiyacınızı karşılamanızı, yüzünüze bakmaya bile tenezzül etmediklerini göreceksiniz.
Beni kırmadığın ve görüşlerini paylaştığın için çok teşekkür ediyorum.
Ben teşekkür ederim, benim için büyük bir keyifti. Allah yolunu, bahtını açık eylesin yavrucuğum.